Artık gözyaşlarım akmıyordu. Göz pınarlarımın kuruduğunu düşünmeye başlamıştım ki kapının kilidinin açıldığını duydum. Kapıyı yavaşça açıp içeri giren Minseok'tu. Koltukta oturmuş, duvarı izleyen beni görünce, kapıyı kapatıp yanıma oturdu. "Sakin misin ?" Kafamı onaylarcasına salladım. Ayağa kalktı ve önümde diz çökerekerek gözlerimizi kenetledi. "Bana neler olduğunu anlatacak mısın ?" Gözlerine bakmaya devam ettim. "Prenses bunu yapma. Şöyle bakma. Kimi ve neden öldürmek istediğini söyler misin artık ? Seni bu kadar sinirlendiren ne ?" Kafamı başka bir yöne çevirdim ve istemsizce tekrar akmaya başlayan gözyaşlarımı sildim. Minseok ayaga kalktı.
"SEN İYİLEŞ DİYE ELİMDEN GELENİ YAPIYORUM ! BANA YARDIMCI OLMAZSAN ASLA İLERYEMEYİZ ! BENİ ANLADIĞINI BİLİYORUM SEN ESKİ SOOMİ DEĞİLSİN ! ANLIYORSUN , DÜŞÜNEBİLİYORSUN. AMA DAHA FAZLA İLERLEMEMİZ İÇİN BANA YARDIM ETMİYORSUN ! DAYANAMIYORUM !" Minseok bana bağırmaya başlamıştı. Son kelimesinden sonra derin nefes alış verişleriyle birlikte yüzüme baktı. Ardından kapıyı hızlıca kapatarak odadan çıktı.Dakikalar sonra ayağa kalktım. Kapıya doğru yaklaştım ve kilitli olmadığını farkettim. Yavaşça kulbunu çevirdim. Kafamı kapıda dışarıya uzatarak etrafı kontrol ettim ve dışarı çıktım. Hemşire odasına doğru ilerledim. Kapıya geldiğimde içeri girmekten vazgeçtim. Geri gitmek için arkamı döndüğümde, gözlerini bana dikmiş olan Minseok'u gördüm. "Anlaşılan hemşirelerden biri seni kendinden ölesiye soğutmuş." Önümden çekildi. "Odana dön." İstemsizce Minseok'un elini tuttum. Minseok şaşırdı. Onun şaşkın suratına gülümsemiş ve koşmaya başlamıştım.
"Hey dur ! Nereye götürüyorsun beni ?" Hiç bir şey söylemeden koşmaya devam ettim ve piknik yaptığımız yere geldik.
"Yine mi piknik yapmak istiyorsun ?"
Hayır anlamında kafamı salladıktan sonra başımı öne eğdim.
"Peki neden buradayız o zaman ?"
Ani bir hamleyle Minseok'un boynuna sarıldım. Saçma davrandığımın farkındaydım ama bunu kimse umursamazdı çünkü ben bir hastayım. Kısa süre sonra belime sarılmış kollar hissettim. Kendimi geri çektikten sonra Minseok'un gülümsediğini gördüm. Yanakları kızarmıştı. "Odana dönelim. Yemek yemen gerek."
Minseok önden yürümeye başladı. Ben ise arkasından yürüyordum. Odama vardığımızda o hemşire oradaydı.
"Bu prensese yemeğini getirir misiniz hemşire Eunha ?"
"Tabii ki doktor."
Hemşire odadan çıkmıştı. İsminin Eunha olduğunu öğrendiğim hemşireden her hareketinde daha fazla nefret ediyordum.Artık akşam olmuştu ve Minseok odama geldi.
"Şimdi sana çok güzel bir haberim var."
Ona meraklı gözlerle baktım.
"Tabii merak ediyorsun söyleyeyim. Artık penceresi olan bir odaya geçme vaktin geldi ha ?"
Gözlerim parlamıştı. Minseok elimi tuttu ve beni bir alt kattaki bir odaya götürdü. Oda daha geniş ve aydınlıktı. Üstelik pencereleri vardı.
