Minseok hiçbir şey demeden gülümseyerek odadan çıkmıştı.
Ah lanet olsun...
Dilim istemsizce ona neler demişti öyle?!
Şimdi ne yapacağım? Nasıl bakacağım yüzüne? Ne yapmalıyım şimdi?
Kendi kendime konuşmaya başladım.
"Ne yapacağım ben? Çatıya mı gitsem? Hayır hayır beni orada bulur. Bodrum kata mı insem? Ah hayır oraya daha önce hiç inmedim. Bahçe? Hayır orası daha kolay. Ah ne yapacağım?!"
"Bir şey yapmana gerek yok." Diyerek güldü birisi.
Arkamı döndüğümde Eunha'yı gördüm.
"Minseok abime ne söyledin sen? Az önce kimchiye bakarak güldü."
"Kimchiye mi güldü? Neden? Ben de kimchiye gülmek istiyorum. "
"Ah SooMi! Çok komiksin. Yani ne söylediysen artık hoşuna gitmiş. Hatırladıkça istemsizce gülüyor."
"Öyle mi?"
"Evet. Dökül bakalım şimdi."
"Ah şey.. ben.. ne dediğimi unuttum."
"Demek söylemiyorsun. Ama eğer kendim öğrenirsem çok dalga geçerim." Dedi ve odadan çıktı.
Bir süre arkasından baktım.
"Saklanmalıyım."
Odamın kapısını açtım ve kafamı yavaşça çıkardım. Sağa sola baktıktan sonra kimse olmadığını farkedince yavaşça odadan çıkıp kapıyı kapattım.
Nereye gitmem gerektiği hakkında hiç bir fikrim yoktu. Ayaklarım beni nereye yönlendiriyorsa oraya gidiyordum.
Merdivenlerden aşağıya indim. İndim. İndim. İndim. Sanırım farketmeden çok fazla inmiştim. Burası karanlık bir yerdi. Işıkları açabilmek için bir düğme aramaya başladım.
Bir enerji düğmesi bulduğumda bastım. Ufak cızırtılarla yoğun sarı bir ışık açıldı. Büyük bir kapı vardı. Üzerinde personel harici girmek yasaktır." yazıyordu. Tam yukarı geri çıkacakken, etrafıma bakındım. Merakıma yenik düşerek yavaşça kapıya yöneldim. "Temizlik malzemeleri falan var galiba."dedim kendi kendime. "Başka ne olabilir ki?"
Elimi kapıya doğru uzattım ve yavaş yavaş itmeye başladım. Karşıma çok uzun olmayan bir koridor çıktı. Koridorda ilerledikten sonra bir kapı daha gördüm. Şimdi iki seçeneğim vardı.
Ya devam edip kapıyı açacaktım, ya da geri dönecektim. Tabiki ilerledim.
Kapının tam önünde duruyordum. İçimde ufak bir ürperti vardı. Fakat yine de kapıyı açmaya başladım.
Burası garip kokuyordu ve soğuktu. Çok soğuktu. Tamamen sessizdi. Biraz karanlıktı ama etrafımı görebiliyordum. Bir sürü dolap vardı. Acaba bu dolaplarda neler saklıyorlardı. Odanın tam ortasında uzun metal bir masa vardı. Masanın yanında, aynı masanın çok daha kısası vardı ve üzerinde değişik makaslar, bıçaklar, bezler vardı.
Odayı biraz inceledikten sonra dolaplara yaklaştım. Birinin üzerindeki kilidi kaldırıp açtım. Çekmece gibiydi. İçerdekini görmem için kendime çekmem gerekiyordu. Kenarda gözüken kolu tuttum ve kendime doğru çektim fakat çok ağırdı. Tüm gücümü kullanarak çekmeye çalıştım. Çektiğimde üzeri beyaz bir örtüyle örtülü bir şey vardı. Örtüyü kaldırmadan diğer dolaplarda bakmak istedim. Dolardan dördü boş, geriye kalan üçü doluydu.
