Chat sonunda gülmeyi bıraktığında bir çatının kenarına oturmuştuk. "Böcüşüm, bir sorun mu var? Bugün fazla dalgındın." "Öyle miydim?" "E-evet." Açıkçası hiç fark etmemiştim. Bugün normalden çok daha az konuştuğum göz önüne alınırsa böyle düşünmesi normaldi. Gözlerine bakarsam konuşamayacağımı bildiğimden gözlerimi az ötedeki eyfele odakladım. "Aslında dün akşam pek uyuduğum söylenemez." Tek nefeste konuştuğumda yalan söylediğimi anlamaması için oldukça doğal davranmaya çalışıyordum. "Evet bu sabah, bunu fark etmiştim." dediğiyle kafamı çevirdim. Gözleri gözlerime değdiğinde sanırım karanlıkta parlayan yeşil gözleri beni korkuttuğundan olsa gerek kalbim deli gibi çarpmaya başladı. "H-hey bu-bundan kimseye bahsetmedin değil mi?" Sahte bir kızgınlıkla kaşlarını çattı. "Tabi ki bahsetmedim." Ardından ekledi "Burada ne yapıyorsun bu saatte?" Sanırım o hatırlatmasa küpem ötene kadar burada öyle oturacaktım. Saat epey geç olmuştu ve annem meraktan delirmiş olmalıydı.
"Bir arkadaşımdan dönüyordum ve benim şimdi gitmem gerek Chat." Chat'in kimliğine dair bildiğim tek şey annesine bir şeyler olduğuydu. Her ne kadar içimdeki meraklı aptala karşı koyamayıp ona defalarca annesine ne olduğunu sormuş olsam da bana anlatmayı kesinlikle reddetmişti. Bende onu üzmek istemediğimden bir daha bu konuyu açmamıştım. Benim eve döndüğümde beni azarlamak için kapıda bekleyen bir annem vardı. Peki ya onun? Aklımdan geçenleri yüzüme yansıtmamak için olağanüstü bir çaba harcadım. Sanki bunu fark etmiş gibi buruk bir tebessüm kapladı yüzünü. "Hoşçakal leydim.""Hoşçakal Chatton."
Annemden korktuğumdan olabildiğince hızlı eve döndüm. Büyük bir aracın arkasında detransform geçirdiğimde Tikki avucuma düştü. Fazla yorulmadığında genelde bu kadar güçsüz olmazdı. Bu kaşlarımı çatmama sebep olsa da onu çantama koydum. Tikki'nin tiz sesi kulağıma ulaştığında bu sefer adımlarımı yavaşlattım. Eğer önemli bir şey olmamışsa enerjisizken fazla konuşmazdı. "Marinette, be-" sesi babamın arkamdan gelen gür sesiyle kesildi. "Marinette! Nerede kaldın?" Ellerimi havaya kaldırıp yavaşça arkamı döndüm. "Üzgünüm kaptan. Bir daha olmayacak, efendim." Ona kaptan dememi sevdiğini biliyordum. Mega Strike oynarken genelde denizci kılığındaki robota dönüştüğünden annemle ona bu lakabı takmıştık. Yüzünde hala kızgın bir ifade varken bunu korumak için epey çaba sarfettiğini biliyordum. Genişçe sırıttığımda bu onda bir gülümsemeye neden oldu. Koşup babamın kocaman göbeğine sarıldım. "Özür dilerim baba."
