Şimdi tam manası ile yapayalnızdım. Hayatımda kalan tek insanda artık yoktu. Ben ise nereye gideceğimi bilmiyordum. Annem ile babamın yanı dışında tabi.
Mezarlarınım yanında saatlerce oturdum. Tek kelime etmeden oturdum.
Gözlerimden ara ara yaşlar akıyordu.
Artık ne manası vardı? Hayata tutunmamı sağlayan tek şey gitmişti.
Nasıl devam edecektim?Elimde bavul ile saatlerce yürüdüm. Gözlerim ağlamaktan kıpkırmızı olmuş ve şişmişti.
O sırada aklımdan o kadar çok şey geçmişti ki, çoğunu hatırlamıyorum bile. Düşünüyordum. Kendime hep "Neden?" diye soruyordum. "Neden ben?"
Berbat hissediyordum. Bir yuva yıkmıştım. Beni sevmiyordu ve bir hata olduğumu düşünüyordu.
Peki hastanede olanlar ne olmuştu? Eunha neden bana hiçbir şey söylememişti? Minseok neden beni seçmişti? Zaten yalnız olduğum için değersiz miydim?
İntikam istiyordum. Ama ne yapacaktım? Gidip onu öldüremezdim. Ona zarar veremezdim.
Çok çaresizdim.
Düşünceler kafamda dolanırken ailem ile yaşadığımız eve varmıştım bile. İçeri girdim. Her şey aynıydı. Buradan en son bu bavul ile çıkıp, yine bu bavul ile geri gelmişti. Yukarı çıktım. Bu odaya gelmeyeli uzun zaman olmuştu. Yatağıma yattım. Tek yaptığım tavanı izlemekti. Robot gibi hissediyordum. Daha doğrusu hiçbir şey hissetmiyordum. Üzgün değildim, mutlu değildim, kızgın, şaşkın ya da heyecanlı da değildim. Odasında tavanı izleyen bir et parçasıydım.
Sanki birisi ruhumu söküp almıştı. Kalbimi paramparça edip bir köşeye atmıştı. Derin bir nefes aldım. Yorgun düşmüş bedenim daha fazla uykuya direnemedi ve yavaşça uykuya daldım."Burada ne yapıyorsun? Bana sinirlisin sanıyordum."
"Değilim."
"Bu tekrar olabiliriz demek mi? Sonuçta boşanıyorum."
Küçümser bir gülüş sundum.
"Akıl hastanesi seni çok hayalperest yapmış."
Minseok anlamaz bakışlarla yüzüme baktı.
"Tamam, öküzlük ettim haklısın."
"Evet, öyle yaptın."
"Bunu söylemek için mi geldin?"
"Hayatımı mahvettin."
"Ben bir şey yapmadım SooMi!"
"Yapayalnızken sana güvendim. Evli olduğunu bilseydim sana aşık olmazdım! Ve bak şimdi yine yapayalnızım!"
Minseok ellerini yüzüme koydu.
"Bunu düzeltebiliriz sevgilim ha? İstemez misin?"
"Sana güvenmiyorum." dedim başımı hayır anlamında yavaşça sallarken.
Ellerini itip merdivenlerden yukarı çıktım.
"Nereye gidiyorsun? Artık hasta değilsin öylece çıkamazsın."
Arkamdan geliyordu ama durmuyordum. Çatıya geldiğimde durdum. Minseok'a döndüm.
"Burada oturmayı özledin mi?"
Minseok gülümsedi.
"Çok özledim bebeğim."
Ben de gülümsedim.
"Ama artık bir önemi kalmadı."
Çatının kenarına geldiğimde Minseok'un gülümsemesi söndü.
"Tatlım düşeceksin! Bu tarafa gel."
"Ben öldüm zaten Minseok." Gözlerimden yaşlar akarken güldüm. "Şimdi benim için endişelenmiş gibi mi yapıyorsun?"
"SooMi bak yapma. Lütfen gel buraya."
"Seninle aynı havayı solumaktansa ölmeyi tercih ederim! En azından annem orada."
"Hayır SooMi bak, değmez. Benim için değmez anladın mı? Yapma. Gel buraya."
"Çok geç sevgilim."
Minseok'a son kez gülümsedim.
"Seni sevdim. Bunu böyle bil."
Kendimi boşluğa bıtaktığımda son duyduğum Minseok'un haykırışıydı...Ups! Ne oldu öyle ama? Art arda iki bölüm geldi! Ne düşünüyorsunuz?
Bekliyor muydunuz bilmiyorum ama umarım seversiniz. Sizleri seviyorum, iyi okumalar!! ❤️🥰
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MY DOCTOR
FanfictionSooMi, henüz yirmi dört yaşında, akıl hastası, güzel bir genç kızdı. Kaldığı akıl hastanesinde onu iyileştirmek için dört senedir çabalayan doktuna aşık olmaya başlamıştı. Belki de ilacı buydu. Aşk...