"Bunları neden örtmüşler ki?"dedim içimden. Yavaşça birinin örtüsünü kaldırdım. Burada yatan bir insan vardı. Gözleri kapalıydı ve mosmordu. Gözlerinin altı, parmak uçları mosmordu. Dudakları ve ten rengi bembeyazdı. Korkunç gözüküyordu. Diğer örtüleri kaldırdığımda ilkine benzer görüntülerle karşılaştım. Yani, sonuncu örtüyü kaldırana kadar. Bu diğerlerinden çok daha korkunçtu. Boğazında bir kesik vardı. Kollarında ve bedeninin bazı yerlerinde morluklar ve kızarıklıklar vardı. Bazı parmakları eksikti. Henüz yirmilerinde bir kadın olduğu belliydi fakat neden bu kadar korkunçtu. Bu kadını görünce aklıma hastaneye gelmeden önce izlediğim filmler geldi. Küçükken izleyince korkarak yorganın altına saklanır ve abimin gelip beni korumasını beklerdim.
Kahretsin ne kadar aptalım. Burası bir morgtu. Ölümün nasıl bir şey olduğunu hatırlamam uzum sürdü fakat keşke hatırlamasaydım. Tam cesetleri yerine geri iteceğim sırada br ses geldi. Bu bir cam kırılması sesiydi ve ardından bütün ışıklar gitti. Korkudan ne yapacağımı bilemedim. Hiç bir şey göremiyordum. Burası çok soğuk ve karanlıktı. Üstelik önümde dört tane ölü beden vardı. Buraya gelmemeliydim. Bulunduğum yere çöktüm ve ağlamaya başladım. Ne yapacağımı bilmiyordum. Eğer önümü görebilseydim buradan koşarak çıkardım. Minseok'a nasıl ulaşacaktım? Ona söylemiş olduğum hiçbir şey umrumda değil tek istediğim beni buradan kurtarmasıydı. O an neden bilmem ama izlediğim bütün korku filmleri aklıma geldi. Bir anda canlanan cesetler, zombiler...
Kendi kendimi korkutuyor ve daha çok ağlıyordum. Bir anda yer sallanmaya başladı. Sanırım deprem oluyordu. Elektrik kesintisize gelecek depremin habercisi olmalıydı. Sallantıyla birlikte, korkudan dolaba geri itmeyi unuttuğum cesetlerden biri yere düştü. Tam önüme. Sallantı kesildi fakat ben o anın korkusuyla çığlık atmaya başladım. Boğazım acıyana kadar bağırdım. Odada bulunan kapılardan biri açıldı. İçeri biri girdi. Kim olduğu göremediğim için daha çok çığlık attım.
"Hey, hey sakin ol. Burada ne yapıyorsun?"dedi biri. Sesi tanıdık değildi. Çığlık atmayı bıraktım. Elinde tuttuğu el fenerini açtı. Tanımadığım biriydi. Feneri bana doğru tuttu.
"Sen de kimsin? Burada işin ne?"dedi bana. Cevap vermedim. Açık olan diğer kapıyı görünce bana bakıp "Ah anladım. Demek akıl hastanesindensin."
Bana yaklaştı ve elini uzattı. Biraz baktıktan sonra elini tuttum ve kalktım.
"Ben Minsung. Bu hastanede doktorum. Yani akıl hastanesinde değil. Burası bizim hastanemizin morgu. Sizin hastanenize bağlanıyor ama sanırım kapıyı kilitlemeyi unutmuşlar. Gel seni doktoruna götüreyim." Benimle birlikte yukarıya çıktı. Danışmanın bulunduğu yere geldiğimizde ona döndüm. Kekeleyerek, "Odam yukarda."dedim. Bana gülümsedi ve "Gidelim o halde."dedi. Hala hıçkırıyor ve ağlıyordum. Ağlarken bir yaandan odamın yönünü elimle Minsung'a işaret ediyordum. Odamın önüne geldiğimizde ona baktım. "Teşekkür ederim."dedim.
"Teşekkür etmene gerek yok fakat bir daha bilmediğin yerlere gitme. Şimdi daha iyisin değil mi? Çok korktuysan sana su getireyim."
"Hayır teşekkürler, iyiyim."
"Çok güzel. Eğer bir şeye ihtiyacın olursa hemen yandaki hastandeyim. Ama tabi gelmek için dış kapıyı kullan. Morgu değil."dedi gülerek.
Yaşlı gözlerimin arasından hafif bir gülüş sundum.
"Olmaz merak etme."dedi birisi arkadan. Bu Minseok'tu. Minsung'u kenara ittirdi ve bana sarıldı.
"Neredesin sen? Saatlerce seni aradım."
HanSeul lafa girdi.
"Morga inmiş." Minseok, Minsung'a ters ters baktıktan sonra.
"Sen artık gidebilirsin. Onu getirdiğin için sağol." Dedi ve beni kolumdan tutarak aniden içeri soktu.
"Neden gittin oraya? Ne kadar korktum haberin var mı? Bir daha benden izin almadan bir yere gitmek yok? Anlaşıldı mi prenses?"
Yere bakarak kafamı evet anlamında salladım. Yanıma oturdu ve elimi tuttu.
"Şimdi gidiyorum ama sen sakin tekrar dışarı çıkmıyorsun. Geri geleceğim. Birkaç hastaya bakmam lazım."
Kalktı ve kapıya doğru ilerledi. Çıkmadan önce son kez bana baktı ve devam etti.Aradan yarim saat geçti fakat gelen giden yoktu. Sıkılmıştım ve Minseok'u bulmak istiyordum. Bu yüzden odamdan çıktım ve doktorların dinlenme odasına doğru ilerledim.
Vardığımda kapı aralıkta ve içeriden konuşma sesleri geliyordu. Kapının kenarından baktığında saçları hafif beyazlaşmış, otuzlu yaşlarının sonunda bir adam ördüm. Adam konuşmaya başladı.
"Hastana çok yakın davranıyorsun. O akıl hastası bir kız ve üstelik hastalığı ne olursa olsun, hangi hastanede olursa olsun bir doktorun hastasıyla, doktor-hasta ilişkisinden öte bir ilişki içinde olması yasak bunu biliyorsun değil mi?"
Birkaç saniyelik bir sessizlikten sonra tanıdık bir ses geldi. Bu Minseok'un sesiydi. Nedensizce söyledikleri kalbimde derin bir iz bırakmıştı. Gözlerim istemsizce dolmuş, ellerim titremeye başlamıştı. Sözleri vücudumun her bölgesine bir bıçak saplanmış, beni öldürmekten beter etmişti. Odama doğru ilerledim. Yatağıma oturdum. Düşündüm. Minseok'un o adama söylediği sözler beynimde sürekli tekrar ediyordu:
"Haklısınız efendim. Biliyorum. Fakat durum göründüğü gibi değil. Sadece onda unuttuğu duyguları yeniden uyandırmaya çalışıyorum. Ve emin olun bu iyileşmesinde çok işe yarıyor. SooMi hırslı bir kız. Size yemin ederim ki ona diğer hastalarımdan daha farklı gözle bakmıyorum."Okuldu sınavlardı derken uzun zamandır bölüm yazamadım. Bekleyenler varsa cidden özür dilerim. Kısa veya saçma olmuş olabilir uzun zamanda içinde biraz hamlamışım. Pek içime sinmedi. Ama idare ediverin. Destekleriz için teşekkürler. Oylamayı ve yorum yapmayı unutmayın. Sizleri seviyoruuum ❤❤
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MY DOCTOR
FanfictionSooMi, henüz yirmi dört yaşında, akıl hastası, güzel bir genç kızdı. Kaldığı akıl hastanesinde onu iyileştirmek için dört senedir çabalayan doktuna aşık olmaya başlamıştı. Belki de ilacı buydu. Aşk...