Nihayet odama girebildiğimde etrafın dağınıklığına gözlerimi devirdim. Etrafı kabaca topladığımda gerçekten yorulmuştum. Tikki aklıma geldiğinde telaşla onu çantamdan çıkardım. "Marinette, kurabiye." dedi zayıf çıkan sesiyle. Aşağıdan annemin sesini duyduğumda Tikki ye son bir bakış attım ve hem anneme bakmak hem de Tikki ye kurabiye almak için aşağıya indim. Annemi göremediğimde kasa tarafında olduğunu düşündüm. "Marinette müşteri ile ilgilen." Yüzümdeki endişeli ifadeden hızla kurtulup kasaya doğru ilerlerken gördüğüm sarı saçlar kalbimin teklemesine neden oldu. "Marinette; peynir, peynir var mı?" Adrien'in aceleci ve endişeli sesini duydu umuda kaşlarım çatıldı. Peynire neden bu kadar ihtiyacı olabilirdi ki? Mutfağa geri dönüp elime gelen ilk peyniri (ki bu bir son derece kötü kokan entlebuch biyosfer peyniriydi.) aldım. Hızla kasaya ilerlerken Adrien'in tedirgin bir şekilde ayağını yere vuruyordu. "Hey, neden bu kadar acil, peynire ihtiyacın var?" Adrien yüzüme baktı ve gülümsedi. "Ah, seni endişelendirdiysem özür dilerim. Aslında başka bir şey için tedirginim." Ne için diyeceğim anda işine fazla karışmamayı tercih ederek çenemi kapalı tuttum. Peyniri pakete koyup ona uzatırken yüzüme tedirgin bir gülümseme yerleştirdim. "Üzgünüm başka peynir yok ve bu da çok kötü kokuyor. Caddenin sonunda bir bakkal-"
" Hayır, hayır hiç sorun değil. Ücret?" Cidden bir peynirin ücretini alacağımı mı düşünüyordu. Bir paketin içine bir kaç kruvasan ve çörek koyup Adrien'e uzattım. "İyi geceler Adrien."
Bugün tarihe geçmeliydi. Marinette Dupain-Cheng de kekelemeden konuşmayı başarabilir. Tikki için kurabiye alıp yukarı çıktığımda Tikki'nin titrediğini görmek hiç iyi hissettirmedi açıkçası. Kurabiyeleri ona uzattım ve yemesini izledim. "Tikki iyi misin? Ne oldu?"
"Uzun zaman sonra bir kwami, mucizesine girdi. Yeni titreşimler beni hiç bir zaman iyi hissettirmemiştir." Ne olduğunu tam anlayamasamda başımı salladım ve kendimi uykunun güvenli kollarıma bıraktım.Koşu için bugün altıya alarm kurmuştum ve alarm susmayarak başımı biraz daha ağrıtıyordu. En sonunda pes ederek ayağa kalktım. Beyaz çiçekli tişörtümün üstüne toz pembe eşofman üstünü geçirdim. Altıma da tişörtümün üzerindeki çiçeğin renginde açık mavi bir tayt giydim. Saçlarımı topuz yaptıktan sonra anneme seslendim. Bugün için bir siparişleri vardı ve erken kalkmış olmalılardı. "Anne, ben parka gidiyorum."
Genç kız koşarken kulaklığını takmış en sevdiği şarkıyı dinliyordu. O sabah biri daha kulağında kulaklığıyla ayaktaydı ve koşuyordu. İkisinin kulaklarını da aynı şarkı dolduruyordu. Aynı melodi vardı ağızlarında, aynı sırrı çantalarında taşıyorlardı. Aşklarının ilk başladığı gün birinin de söylediği gibiydi;
"Onlar birbirleri için yaratılmışlar."Selaam. Bu bölümü bir ara bölüm gibi kabul edin. Yarın ya da bugün yeni bölümü yayımlayacağım. Umarım beğenmişsinizdir. Hepinizi seviyorum. Miraculer ve hoşça kalın. Sizi seviyorum💕💕
Her şey dahil 738 kelime💘💘
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Maskelerin Ardında... (Ladynoir)
FanfictionO adım adım uzaklaşırken benden kalbim fısıldadı usulca gökyüzüne doğru. "Söz veriyorum bir gün buluşacağız. Maskelerin ardında, Eyfel'in tepesinde, Paris'in en güzel gününde. O gün dünyanın en mucizevi günü olduğu için buluşmayacağız. O gün biz bul...