Pikniğin üzerinden altı saat geçti. Saat gece on birdi. Ben konuştuktan sonra Minseok dakikalarca gülümsemiş ve bunu hemen kayıtlara geçirmişti. Bir kaç dakika sonra Minseok yanıma geldi. "Hikayenin bir sonraki kısmını dinlemeye hazır mısın ?"
Kafamı salladım. Yanıma oturdu ve hikayeyi en baştan anlatmaya başladı. En son anlattığı kısma gelince duraksadı. Bana baktı ve devam etti.
"Babası kızının iyileşme belirtileri gösterdiğini farkedince o kadar çok sevinmiş ki dünyalar onun olmuş. Kızının uzun zaman sonra ilk defa konuştuğunu duyan baba hemen gidip kızın annesine haber vermiş. Annesi eşine, "Doktora karşı çok mahcubuz. İlacı kızımızı iyileştirmeye başladı. Daha önceden hastalıktan konuşamayan kızımız konuşmaya başladı. Ona teşekkür etmeliyiz ve özür dilemeyiz." Demiş. Babası eşine bakmış, "Haklısın. Ona karşı terbiyesizlik ettim." Demiş. Hemen adamlarına doktoru getirtmelerini söylemiş.
Bir kaç dakika sonra doktor gelmiş. Kızın babasının tedaviye devam etmesine istediğini ve kendisinden özür dilediğini duyan doktor çok sevinmiş. Ve tedaviye devam edeceğini söylemiş.
Kızın hastalığı sona yaklaşıyormuş. Artık iyileşmesine çok az bir zaman kalmış." Hikayeyi dinledikçe kızı kendime benzetiyordum. Minseok bitirdikten sonra sadece ona baktım. Minseok kafasını bana çevirdi ve konuştu. "Bu hikayenin sonu sana bağlı. Bunu biliyorsun." Gözlerimin içine uzunca baktı. "Ve lütfen SooMi. Bu hikayeyi mutlu sonla bitir."
Üstümü örttükten sonra odadan çıktı. Bir süre tavana baktım ve gülümsedim. İçimde ne vardı bilmiyordum. Doktor Minseok sürekli aklıma geliyor, onu düşünmek bile beni gülümsetiyordu. Hastalığımın ne olduğu hakkında hiç bir fikrim olmamasına rağmen, sadece o istiyor diye iyileşecektim.
Ertesi sabah kapımın kilidinin açıldığını duydum. Fakat gözlerimi açmadım. "SooMi, uyanma vakti." Doktor Minseok'tan hoşlandığını söyleyen hemşirenin sesiydi bu. Gözlerimi açtım ve ona baktım. Cümlesini bitirdikran sonra kapıyı kapattı. Elimden tuttu ve beni kaldırdı. Yatağın yanındaki koltuğa oturdum. Hemşire bir yandan yatağımı topluyor, bir yandan benimle konuşuyordu.
"Doktor Minseok çok hoş birisi değil mi ? Ondan cidden hoşlanıyorum. Bugün ona duygularımı söyleyeceğim. 'Duygularından kesin emin oldun mu da açıklıyorsun ?' Dersen eğer, evet emin oldum. Ona aşığım SooMi, ona aşığım ! Bunları neden sana anlattığım hakkında hiç bir fikrim yok. Ama boşver zaten anlamıyorsun." Konuşması bittikten sonra odadan çıktı. Ayağa kalktım. İçimde çok garip bir his vardı. Sanki ciğerlerim karıncalanıyordu. Sıcaklamaya başlamıştım. Nefes alışverişimin hızladığını hissediyordum. Etrafımda dağıtabilecek bir şeyler arıyordum. Koltuğu devirmek, yeni düzeltilmiş yatağı bozmak, duvarlardaki yastıkları parçalamak ve yüzümü yırtmak istiyordum. Yapmadım. Oturdum ve ağladım. Sadece ağladım. Aradan biraz zaman geçti. İçeri Minseok girdi ve ağladığımı gördü. Hızlıca yanıma geldi.
"Prenses ! İyi misin ? Neden ağlıyorsun ?" Kafamı kaldırdım ve ıslak gözlerimle gözlerine baktım.
"G-git." Ağzımdan çıkan tek kelime buydu. Minseok şaşkınca bana baktı.
"Ne ? Neden ?" Cevap vermedim. Ayağa kalktım. Odadan dışarı çıkmak için kapıya yöneldim. Minseok arkamdan geldi ve kolumu tuttu.
"Nereye gidiyorsun ?" Kolumu çektim. Odadan çıktım. Merdivenlere doğru yürüdüm. Yavaş adımlarımı atarken düşündüm ki.. Minseok bana asla hastaymışım gibi davranmadı. Sanki hep, bir arkadaşımmış gibi, normalmişim gibi davrandı. Ona minnettardım. Merdivenlere geldiğimde aşağıya inmeye başladım. Yavaşça, indim, indim ve indim. Minseok beni takip ediyordu. Hızımı değiştirmeden yürümeye devam ettim. Düşünmeden yürüyordum. Ayaklarım nereye götürüyorsa oraya gidiyordum. Dakikalar içinde kendimi Minseok ile piknik yaptığımız yerde buldum. Tam örtüyü serdiğimiz noktaya oturdum ve gökyüzüne baktım. Rahatlamıştım. Ne olduğunu bile bilmediğim iğrenç hissin hafiflediğini hissetmiştim. Minseok yanıma oturdu. "Bir anda benden nefret mi etmeye başladın ?"
"Hayır." Cevabını verince bana baktı.
"Bak konuşarakta anlaşabiliyoruz. Öyle atarlanıp odalardan çıkmalara ne gerek var prenses ?"
Cevap vermedim. "Yine mi tıp oynuyoruz ?" Ona baktım. Bir kaç saniye sonra ayağa kalktım. Benim ayağa kalkmamla onun da kalkması bir oldu. "Ne oldu prenses ?"
Sinirle gözlerinin içine baktım. "Onu öldüreceğim." Hızlıca yürümeye başladım. "NE SAÇMALIYORSUN SOOMİ !! HEY !!" Arkamdan koşmaya başladı. Hızlı adımlarla yukarıya çıktım ve hemşirelerin bulunduğu odaya yaklaştım. Bir anda kolumda bir el hissettim. Beni hızlıca odama doğru çekiyordu. Odama geldiğimizde beni ani bir hamleyle içeri soktu ve kendisi de içeri girdikten sonra kapıyı kapattı. Bu Minseok'tu.
"SOOMI SAKİN OL ! KİMİ ÖLDÜRECEKSİN ? NEDEN ÖLDÜRECEKSİN ? ANLAT HER ŞEYİ !"
Cevap vermedim. Sadece gözlerimden yaşlar dökülüyordu.
"Pekâlâ. Sakinleşene kadar burada duracaksın." Deyip odadan çıktı ve kapıyı kilitledi. Ben ise sadece duvara bakarak ağlıyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MY DOCTOR
FanfictionSooMi, henüz yirmi dört yaşında, akıl hastası, güzel bir genç kızdı. Kaldığı akıl hastanesinde onu iyileştirmek için dört senedir çabalayan doktuna aşık olmaya başlamıştı. Belki de ilacı buydu. Aşk...