"Wayzz, lütfen artık biraz olsun dinlenemez miyiz?" dedi Chat az ötedeki bir kayaya otururken. Chat'e onay verirken yorgunlukla yanına çöktüm. Saat sekiz sularıydı ve saat on birden beri hiç durmaksızın dolaşıyorduk. "Ama usta bana dedi ki-" "Acele etmelisiniz yoksa Paris ikinci bir kötüyü daha kaldıramaz. Biliyoruz Wayzz. Sabahtan beri kırk kere söyledin zaten. Ama izin ver biraz dinlenelim." dedim bıkkın bir ses tonuyla. Bir kez daha çabalarımız sonuçsuz kalıp Tikki ve Wayzz tarafından kaldırılırken isyan etmemek için kendimi zor tuttum. Plagg yoktu çünkü Chat ormanda karşımıza bir şey çıkacak olursa diye dönüşmüştü.
Kwamiler artık ortalıkta rahatça dolaşabiliyorlardı. Çünkü Wayzz bizi balta girmemiş bir ormana sokmuştu. Ormanda birkaç kuş dışında hayvan olmaması beni şaşırtırken bazı ağaçların üzerinde iki katım kadar kovukların olması ise ağzımı açık bırakmıştı. Wayzz'in antenleri tekrar titrerken bilmişçe konuştu.
"Hissediyorum, çok yakınlarda." Gözlerimi devirdim. En son bunu söylediğinde saat ikiydi. "Wayzz yaklaşık iki saattir aynı şeyleri söyleyip duru-" sesim Tikki'nin ince sesiyle kesildi. "Wayzz hayır. Bu titreşimler farklı. Bu daha çok..." Tikki cümlesini devam ettiremezken yanımdaki Chat'in kulaklarının titreştiğini hissettim. Eli bileğimi kavrarken fısıltıyla konuştu. "Saklanın." Kwamiler bir söğüt ağacının kovuğuna girerken biz de söğüt ağacının yapraklarının arkasındaydık. Beni buraya mı sürükleyecektin Chat? Yere değen dallar her ne kadar büyük oranla bizi kapatmış da olsa dışarıdan belli olduğumuza dair hiç şüphem yoktu. Chat beni sürüklemeye devam ederken kaşlarımı çattım. Nereye gidiyorduk? Ve daha da önemlisi kimden saklanıyorduk?
Söğüt ağacının diğer ucuna geldiğimizde yaprakları araladı ve ortaya çıkan küçük mağaramsı yere girdi. Ben de mağaraya girerken (evet, tam da bu noktada kalp krizi geçirip ölmediğim için bir ödül istiyorum.) söğüt dalları mağaranın girişini kapattı. Sorun büyüktü. Eğer ağzımı açarsam onu sevdiğimi yüzüne haykıracakmışım gibi hissediyordum. Bu yüzden nefes almamayı tercih ederken Chat'in baktığı yere baktım. Chat'in gözlerinin benim gördüklerimin çok daha fazlasını gördüğünü biliyordum. Çubuğunu belinden çıkarıp söğüt dallarının arasındaki azıcık aralığa odakladı. Parmaklarıyla (pençeleriyle mi demeliyim?) görüntüyü büyültürken aynı anda benim de gözlerim büyüdü. Hawk Moth? Tam dudaklarımdan bir şaşkınlık nidası dökülecekken eliyle ağzımı kapatarak bunu yapmamı engelledi. Bir dakika, ne oluyordu? Gözlerimin hafifçe karardığını fark edince anladım. Nefes almayı unutmuştum! Hızlı hızlı nefes alıp verirken Chat dikkatini sopadan çekip bana verdi. Chat elin niye hala ağzımda?! O da bunu fark etmiş gibi elini ağzımdan çekerken dudaklarım alev almış gibiydi. Tanrım, umarım kalp atışlarım ona ulaşmıyordur. Onda kedi kulakları olduğunu hatırlayınca ise şansıma küfrettim.
*****
Wayzz'i yeterince araştırma yaptığımıza ikna edip otele döndüğümüzde Alya'dan dört cevapsız çağrı olduğunu gördüm. Annem ve babam bile beni aramazken Alya'nın niye bu kadar derdime düştüğü ise merak konusuydu. Neden telefonunu bakmadığımı açıkladığım birkaç klişe cümlenin ardından nihayet asıl konuya gelmiştik."Ne, balo nerede dedin?"
"Giverny Marinette. Daha kaç kere söyleyeceğim?" Giverny şu anda bulunduğumuz yerken Alya'nın söylediklerini nasıl algılayabilirdim ki?
"Duymamış olmana şaşırdım. Tüm şehir balonun haberiyle yankılanıyor. Her neyse. Sadece yeni yıl balosundaki ya da Chloe'nin doğum günü partisinde giydiğim elbiseler arasında bir seçim yapmanı isteyecektim."
