Kapıda babamı bekliyordum ama karşıma çıkan beni büyük bir dehşete düşürdü.
.....
....
...
..
.
Yan komşumuzun en büyük oğlu ve benimde çok yakın bir arkadaşım olan Philip karşımda kanlar içinde duruyordu , sarışın saçları dağılmış ve yüzü , üzerindeki mavi t-shirt ve kahverengi pantolonu kanlar içindeydi.
Omzundan hala kanlar süzülüyordu.
Sıradan ve bir o kadar da sıkıcı olan hayatım gitgide korkunçlaşıyordu.
Philip yüzüme baktı , ayakta zor duruyordu ağzından bir kelime çıkacaktı ki üzerime doğru yığıldı , onu tutup arkadaki koltuğa yatırdım , bayılmıştı.
Annem donakalmıştı , onun böyle şeyleri görmesini istemiyordum , elleri titremeye başladı.
"Sakin ol , hadi gel şuraya otur." diyip sakinleştirmeye çalıştım.
Annemi oturduktan sonra kapıyı tekrar kapattım.
Phlip pek iyi görünmüyordu , televizyondaki sunucu hala birşeyler söylüyordu , dışardaki çığlıklar gitgide artıyordu.
Kendimi kaybetmek üzereyim ki kapıdan sesler gelmeye başladı.
Hemen toparlandım , mutfağa gidip bir bıçak aldım ve sıkıca tuttum.
Kapıdaki yumruk sesleri durdu ve babamın sesini duydum.
"Brad , aç kapıyı Brad... "
Hemen kapıyı açtım , babam içeri girdi ve kapıyı kilitledi.
Annem babamı görünce birazda olsa rahatlamış görünüyordu , ayağı kalkmaya çalıştı ama elini başına götürerek tekrar oturdu.
Babam:"İyimisiniz , eve kimseyi aldınız mı ?"dedi.
Babama cevap vereceğim sırada kapı tekrar yumruklandı.
"Kapıyı açın! Ordunun kurtarma ekibinden geliyoruz , tekrar ediyorum kapıyı açın"
Elimdeki bıçağı fırlatarak kapıya yöneldim ama babam kolumdan sıkıca tuttu ve beni geri çekerek "Hayır , dışarıda neler olduğunu bilmiyorsun sakı..."
Kapı kırıldı ve eli silahlı üç asker bize nişan aldı.
"Bay Hoclein bizimle geliyorsunuz"dedi o kaba sesiyle.
Annem yanımıza gelmek için ayağı kalktı ama Phlip birden ayaklarınarak anneme arkasından saldırdı , değişik sesler çıkarıyordu.
Annemi kurtarmak için birden hareketlendim fakat 3 askerde aynı anda silahlarını ateşledi.
Hedeflerinde Phlip olmalıydı fakat hem Phlip'i hem annemi vurmuşlardı , ikiside yere yığıldı.
Annemin pembe elibesi kanlar içinde kalmıştı , hemen yanına çöktüm ve kendimi tutamayarak ağlamaya başladım.
Son 20 dakika içinde herşey tersine dönmüştü , çok korkuyordum.
Askerlerden ikisi babamın koluna girerek onu götürdü.
Nefes alış-verişimi kontrol edemiyordum , hem öfkeliydim hemde korkuyordum.
Ayağı kalkıp babamı nereye götürdüklerine baktım , bir askeri araca bindirdiler.
Babam giderken son kez gözgöze geldik onunda en az benim kadar korktuğunu gördüm ama birşeylerin farkındaydı sanki.
Askerler etraftaki insanları infaz ediyorlardı , yerde sürünen , yalvaran bütün gördükleri insanları vuruyorlardı , içeri geçtim ve annemin nabzını kontrol etmek için yanına gittim.
Çok sevdiği beyaz halısı kendi kanıyla lekelenmişti , nabız alamadım , Philip'e baktığımda onun durumu daha kötüydü , yüzü tanınmicak haldeydi , kafasına yaklaşık 2-3 mermi gelmişti , arkadaki beyaz duvarın üzerine kanlar sıçramıştı ve aşşağı doğru akıyordu , gördüklerim gerçekten de korkunçtu.
Geri geri sürünerek sırtımı duvara verdim ve ağlamaya başladım.
Dışarda durmak bilmeyen silah sesleri , karşımda annemin ve arkadaşımın cesedi...
Neler oluyordu bu bir kabus mu diye düşündüm ama herşey capcanlı karşımda duruyordu.
Toparlanmam gerek , dışardaki askerler benide vurabilir diye düşündüm.
Babamın odasında bir silah vardı , üst kata çıkmak için merdivene yöneldim ama içeri eli silahlı bir asker geldi ve silahı bana doğrulttu...
BÖLÜM SONU...
YORUMLARINIZI VE OYLARINIZI BEKLIYORUM.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ZOMBİ:İNSANLIĞIN SONU
FantasyGözlerini Açtığında Dünya Eskisinden Çok Farklı Bir Yer Haline Gelmişti. Herşeyden Habersiz Kahvesini Yudumladı Ve Televizyonunu Açtı. Televizyondaki Haberler Onu Korkutmuştu Fakat Gerçek Olabileceğine İhtimal Vermiyordu. Birden Kapıdan Yumrukl...