"Yeni odana hoşgeldin. Ben seni yalnız bırakayım." Dedi ve odadan çıktı. Odada biraz dolandıktan sonra yatağa oturdum. Ne yapacağımı bilmiyordum bu yüzden pencereden bakmaya karar verdim. Pencere doktorla piknik yaptığımız yere bakıyordu. Pencereyi açtım. Aşağıya doğru bakarken Eunha'yı gördüm. Kendi kendine konuşuyordu. Sonra Minseok Eunha'nın arkasından yaklaştı ve omzuna dokundu. Eunha biraz utangaç bir şekilde Minseok'a bir şeyler söylüyordu. Minseok'un şaşkın yüz ifadesini görebiliyordum. Sonra gülümsedi. Ben ne olduğunu bile anlamadan Eunha ani bir hamleyle Minseok'a sarıldı. Minseok ellerini Eunha'nın beline doladıktan sonra kendine yaklaştırdı ve kafasını Eunha'nın boynuna gömdü. O an da hiç hissetmediğim bir şey hissettim. Sanki ciğerlerime bir şey oturmuş gibiydi. Odadan dışarı çıktım. Nereye gideceğimi bilmiyordum. Ne hissettiğimi bilmiyordum. Merdivenlerden yukarı çıktım. Öylesine ilerliyordum sadece. Bu gibi durumlarda ne yapılır bilmiyordum. Gözlerimden istemsizce akan o yaşları durduramıyordum. Bir zombie gibi merdivenlerden çıkarken çatıya ulaştım. Hastane sekiz katlıydı. Çatının kenarına yaklaşıp aşağıya baktım. Geri çekildim ve bir köşeye oturdum. Gökyüzüne bakıyordum. Bu içimdeki gıcık duyguyu hafifletiyordu. Derin bir nefes aldım. Kapkaranlık gecedeki parlak yıldızları gözyaşlarım eşliğinde izlemeye devam ettim.Sabah olmuştu ve ben çatıda uyanmıştım. Oldukça acıkmıştım ve sanırım lavaboyu kullanmam gerekiyordu. Ayağa kalktım ve aşağıya inmeye başladım. Önüme çıkan ilk lavaboya girdim. Yaklaşık üç dakika sonra odama gelmiştim. Tam yatağıma oturdum ki Eunha içeri girdi.
"Kahvaltını getirdim."
Tepsiyi masamın üzerine bıraktı.
"Biliyor musun dün doktor Minseok'a duygularımı açıkladım. İlk başta sadece gülümsedi ama sonra sarıldığımızda kulağıma 'Çok güzelsin.' dedi. Artık kendisi benim erkek arkadaşım.Her geçen gün daha fazla aşık oluyorum." Sesinde mutluluk vardı. Minseok içeri girdi ve Eunha'yı bana bir şeyler anlatırken gördü. "Neler oluyor kızlar beni mi çekiştiriyorsunuz ?" Dedi gülerek.
"Evet seni çekiştiriyoruz. İnşallah çekiştire çekiştire kopartırız bir taraflarını !" Diyerek sinirle odadan çıktım. Minseok sesini hâlâ duyuyordum.
"O az önce bana laf mı soktu ? Bu kız cidden iyileşiyor." Ardından Eunha konuştu. "Senin sayende sevgilim." Aniden odama geri döndüm. İkisinide kolundan tuttum ve dışarı attım.
"Gidip saçma sapan aşkınızı odam dışında bir yerde yaşayın yoksa bir daha ki sefere sokacağım şey laf olmayacak !" Deyip kapıyı çarparak kapattım ve kilitledim. Eskisi gibi değildim. Bomboş olan beynime her gün farklı bir kelime yükleniyordu. Ve her saniye farklı bir duygu. Masama bırakılan yemeği yedikten sonra yatağıma uzandım. Ve en iyi yaptığım şeyi yaptım. Ağladım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MY DOCTOR
FanfictionSooMi, henüz yirmi dört yaşında, akıl hastası, güzel bir genç kızdı. Kaldığı akıl hastanesinde onu iyileştirmek için dört senedir çabalayan doktuna aşık olmaya başlamıştı. Belki de ilacı buydu. Aşk...