"Kesinlikle yeni yıl balosundaki. Balo demişken tarihi ne demiştin?"
"Sekiz gün sonra. Gelemeyecek olman üzücü."
"Ah, evet. Neyse, görüşürüz Alya Nino'yla size iyi eğlenceler!"
"Görüşürüz Mari."Telefonu kapatıp anneme iyi olduğumu bildiren kısa bir mesaj attım. Havanın henüz kararmamış olduğunu bilsem de pijamalarımı üzerime geçirip kendimi uykunu huzurlu kollarına teslim ettim.
*****
Kapıyı çaldım. Bir kez daha. Ve bir kez daha. Tam beş dakika boyunca. Chat kapıyı açmamakta ısrarlıydı anlaşılan. Kapıyı birkaç kez daha tıklatırken endişelenmekten kendimi alıkoyamamıştım. Bir şey olursa diye birbirimize verdiğimiz anahtarlar aklıma gelince üzerimdeki siyah kot ceketin cebinden 41 numaralı anahtarı çıkarıp içeri girdim. "Chat, iyi misin?" Çarşafın içinden bir kol çıkıp da yanında duran komidininin üzerindeki maskeye uzanırken yanlış bir şey yaptığımı anca fark etmiştim. (Evet bu cümleyi yazarken canımın çıktığı doğrudur.)Chat yataktan ışık hızıyla kalkarken neden halâ orada dikildiğimi merak ettim. "Bir şey mi oldu?" dedi yeni uyanmanın etkisiyle olsa gerek çatallaşmış sesiyle. Hayır sadece saat on birde uyuyor olacağını tahmin edemedim. Kafamı iki yana salladım. Onun üzerinde pijama olmasına rağmen neden ben utandım hiçbir fikrim yoktu. "Affedersin, saat on bir oldu ve sen kapıyı açmayınca endişelendim." Sadece beş dakika kapıyı açmadığından senin için endişelendim, evet. Bugün yine çok mantıklıyım. Chat sırıtarak dağınık sarı saçlarını biraz daha dağıttı ve aramızdaki mesafeyi kapattı. Mavilerimi yeşilleriyle buluşturmak için başımı hafifçe kaldırdım. Muzip bir ifadeyle yüzünü yüzüme yaklaştırarak konuştu. "Benim için mi endişelendin?" Gözlerimi kırpıştırıken yutkunmamak için epey bir çaba harcadım. Burunlarımız neredeyse birbirine değiyordu. Evet, ne düşündüğünüzü biliyorum Chat bunu hep yapardı. Ama onu sevdiğimi kabullendikten sonra ilk kez oluyordu. Tüm irademi kullanarak tepki vermemeye çalıştım ve sanırım başardım. (Bir ödül daha lütfen. Rekor kıracağım.) Yüzüme bir maske daha takarak aşık olmuş aptal yüzümü ondan gizledim. Doğallıktan uzak bir gülümseme yer etti dudaklarıma. "Elbette merak ettim. Saat birde buluşmak için sözleşmiştik." Dudakları alaycı bir gülümsemeyle biraz daha kıvrıldı. "Bu beni neden saat 11'de merak ettiğini açıklamıyor." Yalnızca bir mantıklı cevap daha Marinette, hadi! Chat derin bir nefes verip doğruldu. (Ki tam bu noktada derin bir nefes verdim. Pekâlâ fark etmediğini varsayacağım.)
"Çünkü 12'de kahvaltının bittiğini hatırladım Chat. Acele et!"
Bir kaç dakikalık gerginlikten sonra kahvaltı edip dışarıya çıktık. "Umarım bu kez bir şeyler bulabiliriz." dedim tuhaf bir tınıyla. Aslında içimde bir yerlerde maceranın bitmemesi için bir şey bulmamayı umut ettiğimi, onunla geçirdiğim her anımı çok sevdiğimi biliyordum.
Selam canlar, canından bezmişler ve can sıkıntısından patlayacak olanlar. Bu bölümü dokuz veya onuncu yazışım. Wattpad bölümü asla yayınlamıyor, yayınlamadığı gibi taslakları da siliyor. Uygulamayı silip tekrar yüklememe rağmen düzelmedi. Şu an başka bir cihazdan yazıyorum. Daha önce yaşayan olduysa bir yardım eli uzatsın please.Umarım bölümü beğenmişsinizdir. Sizleri seviyorum😚😚 Hoşça ve miraculer kalın!!❤️❤️
Her şey dahil 912 kelime💘💘
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Maskelerin Ardında... (Ladynoir)
FanficO adım adım uzaklaşırken benden kalbim fısıldadı usulca gökyüzüne doğru. "Söz veriyorum bir gün buluşacağız. Maskelerin ardında, Eyfel'in tepesinde, Paris'in en güzel gününde. O gün dünyanın en mucizevi günü olduğu için buluşmayacağız. O gün biz bul...