"Sevgilim ben işe gidiyorum! Kapıyı kilitle ve benden habersiz dışarı çıkma. Akşam erken gelirim, birlikte dışarı çıkarız."
Hızlıca kapıya doğru koştum ve bana bakan Minseok'un boynuna atladım.
"Tamam hayatım. Dikkat et lütfen."
Dudaklarımda onun şirin dudaklarını hissettikten sonra geri çekilip gözlerini üstüme dikti.
"Seni seviyorum."
"Ben de seni seviyorum."Gözlerimi yavaşça açtığımda hava kararmıştı. Gerindim ve ışığı açtım. O sırada kapı açıldı.
"Ben geldim!"
Hızlıca kapıya doğru koşup Minseok'un boynuna atladım.
"Hoşgeldin!"
Minseok sesli bir şekilde güldü.
"Sakin ol, sakin ol. Boğacaksın beni."
Yavaşça geri çekildim.
"Çok terledim. Bir duş alacağım. Sen de hazırlan. Yemek yemeye gidelim."
"Peki."
Yavaşça odaya doğru ilerledim. Ama ne giyecektim? Hiç kıyafet almamıştım. Bu yüzden banyonun kapısına ilerlerdim.
"Sevgilim, ben ne giyeceğim?"
"Dolabı aç! Oradaki kıyafetlerden seçebilirsin!" diye seslendi Minseok.
Odaya gidip dolabı açtım. İki tane elbise, iki pantolon ve birkaç tişört vardı. Pantolonları denediğimde bana büyük geldiler. Bu yüzden elbiselere bakmak istedim fakat evet, onlarda boyum uzun olduğu için fazla kısa geliyorlardı. Ne yapacağım diye düşünürken yerde duran bavulu gördüm. Buraya gelmeden kendi önce evime uğramış, orada kalan bazı eşyalarımı almıştım.
"Tabi ya! Aptal SooMi, kıyafet de almıştın."
Hızlıca bavulu açtım. Siyah deri dar etek, siyah, boğazlı bir kazak ve siyah topuklu süet botları çıkarttım. eteği ve kazağı giydikten sonra aynaya baktım. Uzun zaman sonra ilk defa kendimi bu kadar şık hissetmiştim. Botlarımı giyerken banyonun kapısı açıldı. Minseok odaya girdiğinde botlarımın fermuarlarını çekiyordum.
Minseok bana baktı.
"Sen.. çok güzelsin."
Gülümsedim.
"Teşekkürler bayım."
Gülümsedi ve saçlarını havlu ile kuruladıktan sonra havluyu yatağa fırlattı. Belindeki havluyu çıkartmak üzereydi ki bir anda attığım çığlıktan korkan Minseok, endişeli bir şekilde bana baktı.
"Ne oldu?!"
"Açma!"
Minseok kahkaha attıktan sonra tekrar bana döndü.
"Sakin ol, ne olacak? Sevgilimsin sonuçta."
"Olmaz! Bırak da o şeyi bir süre daha hatırlamayayım!"
Tekrar bir kahkaha koptu. Ben ise yavaşça ayağa kalkarak kapıya yönelmiştim ki Minseok kolumdan tuttu ve beni kendine çekti.
"Çıkmak istediğine emin misin?"
"Evet." dedim ve kendimi kurtarıp koşarak odadan çıktım.
Beş dakika içinde Minseok da çıktı ve montlarımızı giydik.
"Krem rengi kabanını giyince tam bir zengin iş kadını gibi gözüktün ha?"
Aynaya baktım ve güldüm.
"Sanırım öyle oldum."
Kapıdan çıktık ve arabaya bindik."Hoşgeldiniz efendim."
"Hoşbulduk."
"Yeriniz bu tarafta efendim."
"Teşekkürler."
Minseok elimden tutup masamıza doğru ilerlerdi.
"Sen otur hayatım. Benim bir telefon etmem lazım. Geliyorum birazdan."
"Peki hayatım."
Minseok hızlıca ilerlerdi. Ne konuşacağını merak ediyordum. Yavaşça arkasından gittim.
Sessizce konuşmasını dinlemeye başladım fakat sanırım konuşmanın bir kısmını kaçırmıştım. Fakat dinlemeye devam ettim.
"Biliyorum... Ne kadar kalacaksın?... Bir yıl çok uzun bir süre... Evet, evet biliyorum... ben de ama sen daha bir sene orada kalacağını söylüyorsun... Daha erken gelmeye çalışacaksın öyle mi?... Tabi ya, geçen ay geliyordun güya... Tamam anladım... Ben de seni seviyorum... Görüşürüz."
Minseok birden arkasına dönünce ne yapacağımı şaşırmıştım.
"SooMi? Ne zamandır buradasın?"
"Şimdi geldim."
"Ne kadarını duydun konuşmanın?"
"Sadece görüşürüz dediğini duydum. Neden? Duymamam gerekecek ne var?"
"Hiçbir şey sevgilim. Kız kardeşim aradı. Yurtdışında. Bir süre daha kalacakmış. Duyunca yanlış anlarsın diye düşündüğümden sordum."
