Maskelerin Ardında...(Bölüm 33)

1.9K 135 105
                                    

Yıllar yıllar sonra yeni bölüme hoş geldiniz. İyi okumalar dilerim efendim.

Sevinçle yumruğumu havaya savurdum.

"Ben kazandım. Tekrar ve tekrar."

Adrien gülerek başını iki yana salladı.

"İlk Mega Strike 3 oynadığımızda çok şaşırmıştım. Fazla iyi oynuyordun. Meğer Ladybug olduğundanmış."

"Bunun Ladybug olmakla hiçbir alakası yok. Tamamen Dupain Cheng'lere özgü bir şey. Nesillerdir hiç yenilmedik."

Dedim duvardaki Chat Noir posterlerine bakarken. Bakışlarımı Adrien'e çevirdiğimde onun da posterlere baktığını gördüm. Belki utanmam gerekiyordu ama sebepsizce, posterlerin bunu ifade edemeyeceğini bilsem bile onu ne kadar çok sevdiğimi bilsin istiyordum. Vermeyi hayal bile etmeden yazdığım onlarca mektubu okusun ve önümüzdeki 50 yıl boyunca tüm doğum günü hediyelerinin hazır olduğunu bilsin. Ondan önce yine ona aşık olduğumu ve bir gün onu unutacak olsam bile ondan sonra yine ona aşık olacağımı farketsin.  Artık tüm maskeler kalksın istiyordum.

"Hey kendime bir söz vermiştim."

Gözlerini kısarak suratıma baktı.

"Eyfel'e gidebilir miyiz?"

"Dönüşecek miyiz?"

Kafamı iki yana salladım.

"Hayır, dönüşmeden."

Birkaç dakika içinde evden çıkmıştık. Elimi tuttuğunda gülümseyerek adımlarımızın ne kadar uyumlu olduğunu izledim. Sonbaharın soğuk rüzgârları içimi soğutmaya yetmedi o akşam. Çünkü, elini tuttuğumdan olsa gerek, sıcacıktı içim.

Tur rehberi bizi Eyfel'de yalnız bıraktığında yere oturarak bacaklarımı aşağı sarkıttım. Başımı Adrien'in omzuna yasladım ve gülümsedim. Bugün güzel bir gündü.

"Pekâlâ sormayacaktım ama nereden biliyorsun?"

"Neyi?" dedim kaşlarımı kaldırarak.

"Söz veriyorum bir gün buluşacağız. Maskelerin ardında, Eyfel'in tepesinde, Paris'in en güzel gününde. O gün dünyanın en mucizevi günü olduğu için buluşmayacağız. O gün biz buluştuğumuz için dünyanın en mucizevi günü olacak."

Başımı kaldırıp yüzüne baktım.

"Gittiğini sanıyordum. Beni mi dinliyordun?"

"Hayır. Asıl sen beni mi dinliyordun?"

"Anlamıyorum."

"Tikki ve Plagg'in rahatsızlandığı ve Fu'ya gittiğimiz günü hatırlıyor musun? O gün tuhaf bir an yaşamıştık."

"Ben tuhaf demezdim ama evet, hatırlıyorum."

"O gün kendime bu sözü vermiştim."

Gözlerim dolduğunda Fu'nun ne derece haklı olduğunu düşünüyordum.

"Keşke arkana baksaydın." dedim mırıldanarak.

"Ne, neden?"

"Çünkü senden birkaç metre geride kendime aynı sözü veriyordum."

Gözlerini çoktan kararmış olan gökyüzüne dikip konuştu.

"Çok garip. Hava hâlâ karanlık."

"Paris'in geri kalanı için." dedim gülümseyerek.

O anı tek bir kelimeyle açıklayabilecek olsam huzurlu derdim. Bozulması çok sürmeyecek olan huzur. Her zamankinden.

"Ladybug ve Chat Noir. Mucizelerinizi bana verin ve bu savaş artık bitsin."

