ilayda_ozgnr a ithafen. Desteğin için teşekkür ederim💕
Siyah bir maskeyle pastaneye girmek tuhaf olacağından büyük mağaza indirimlerinden bahseden bir reklam panosunun arkasına geçtim ve maskemi, eldivenleri ve deri ceketimi çantama tıktım. Saçlarım yanımda bulundurduğum kırmızı saç tokalarımla bağlayınca Marinette'ye yaklaşmışım gibi hissettim.
Nihayet eve vardığımda kalan günün tamamını Kim'in sözde yaptığı kimya ödevini tamamlayarak ve tasarım yaparak geçirdim.
Saat gece ikiye yaklaşırken hala uyanıktım. Tasarladığım balık etek için aklımdaki yeşili yakalamaya çalışırken aşağıdan gelen gürültü sesleri yüzünden zaten dağınık olan dikkatim biraz daha dağıldı ve kalemlerini kalemliğe tıkıp aşağı indim. "Anne, baba ne oluyor?" Annemin yüzündeki tedirgin ifade yerini endişeli bir tebessüme bırakırken konuştu "Seni uyandırdık mı tatlım? Yeni bir akuma vakası ve Ladybug ortada görünmüyor. Chat Noir ise hafif yaralı maalesef." Gözlerim şokla açıldı. Nasıl olur da fark etmezdim. Gözlerim televizyona kaydığında Başkan Bourgeis'in hiç olmadığı kadar endişeli mimikleriyle Ladybug'a çağrıda bulunduğunu gördüm. "Ah, umarım zamanında akumayı yenerler. Ben yatmaya gidiyorum." Annemle babamın iyi geceler dileklerini görmezden gelerek odama çıktım. Yatağa bir yanıltmaca koyamayacak kadar tedirgindim.
"Tikki, benekler." Terastan dışarı çıkıp binaların üzerinde gezinirken yoyomdan Chat'in konumuna baktım. Fransa'daki sayılı Çin restorantlarından birindeydi. Hızla restoranta doğru ilerlerken Chat'in durumunun gerçekten hafif olmasını umdum. Bay Bourgéis halkı endişe içinde bırakmamak için genelde durumu olduğundan basit gösterirdi. Bu da zaten halkı düşünerek yaptığı yegâne eylemlerden biriydi.
Telaşla restorantın terasından içeri girdiğimde gözlerim onu buldu. Akumatizenin içeride olmamasının yanı sıra durumu gerçekten de ciddi gözükmüyordu. Bacağında küçük bir kesik vardı. Yine de göründüğü gibi olmamasından korkarak yanına gittim. "Chat iyi misin? Bacağın acıyor mu?" Chat ilk önce bacağına ardından bana baktı. Yüzünü görmekle ufak çaplı bir şok geçirdim. Yüzü bembeyaz olmuş maskesinin etrafına kan bulaşmıştı. Dişlerini sıktığından kasılan çenesi canının gerçekten yandığını ele verirken endişeyle yüzüne baktım. "Bacağımın acıdığını söyleyemem ama kolum sanırım işlevini yitirdi." Zorla sırıttığında gözlerim koluna kaydı. Tanrım, neden daha erken gelmemiştim sanki?! Nasıl farketmezdim? Kolu resmen parçalanmıştı. "C-chat ben, ben ö-özür dilerim. Na-nasıl fark etmedim hiç, hiç a-anlamıyorum." Sesim çatallaşıyordu ve ben konuşamıyordum. Gözlerim yanmaya başladığında başımı diğer tarafa çevirdim.
Hafifçe burnumu çektiğimde görüş alanıma giren adamla geriledim. Chat'in sağımda çubuğuna davrandığını görünce yoyomu çıkarıp sallayarak önümüzde küçük bir kalkan oluşturdum. "Delirdin mi sen? Kolunu koparmak mı istiyorsun?! Dövüşemezsin!" Konuşmasına fırsat vermeden elimi beline dolayıp kalkan yapmak için kullandığım yoyoyu saklanabileceğimiz bir yere gitmek amacıyla salladım. "Sonsuza kadar kaçamazsın Ladybug!" Kucağımda Chat'le (YN: Chat sonunda beyaz atlı leydisini buldu. Ahsjadfg) ne kadar hızlı olunabilirse o kadar hızlı bir şekilde üst kata çıkıp bir saklanma yeri buldum. Sanırım temizlik odasıydı. "Burada kal Chat!" kapıyı kapatacağım sırada Chat'in sesi kulağıma ilişti "İsmi Living Fear (Yaşayan Korku). Akuması elindeki pusulada. Gücü pusulasından gönderdiği ışınlarla insanların en büyük korkusunu görebilmek. Eğer pusulanın ibresi korkusunu daha önceden gördüğü birine dönerse onu korkularının gerçekleştiği bir dünyaya hapsediyor. Biri sanırım korkularıyla çok fena dalga geç- Leydim dikkat et! " Artık çok geçti. Hızla kapıyı kapatıp arkamı döndüğümde bir ışının omzuma çarptığını ağır çekimde gördüm. İbrenin beni gösterememesi için hızla alt kata indiğimde adamın sesini duydum.