"Anladım. Hadi yemeğe gidelim. Ne sipariş versem bilemedim."
"Her şeyi yerim önemli değil.""Buyrun efendim, siparişleriniz." dedi garson yemeklerimizi masamıza koyarken. "Başka bir arzunuz var mı?"
Minseok bana baktı.
"Şarap içer misin?"
"Olur."
"Kırmızı mı yoksa beyaz mı istersin?"
"Kırmızı olsun."
Garson elindeki kağıda yazıp tekrar bize baktı.
"İstediğiniz özel bir şarap var mı efendim?"
Minseok bana baktı.
Gülümsedim ve garsona döndüm.
"Sauvignon blanc istiyorum."
"Pekâlâ, afiyet olsum efendim."
Garson ayrıldıktan sonra Minseok bana baktı.
"Ağzının tadını biliyorsun ha?"
"Neden öyle dedin?"
"Seçtiğin şarap, en sevdiklerimden."
"Öyle mi?"
"Evet. Şaraptan anlar mısın?"
"Ustası değilimdir fakat az çok bir şeyler bilirim."
Minseok güldü.
"Usta değilimdir dediğin her şeyde ustasın."
Güldüm.
"Hayır! Bunda cidden değilim."
O sırada garson geldi ve şarabı kadehlerimize doldurdu.
"Tekrar afiyet olsun." dedikten sonra yavaşça yanımızdan ayrıldı."Hahaha! Neden!"
"SooMi lütfen bağırma hayatım."
"Ama Minseok bu köpekler birbirine çok benziyor!"
"Tatlım orada bir tane köpek var."
"Ne? Ama iki tane var."
"Sana çok fazla içme değiştim. Sarhoş oldun işte."
"Ah, ama bu şaraba bayılıyorum!"
"Bu sekiz bardak içmeni gerektirmezdi."
"Sekiz mi? Üçten sonrasını hatırlamıyorum."
"Tamam sakin ol. Hadi eve girelim de bir an önce uyu."
Minseok beni tutmayı bırakıp kapıyı açarken zar zor ayakta duruyordum.
"Hadi bakalım gir."
İçeri girdim. Minseok eğilip ayakkabılarımı çıkardıktan sonra beni bir koltuğa oturttu ve yatak odasına doğru gitti. Yaklaşık iki dakika sonra ellerinde pijamam ile geri geldi.
"Üstünü değiştirelim."
Önce kazağımı, daha sonra ise eteğimi çıkarttı.
"Keşke şu an sarhoş olmasaydın."
Kahkaha attım.
"Keşke!""Tamam ağlama! Kustun sadece."
"Ama ben kusmaktan nefret ederim!"
"Ben bayılıyorum çünkü. Her gün kusarım. Manyak mısın SooMi?!"
"Sen beni artık sevmiyorsun!"
"Aman tanrım dayanamıyorum! Elini yüzünü yıka hadi!"
Beni lavabonun yanına götürdü ve buz gibi suyla elimi ve yüzümü yıkamama yardım ettikten sonra biraz kendime geldiğimi hissetmiştim.
"Minseok başım ağırıyor!"
"Neden acaba? Hadi salona geç. Sana bir kahve yapayım."
"Ben kahve sevmem."
Minseok derin bir nefes aldı.
"Lütfen bir daha sarhoş olma."
O sırada ağlaması yeni durmuş olan ben, Minseok'un yüzüne bakarak burnumu çektikten sonra yutkundum.
"Tamam..""Ah ciddi misin?"
"Evet. Sarhoşken hiç çekilmiyorsun."
"Özür dilerim."
Minseok güldü.
"Öyle! Ama yine de güzel oluyorsun."
Gülümsedim.
"Utandırma!"
"Hadi bakalım, uyuyalım artık. Sen de yoruldun."
"Peki!"
Minseok ile odamıza doğru ilerleyip, odadaki banyoya girdik ve dişlerimizi fırçaladıktan sonra yatağa yattık.
Gözlerimi kapatır kapatmaz uyku haline geçiyordum. Minseok bana sarıldı ve derin bir nefes aldı.
Uyumadan önce duyduğum son şey, Minseok'un kulağıma "Seni seviyorum prenses." deyişiydi.Bu bölüm benim için çok zordu! Üç gündür yazıyorum ve özellikle bazı yerleri sürekli değiştirdim, o yüzden bu bölümden pek emin değilim.
Ve ayrıca bu konuya da değinmek istiyorum ki kitabın okumaları, oyları ve yorumları büyük oranda düşmeye başladı. O yüzden artık çok fazla sevilmediğini düşünüyorum. Zaten çok da bir şey kalmadığı için birkaç bölüme final yaparım.
Şimdilik iyi okumalar. Oy vermeyi ve yorum yapmayı unutmayın!!💖💖
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MY DOCTOR
FanfictionSooMi, henüz yirmi dört yaşında, akıl hastası, güzel bir genç kızdı. Kaldığı akıl hastanesinde onu iyileştirmek için dört senedir çabalayan doktuna aşık olmaya başlamıştı. Belki de ilacı buydu. Aşk...