"Bunu duydun mu?" dedi Adrien belli bir bıkmışlıkla. Ayağı kalkıp Eyfel'in dışarıdan belli olmayan kısmına geçtikten sonra dönüştük.

"Hadi ama. Bağırdıktan sonra kaçmak mı? Nerede bu?"

Geceye rağmen uzaktaki açık seçik karaltıyı görünce elimle işaret ettim.

"İşte orada."

Akumatizeyi takip ederken neden artık durmadığını ve savaşmadığını merak ediyordum. Bu hiç Hawk Moth tarzı değildi.

"Dur artık. Korkak!"

Hırsla bağırdığımda akumatize beni duymamış gibi hızla devam etti.

"Bu adam kim ve neden evime gitmeye bu kadar meraklı?"

Doğrudan Agreste malikânesine giren adama bakarak kaşlarımı çattım.

"Bilmiyorum ama öğreneceğiz."

Peşinden hızla malikâneye girdik. Gabriel Agreste'ye takıntılı olan bir başka akumatize miydi yoksa? Birkaç saniye için öyle düşündüm. Ta ki salonun ortasında öylece dikilen Hawk Moth'u görene kadar.

"Ne oluyor?" dediğini duydum Chat'in. Elimi yoyomdan çekmeden gözlerimi, Hawk Moth'un morla mavi arasındaki gözlerine diktim. Filmlerde iki tarafın dövüşmeden önce birbirlerinin etrafında dolandığı sahnedeydik. Sadece biz öylece duruyorduk ve düşünceler etrafımızda dolanıp duruyordu. İlk hamleyi yapmak için kolumu kaldırmaya çalıştım. Ama felç geçirmiş gibiydim. Birden bütün vücudumun ağrıdığını hissettim. Dudağımın kenarından bir damla kanın süzüldüğünü.

"Ah, işe yarayacağından şüpheliydim." dedi gülerek.

"Neyin?" dedi Chat. Göz ucuyla ona baktım. Canının çok acıdığı kasılan çenesinden ve sıkılı yumruklarından belli oluyordu. Yine de dimdik durmayı başarmıştı. Bense vücudumdaki ağrıyla her an yere düşecekmiş gibiydim.

"İstediğim her mucize sahibine böyle yapabileceğimi bilsem bunu iki yıl uzatmazdım. Ama o mucize kitapındaki her şey fazla şifreliydi."

Gözlerimi kapatıp açtım. Düşüncelerimi fazla yoğunlaştırmadan dağıttım. Aklımı oyaladım. Döndüm, dolaştım. Yine de zihnimde gerçeğin dolaşmasına engel olamadım. Hayır, hayır. Ayağımdaki ağrıyla dudağımı ısırdım. Kanın metalik tadını ilk damağımda hissedişim değildi. Yüzümü  buruşturmadım.

"Neden burası?" dedim alacağım cevaba kendimi hazırlayarak. Tesadüf de. Lütfen. Dudağının kenarıyla sırıttı. Titrek bir nefes verdim. Lütfen. O, mahvolacak. Yüksek bir sesle konuştu.

"Ladybug ve Chat Noir. Paris'in sevilen süper kahramanları. Gabriel Agreste'nin malikânesine hoş geldiniz. Benim malikâneme."

*****

Seelam. Buraya neden 2 aydır bölüm atmadığımla ilgili uzun uzun açıklamalar yazmak isterdim. Ne yazık ki moralimin aşırı düşük olması ve kişisel problemlerimi kitaba yansıtmak istememem dışında pek bir açıklamam yok. Bu yüzden yeni bölüm bekleyenlerden özür diliyorum. Şunu da eklemeden edemeyeceğim. Bölümü yaklaşık 8 ya da 9. yazışım. Bu bölümü de yayınlamayacaktım aslında ama daha fazla uzatmak istemedim. Her neyse. Umarım her şeye rağmen yeni bölümü beğenmişsinizdir.

Bir dahaki bölüme kadar hoşça ve miraculer kalın.

Her şey dahil 737 kelime🖤🖤

Maskelerin Ardında... (Ladynoir) Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin