Vee final:')
15 yıl sonra
"Sence beğenecek mi?" Adrien yanaklarını şişirip yüzüme baktı. Sıkılmış gibi görünse de umurumda değildi. İnatla gözlerinin içine baktığımda kafasını iki yana sallayarak güldü.
"Kaç yıl oldu hâlâ aynı stres. Elbette beğenecek."
"Emin olamıyorum işte." dedim elimdeki çizimlere bakarak. Gabriel Agreste tutuklandıktan üç yıl sonra her ne kadar ömrümüzün hatırı sayılır bir kısmını yemiş olsa da maddi ya da fiziksel herhangi bir hasar vermediği için, mucizeler sağ olsun, serbest bırakılmıştı. Şimdi yeniden Gabriel's'in başındaydı. Ben de şirketin Giverny şubesinin başında duruyor ve bir zamanlar tutuklattığım adamın tasarımlarımı beğenip beğenmemesinden korkuyordum. Trajikomik... Ve evet, evlendikten sonra Giverny'ye yerleşmiştik.
Yanıbaşımda duran hediye paketini görünce gülümseyip elime aldım. Bugün Adrien'in doğum günüydü ve malikâneye kutlama yapmaya gidiyorduk. Tabii aradan bunca yıl geçtiğinde sürpriz yapmak giderek imkânsız oluyordu. Hem yalan da söyleyemiyordum artık. Her mimiğimi ezbere bildiğinden hemen anlıyordu.
"Doğum günü hediyem mi?" Gülümseyerek kafamı salladım. Hediyeler göz önündeyken açmamaktan nefret ediyordu. 'Tamam, açabilirsin.' dememi bekliyordu muhtemelen ama buna izin vermeyecektim.
"Ben hazırlanmaya gidiyorum." dedim paketi de alıp yukarı çıkarken.
"Lütfen. Marinette!" Kahkaha atarak merdivenleri çıktım. Paketi bilerek gözüne soktuğumu itiraf edebilirdim pekâlâ. Yıllardır hediyeleşmemize rağmen her defasında çocuklaşıyordu. Hiç değişmiyordu ve bu, ona dair en sevdiğim şeylerden biriydi.
Yatağın üzerinde duran siyah elbiseyi giydim. Üzerindeki küçük çiçek güpürleri ve tek askısıyla en sevdiğim elbiselerimden biri olmuştu şimdiden. Elbette sevecektim. Kendi tasarımımdı. Her zaman taktığım üzerinde beyaz bir kelebek olan kolyemi taktım. Saçlarımı at kuyruğu yapıp köpükle şekillendirdim. Artık kâhkül kullanmamam bendeki en büyük değişimlerden biriydi herhalde. Bordo bir ruju dudaklarıma yedirip gözlerime bir iki şey sürerken hâlâ aynı zahmetsiz tavrı gösteriyordum. Ah, kâhkül büyük ihtimalle bendeki tek değişimdi.
"Marinette hadi, hediyemi açabilir miyim artık?"
Asla vazgeçmeyecekti. Siyah topuklu ayakkabıları ayağıma geçirirken hâlâ ona hediyesinin vermememin çocukça olduğu hakkında söyleniyordu. Kutuyla beraber aşağı indiğimde kollarını birbirine dolamış ve dudaklarını büzmüş olduğunu gördüm. Çocuk olan kimdi acaba?
"Herkesinkiyle birlikte açarsın işte. Neden inatlaşıyorsun ki?" Arkasını döndüğünde sahte küslüğünü bir kenara bırakıp yarım ağız gülümsedi.
"Vay canına. Hâlâ beni büyülemeyi başarabiliyorsun." Gülümseyerek kollarımı boynuna doladım.
"Ya, öyle mi?"
"Öyle." deyip yüzünü benimkine yaklaştırmaya başladığında gözlerimi kapattım ve dudağımdaki dokunuşunu bekledim.
"Anne?"
"Emma!" Arkamı dönüp gözlerini ovuşturarak bizi izleyen sekiz yaşındaki kızımıza baktım.
"Kızım, uyandın mı? Hadi hazırlan bakayım. Paris'e gideceğiz."
"Yaşasın, sonunda büyükbabamlara gideceğiz. Baba, hediyen masanın üstünde bu arada. İstersen açabilirsin."
"Sonunda hediyelerin açılmak için olduğunu bilen biri." Emma bana dönüp dil çıkardığında gülmemek için kendimi zor tuttum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Maskelerin Ardında... (Ladynoir)
FanficO adım adım uzaklaşırken benden kalbim fısıldadı usulca gökyüzüne doğru. "Söz veriyorum bir gün buluşacağız. Maskelerin ardında, Eyfel'in tepesinde, Paris'in en güzel gününde. O gün dünyanın en mucizevi günü olduğu için buluşmayacağız. O gün biz bul...