Odama çıkmıştım. Hala annemi gördüğüm o anı düşünüyordum. Onu o kadar çok özlemiştim ki. Son kez sarılabilmek için her şeyimi verebilirdim. Tekrar gözlerim doldu ve ağlamaya başladım. Biraz ağladıktan sonra kendime gelmem gerektiğini düşünüp lavaboda elimi yüzümü yıkadıktan sonra odadan çıktım. Koridordaki saate baktığımda saat 8'e geliyordu. Minsung bana hastaneye 8 gibi geldiğini söylemişti bunu hatırlayınca koşarak aşağıya indim. Yine oradaydım. Morg'un önünde. İçeriye girdiğimde içimin titrediğini hissettim. Tırsıyordum bu yüzden hızlıca kapıya doğru koştum. Sonra ise son hızımla merdivenleri çıkmaya başladım.
"Gel."
"Merhaba, Minsung!"
"Ah, SooMi. Hoşgeldin. Erkencisin."
"Bugün çok erken kalktım. Seni görmek istedim."
"İyi yapmışsın." Duraksadı ve bana dikkatlice baktı. "Sen ağladın mı? Gözlerin kızarmış."
"Hayır."
"Yalan söyleme aptal değilim."
"Yani. Olabilir."
"Neden?" Yanıma yaklaştı ve ellerimi tuttu. "Neden ağladın?"
Gözlerim dolmuştu. Tekrar damlalar süzülürken gözlerimden, kafamı kaldırıp ona baktım.
"Annemi gördüm Minsung, gerçek gibiydi. Benimle konuştu. Ben sadece, onu çok özledim." Bir hıçkırık kaçmıştı ağzımdan. Tekrar şiddetli bir şekilde ağlamaya başladım. Minsung başımı göğüsüne çekti ve sarıldı.
"Ah bebeğim.. biliyorum çok üzgünsün. Ama kendini yıpratma. Onu çok özlediğinin farkındayım. Ama elbet kavuşacaksınız. O seni izliyor. Hep senin yanında ve sen hep onun minik kızısın."
"Onu benim elimden aldılar Minsung. Daha yirmi yaşındaydım. Ona doyamamıştım bile."
"Tamam güzelim. Lütfen üzülme."
Artık daha da sıkı sarılıyordu. Bir süre böyle kaldıktan sonra beni kendinden uzaklaştırdı ve ellerini yüzüme yerleştirerek gözyaşlarımı sildi.
"Bu yaşlar sadece mutluluktan aksın istiyorum. Duydun mu beni?"
Kafamı onaylarcasına salladım ve sıkıca ona sarıldım.
"Bak bir fikrim var. Ben normalde bugün izinliyim fakat birkaç belgeyi doldurmayı unuttuğum için geldim. Şimdi bana beş dakika ver, ben belgeleri hallettikten sonra seninle lunaparka gidelim?"
"Lunapark mı? Tabiki olur."
"Harika. O zaman otur ve bekle.""Hey burası çok yüksek! Çok yüksek!"
"Madem yükseklik korkun var neden söylemiyorsun?"
"Ne bileyim hatırlamıyordum."
"Tamam. Sakin ol. Yaklaş bana ve bekle. Kabin aşağıya varınca inicez tamam mı?"
Minsung'un yanına sokuldum ve korkarak kabinin inmesini bekledim. Kabin aşağıya vardığında kendimi direkt olarak kabinden dışarı attım. Bir anda yere çöküp bağırmaya başladım:
—Ah, tanrım yukarıda öleceğim sandım!
—Abartma SooMi.
—Ne? Abartma mı? Abartma mı? Orası ne kadar korkunçtu görmedin mi Minsung?!
—Tamam indik işte sakin ol.
Beni yerden kaldırmak için elini uzatırken etrafa göz gezdiriyordu. "Hey! Hadi gel. Aşk tüneline binelim."
"Ne?Aşk mı?"
Cevap vermeden beni kolumdan tutarak tünele doğru çekiştirdi ve bir vagona bindik.
"İşte gidiyoruz."
Vagon hareket etmeye başlamıştı. İçeride loş, kırmızı bir ışık vardı. Etrafta kalpler, balonlar, güller uçuşuyordu. Bir anda yanda bir gül uzatan bir kol belirdi. Minsung gülü aldı ve bana uzattı. Gülümsedim. Gülü almak için hamle yaptığımda gülü geriye çekti ve kendini bana yaklaştırdı.
"Bu gülü istiyor musun?"
Evet anlamında kafamı salladım.
"O zaman neden küçük bir öpücük vermiyorsun?" dedi fısıldayarak.
Şaşkınca onun yüzüne bakarken aniden dudaklarımda hissettim dudaklarını. Diğer elini belime yerleştirmiş, kendine daha da yaklaştırıyordu beni.
