Minseok yine işe gitmişti. Evde tek başıma çok sıkılıyor ve Minseok'u çok özlüyordum.
Koltuğa oturdum ve televizyonu açtım. Bir süre izledikten sonra evin çok havasız olduğunu düşünüp camı açmaya karar verdim.
Kalktım ve cama doğru yöneldim. Camı açtığımda yüzüme çarpan rüzgarda tanıdık bir koku duydum. Annemin kokusu... Unuttum sanıyordum. Ama bu koku, bana onu tekrar hatırlattı. Onu ne kadar özlediğimi farkettirdi bana. Koltuğa geri oturdum ve televizyonu kapattım. Gözlerim dolmuştu.
Hızlıca evden getirdiğim, Minseok ile odamızda bulunan bavula doğru gittim. İçinden annem ile babamın bir fotoğrafını çıkarttım. Yere oturdum.
Ve evet, dolan gözlerimdeki yaşlar yanaklarımdan süzülmeye başlamıştı bile.
Ani bir kararla yerimden kalktım ve üstümü değiştirdim. Minseok'un söylediklerini asla umursamayarak evden çıktım. Aile avukatımız ben hastaneden çıktıktan sonra miras işlerini hallederken annem ile babamın mezarının yerini de söylemişti. Söylemese büyük ihtimalle hatırlamam çok uzun sürebilirdi.
Bir süre sonra mezarlığa gelmiştim. Biraz aramam gerekti ama sonunda mezarlarını buldum. Yavaşça diz çöktüm.
"Anne. Baba. Ben geldim. Biraz uzun sürdü biliyorum. Ama başıma neler geldi bilemezsiniz. Korkmayın. İyiyim." Gözlerimden yaşlar akarken kolyemi tuttum. "Anne bak. En sevdiğin kolyeyi taktım. Yakışmış mı?"
Hafif bir hıçkırığın ardından babamın mezarına baktım. "Son giydiğiniz kıyafetleri hâlâ saklıyorum. Evet, çok fazla kan var ama bu sizden kalan son şey. " Gülümsedim.
"Ben aşık oldum biliyor musunuz? Bir erkek arkadaşım var. Onu çok seviyorum. Beni her zaman koruyor. Siz yokken bana aile oldu." Mezarlara ürkerek dokundum.
"Neden gittiniz ki? Sizi çok özledim ben. Beni neden bıraktınız anne?! Anne bana sarılmanı özledim. Baba benimle uğraşmanı özledim! Çok özledim! Yokluğunuza dayanamıyorum! Yapayalnız kaldım anne! Etrafımda kaç kişi olursa olsun, siz yoksunuz. Yapayalnızım. Geri gelin nolur!" Hıçkırmaya başlamıştım.
"Kokunu aldım anne bugün. Aklıma yaşadıklarımız geldi. Anılarımız. Bana sarılman üzüldüğümde teselli etmen. Anne yapamıyorum. Beni de alın ne olur."
"Ya o zaman ben ne yapacağım?"
Aniden arkamı döndüm. Bu Minseok'tu.
"M-Minseok? Beni nasıl buldun."
"Yerde annenle babanın resmini görünce tahmin ettim burada olduğunu."
Minseok yanıma oturdu. Başımı omzuna koydu.
"Seni hâlâ çok seviyorlar, biliyorsun değil mi?"
"Evet." dedim derin bir nefes vererek.
Minseok başımı kaldırdı ve ellerini yanaklarıma yerleştirdi.
"Ve bu gözyaşları üzüntüden aksın istemediklerini biliyorsun." dedi. Baş parmaklarıyla yanaklarımdaki yaşları siliyordu.
"Biliyorum ama... Ama çok özledim."
Beni kendine çekti ve sıkıca sarıldı.
"Biliyorum sevgilim. Ama hayat devam ediyor." derin bir nefes aldı. "Seni asla anlayamam ama her zaman yanındayım. İstediğin zaman söyle buraya istediğin an gelebiliriz. Yeter ki üzülme. Onlar her zaman seni seviyorlar."
Geri çekilip gülümsedim.
"Seviyorlar değil mi?"
"Çok seviyorlar.""Al bakalım."
"Bu da ne?"
"Miso çorbası. Annem öğretmişti."
Çorbadan yavaşça bir kaşık aldım. Tadı çok güzeldi. Gülümsedim.
"Hm, bu işi biliyorsun!"
Çocuk gibi sırıtarak yüzüme baktı.
"Biliyorum tabiki!"
Kendine de bir tabak çorba alarak tekrar yanıma geldi.
"Yarın işe biraz erken gidicem. Ama daha erken geleceğimden emin olabilirsin."
"Anladım. Ne zaman tatile gireceksin? Biraz seninle vakit geçirmek istiyorum."
Dudaklarımı büzdüm.
Minseok sesli bir gülüş sundu.
"Hafta sonu çalışmıyorum koca bebek. O zaman seni öyle bir ilgiye boğacağım ki benden bıkacaksın!"
"Senden bıkmayacağımı biliyorsun."
Çapkın bir şekilde gözlerimin içine baktı.