"Birbiriniz için korkuyorsunuz. Bu çok romantik!" Adam elindeki metal pusulayı bana doğrulttuğunda hızla aşağı eğilip kurtuldum. Yoyomu yukarı doğru sallarken bağırdım. "Şanslı Tılsım!" Elime yapışkanlı, küçük bir mıknatıs düştüğünde şaşırdım. Metal pusulayı çekebilecek kadar güçlü değildi. Nasıl çeksindi ki? 10 frang kadar bile büyük değildi. (YN: Frang Fransa'nın para birimidir.) Living Fear'ın pusulayı tekrar bana doğrulttuğunu görmek beni hiç rahatlatmadı. Yoyomu kalkan yaparken mıknatısı kaybetmemek için avucumda sıkıyordum. Ancak çok sonra atladığım bir detay olduğunu fark ettim. Tanrım, mıknatıs yapışkanlıydı. Bir masayı kendime siper ederken mıknatısı elimden çıkmaya zorladım. Yapışkanı büyük ölçüde azalmıştı şimdi ama... belki de olması gereken şey buydu. Yapışkanı fazla tutmayan mıknatısı yoyoma yapıştırdım. Şimdi en ufak bir metale değdiğinde kolayca yoyomdan çıkıp ona yapışacaktı. Masanın arkasından çıkıp Living Fear'ın karşısına geçtim. "Demek teslim olmaya karar verdin ha? Doğru karar!"
Pusula bana döndüğünde yoyomu pusulaya doğru savurdum. Yoyom bana geri döndüğünde yapışkanı zaten az olan mıknatıs artık yoyoya değil başka bir yere yapışıktı. Pusulaya! Bayan Mendeliev'in sesi beynimin içinde bir kez daha yankılandı. "Eğer pusula kullanacaksanız yanına mıknatıs yaklaştırmayın. Kimyaları gereği mıknatıslar pusulanın düzgün çalışmasını engeller."
Adam hiçbir şey fark etmemişti anlaşılan. Çünkü boş bir çaba gösterdiğime dair bir şeyler zırvalıyordu. Ve Living Fear pusulayı bana çevirdiğinde içimde yükselen boş korkuyu görmezden geldim. Adam kendinden emin pusulaya dokunduğunda ışın benim bile hesaplamadığım bir yere çarptı, kendisine. Adam ortadan kaybolurken geride bıraktığı pusulanın yanına gidip arkasındaki mıknatıstısı çıkardım ve pusulanın cam olan kısmına yoyomu çarptım.
"Kötülük bitti küçük akuma, iyileştirme zamanı." Siyah akumanın yoyomun içine hapsolduğunu görünce gülümsedim. "Yakaladım, hoşçakal küçük kelebek." Avucumun içindeki mıknatısı yukarı fırlatıp "Miraculous Ladybug!" diye haykırdığımda ise adam denizci kıyafetleriyle tekrar ortaya çıkmıştı. Elimdeki mucizenin etkisiyle eski haline dönmüş olan pusulayı ona fırlattım. "Sanırım bu senin!"Hızla yukarı çıkıp temizlik odasının kapısını açtım. "Chat iyi misin?" Koluna baktığımda sadece kan izleri vardı. Yara yoktu. Mucizenin etkisi olmalıydı. Elimi uzatıp kalkmasına yardım ederken yalnızca bir patisi olduğunu gördüm. Nasıl olurdu, felaketi bile kullanmamıştı ki?!
"Sanırım korkularımın gerçek olduğu bir dünyadan çıkmak için felaketi kullandım." Elinden çekmeyi unuttuğum elimi öptükten sonra elimi bıraktı ve "İyi geceler leydim." dedikten sonra yanımdan hızla uzaklaştı. Maskemle aynı renge dönüşmüş olan yüzümü görmediğine sevinirken "İyi geceler Chatton!" diye bağırdım.Ladybug eve giderken yolda büyük bir karavanın arkasında dönüştü fakat tüm bunlar olurken iki yeşil gözün onu seyrettiğinin farkında değildi.
Uzuuun bir aradan sonra tekrar merhaba. Bölümün oldukça klişe olduğunun farkındayım. Bunun için üzgünüm :( Bir dahaki bölümün yarısı hazır. İki ya da üç güne atacağım. Yorumlarınızı bekliyorumm. Miraculer ve hoşça kalın. Sizi seviyorum💙
*Küçük bir ipucu* Fransa'daki tek yeşil gözler Adrien'e ait değil!
Her şey dahil 925 kelime 💘💘
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Maskelerin Ardında... (Ladynoir)
FanficO adım adım uzaklaşırken benden kalbim fısıldadı usulca gökyüzüne doğru. "Söz veriyorum bir gün buluşacağız. Maskelerin ardında, Eyfel'in tepesinde, Paris'in en güzel gününde. O gün dünyanın en mucizevi günü olduğu için buluşmayacağız. O gün biz bul...