Ne kadar zamandır o şekilde olduğumuzu hatırlamıyordum bile. Bir anda dudaklarının yavaşça boynuma inmeye başladığını farkettim. Çene kemiğimin altından itibaren ıslak öpücükler bırakmaya başlamıştı derken kendimi geri çekerken onu itmem bir oldu.
Minsung aniden kendine gelerek bana baktı. Elindeki gülü bana verdikten sonra hiçbir şey söylemeden önüne döndü.
Tünel bittikten sonra yavaşça yürümeye başladık ama ortalıkta gergin bir sessizlik vardı.
O andan sonra ilk kez göz göze geldiğimizde birbirimize buruk bir gülümseme sunduk.
"Sanırım gitsek iyi olacak."Hastanenin önüne gelmiştik.
"Teşekkür ederim Minsung."
Yüzüme bakarak gülümsedi fakat hemen gözlerini kaçırdı.
Bir süre sessiz kaldıktan sonra elini yüzüne götürerek konuştu:
—Kendimden nefret ediyorum!
—Neden?
—Tünelde olanlar.. ben şey sadece küçük bir öpücük istemiştim fakat çok ileri gittim. Ben cidden özür dilerim.
Sessizce ona bakmaya devam ettiğimde tekrar konuştu.
—Ben sadece sana karşı bir şeyler hissetmeye başladım ve ben.. seni seviyorum işte.
—Bölmek istemezdim ama SooMi'nin ilaç vakti.
Kafamı çevirdiğimde bizi izleyen Minseok'u gördüm. Aniden elimdeki gülü yere düşürdüm ve bir anda Minsung'dan uzaklaştım.
—Bir daha hastamı hastaneden kaçırıp bir yerlere götürmezseniz sevinirim doktor.
Beni kolumdan tuttu ve hızla hastaneden içeri soktu. Kolumu çok sıkı tutuyordu ve çok hızlı yürüyordu. Hızlıca merdivenleri çıktık ve odama geldiğimizde beni içeri soktu ve kapıyı kapattı. Çok sinirliydi. Nefes nefese konuşmaya başladı.
"Sana kaç kere bu hastaneden çıkıp çıkıp gidemezsin dediğimi hatırlamıyorum bile. Ben bıktım, sen bıkmadın."
"İstediğim yere giderim."
"Gidemezsin hanımefendi. Hele o çocukla hiçbir yere gidemezsin."
"Biz birbirimizi seviyoruz. Alışsan iyi edersin."
Saçlarını eliyle geriye doğru ittti ve derin bir nefes aldı.
"Ne bok yapıyorsanız yapın. Ama sen bu hastanede hasta olarak kaldığın sürece o çocukla görüşemezsin! Anladın mı beni?"
Bana yaklaştı ve kolumdan tuttu.
"O çocukla görüşemezsin! Bu kadar."
"Görüşeceğim."
"Seni buraya kilitlemek zorunda bırakma beni."
Savurarak bıraktı kolumu.
"Bana bu şekilde davranamazsın!" Artık bağırıyordum.
"Sen de bana bu şekilde davranamazsın! Seni seviyorum diyorum. Gözümün içine baka baka Minsung'u seviyorum diyorsun. Üstelik hastanede eşek gibi seni ararken onunla dışarıya çıktığını, üstelik bir de öpüştüğünüzü Minsung'un ağzından duyuyorum." O da bağırıyordu ve gözleri dolmuştu. Seni titriyordu. Bir anda sessizleşti ve derin bir nefes verdi. Ellerini yüzüne götürere arkasını döndü. Ağlıyordu.
"Sana nasıl inandıracağım ben. Cidden işimi kaybetmemek için yaptım. Duyacağını bilemezdim. Seni öyle çok seviyorum ki, güneş hissetse sevgimi bir daha ışık saçamaz bu dünyaya. 'Senin sevgin ışığımdan daha parlak, daha sıcak.' der bana. Görmüyor musun halimi? Beni deli ediyorsun."
Şaşkınca, tek kelime dahi etmeden onu izliyordum.Gözyaşlarını sildiğinde bana baktı.
"Ben benden uzak olmana, bana böyle nefretle bakmana dayanamıyorum. Bana tekrar seni seviyorum demene ihtiyacım var Prenses.."Bu sefer yeni bölüm daha hızlı geldi. Umarım beğenirsiz. İlginiz için tekrar çok teşekkür ediyorum. Yorum yapmayı ve oylamayı unutmayın. Hepinize güzel ve mutlu yıllar diliyorum. Seviyorum hepinizi. İyi okumalar.. ❤🖤
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MY DOCTOR
FanfictionSooMi, henüz yirmi dört yaşında, akıl hastası, güzel bir genç kızdı. Kaldığı akıl hastanesinde onu iyileştirmek için dört senedir çabalayan doktuna aşık olmaya başlamıştı. Belki de ilacı buydu. Aşk...