"Diyorsun?"
"Dedim bile!"
"O zaman şu an bunu yapsam bıkmazsın öyle mi?" dedi Minseok ayağı kalkarken. Hızlıca belimden tutup beni kucağını aldıktan sonra koltuğa fırlattı ve gıdıklamaya başladı.
"Aa! Hayır Minseok! Yapma! Gıdıklanıyorum!"
"Çünkü gıdıklıyorum güzelim!"
"Yaa dur!!"
Minseok dayanamamış olacak ki geri çekildi.
"Ah kıyamıyorum ki sana!"
Gülümsedim.
"Artık uyumak istiyorum."
"Ben de. Çok yoruldum bugün."
Beni tutup kaldırdı ve uyumak için odamızın yolunu tuttuk."Dikkatli ol!"
"Endişelenme sevgilim. Biliyorsun hastane yakın zaten."
"Biliyorum ama dikkat et."
"Tamam bebeğim."
Minik bir öpücük kondurduktan sonra hızlıca uzaklaştı Minseok. Saat hâlâ çok erkendi. Bu yüzden tekrar uyumaya karar vererek odaya gittim. Sadece birkaç dakika içinde uyuyakalmıştım.Minseok'a ne ve nasıl yemek yapacağımı düşünüyordum. Evdeki malzemelerle kendi tarifimi mi oluştursam yoksa tarif mi baksam diye düşünüp dururken kapının açılma sesini duydum. Minseok'un geldiğini düşünerek kapıya doğru yöneldiğimde bir kadın gördüm.
Kapıyı kapatım arkasına dönen kadın şaşırmışa benziyordu. Beni baştan aşağıya süzdükten sonra tekrar yüzüme baktı.
"Sen de kimsin?"
Gülümsedim.
"Ben Minseok'un kız arkadaşıyım. Belki benden bahsetmiştir. Sen kız kardeşisin sanırım?"
Kadının gözleri kocaman açıldı. Yutkundu ve derin bir nefes aldı.
"Ben karısıyım!"
Gülümsemem aniden sönmüştü. Şaşkın bir şekilde kadının yüzğne bakıyordum.
"A-anlamadım?"
"Nerede kocam? Nasıl ayarttın kocamı?"
"B-ben anlamıyorum."
"Neyini anlamıyorsun? Evli bir adam ilesin işte. Ben ne halt olduğunu anladım bile."
"Bakın aynı kişiden bahsettiğimizden emin değilim. Minseok evli değil."
O sırada kapı tekrar açıldı. Bu defa gelen Minseok'tu.
Birbirinden şaşkın iki kadının karşı karşıya görünce panikledi. Kadına baktı.
"H-hayatım?"
"Minseok bu kız kim ve neden sevgilin olduğunnu söylüyor?"
"Asıl bu kadın kim ve neden karın olduğunu söylüyor?"
Minseok derin bir nefes aldı. Başını öne eğdiktek sonra bana baktı.
"SooMi ben evliyim."
Nefesim kesilmişti. Gözlerim dolmuştu. Hiçbir şey söyleyemedim. Hızlıca yukarıya doğru koştum ve bavulumu aldım. Zaten bütün kıyafetlerim içinde olduğundan sıkıntı yoktu. Aşağıya indiğimde Minseok ile kadın tartışıyordu. Ben geldiğimde ise sustular. Kadına baktım.
"Özür dilerim. Bilmiyordum yemin ederim. Bilseydim emin olun bu olmazdı."
Kadın çok sinirliydi. Minseok'a baktı. Benden büyük olduğu belliydi. Tekrar bana baktı.
"Biliyorum. Senin bir suçun yok. Hepsi bu şerefsizin başının altından çıktı."
Minseok kadına baktı.
"Karıcığım çok özür dilerim."
"Kes sesini! Yarın avukata gidiyorum. Boşanıyoruz Minseok."
"Ama! Sevgilim hayır yapma. Hataydı yemin ederim bir daha olmayacak söz veriyorum!"
Kadın kapıya doğru ilerliyordu.
"Hayatım hayır gitme! N'olur bekle!"
Hızlıca kapıyı çarptı ve çıktı. Minseok salona geri dönüp bana baktı.
"Hata öyle mi?"
"SooMi bir de sen yapma."
"Ne yapmayayım?"
Hiçbir şey söylemeden yüzüme baktı.
Sessizliğimi bozmadan evden çıktım.
Her şey, olabileceği en kötü şekilde bitmişti...Evet! Umarım bana bu gidişat için kızmazsınız! Sizi biraz şaşırtmak istedim. Başarmışımdır diye umuyorum. Yorumlarınızı ve oylarınızı bekliyorum. Sizlerş seviyorum, iyi okumalar! ❤️🥰
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MY DOCTOR
FanfictionSooMi, henüz yirmi dört yaşında, akıl hastası, güzel bir genç kızdı. Kaldığı akıl hastanesinde onu iyileştirmek için dört senedir çabalayan doktuna aşık olmaya başlamıştı. Belki de ilacı buydu. Aşk...