Yorum yapsanız ya?:((
*****
"Ladybug ve Chat Noir. Paris'in sevilen süper kahramanları. Gabriel Agreste'nin malikânesine hoş geldiniz. Benim malikâneme."
"Hayır." diye mırıldandım. Gözümün ucuyla Chat'e baktım. Gözlerinin dolduğunu gördüm. Bastırmaya çalıştığı korkusunu ve hayal kırıklığını. O an elimde olsaydı ona sarılırdım. Ama yapabildiğim tek şey ağzımda biriken kanı yere tükürmekti.
O ana kadar korkunun ne demek olduğunu bildiğimi sanıyordum. Bilmiyormuşum. Çünkü ben daha önce hiç, her şeyin sadece bir kâbus olmasını dileyecek kadar çok korkmamıştım. Ben hayatım boyunca hiçbir şeyden onun yüzünde gördüğüm hayal kırıklığından korktuğum kadar korkmamıştım.
"Korkak!" diye bağırdığını duydum Chat'in.
Uzun zaman sonra ilk defa gözlerim doldu. Yere çökmemek için direndim."Sen zaten ancak biz böyleyken bizim karşımıza çıkabilecek kadar cesur olabilirsin."
Vücudumdaki küçük kesiklerden sızan kanı görmemek için gözlerimi kapadım. Nefesimi dışarı üfledim ve kan kokusunda dikkatimi uzaklaştırmaya çalıştım.
"Kes sesini. Siz benim karşıma çıkabilecek kadar cesursunuz ama bak şimdi kim kazanıyor? Fazla cesaret aptallıktır. Hele ki sizin gibi iki aceminin cesareti düpedüz ölüme yürümektir."
Bir mucize. Lütfen. Son defa bir mucize istiyorum. Son bir kez daha kazanmak. Yalvarırırm.
"Hem eninde sonunda kaybedecektiniz. Kazandığınız tüm o küçük zaferler büyük bir yenilginin ilk adımlarıydı. Kazanıyorum dediğiniz her an daha çok kaybediyordunuz."
"Şimdi," dedi etrafımızda dolanırken.
"Bu hoş sohbeti bir kenara bırakalım ve küçük takılarınızı alayım."
Dakikalardır tuttuğum gözyaşlarımı bıraktım. Hıçkırmadım ama gözyaşlarımın sessizce akıp gitmesine izin verdim. Bu kadar güçsüz olduğuma inanamıyordum. Kaybediyor olduğumuza inanamıyordum. Tüm o, sonunda iyilerin kazandığı masallara ne olmuştu? Hawk Moth'un bana doğru yürüdüğünü gördüğümde savaşmak istesem de başaramayacağımı biliyordum. Parmağımı bile hareket ettirebilecek gücüm yoktu. O kazanmıştı. Tüm mutlu sonlar masallara hapsolmuşlardı.
"Sen bunu nasıl yapabildin?"
Arkamdan gelen titrek bir kadın sesiyle irkildim. Başımı kaldırmaya gücüm yetmedi ama içimde bir yerlerde Marinette'nin dimdik olduğunu biliyordum.
"Gabriel, sen nasıl böyle bir adam olabildin?"
"E-emilie? Bu gerçekten sen misin?"
"Görmeyeli iğrenç biri olmuşsun."
Vücudumdaki bütün acı yavaş yavaş soğudu ve havaya karıştı. Sanırım yaptığı şey bir çeşit büyüydü ve uçup gitmişti. Yine de donmuş gibiydim. Kıpırdamadım.
"Anlamıyorsun. Ben senin için yaptım. Geri dönmen için. Emilie, bizim için yaptım."
"Hah, sen benim için kılını bile kıpırdatmazsın."
Bayan Agreste'nin güçlü cümlelerine karşı ördüğü duvarların arkasında nasıl yıkılmış olduğunu görebiliyordum. O duvarları biliyordum.
"Emilie, yemin ederim. Mucizeleri sen geri dön diye kullanacaktım. Yemin ederim."
"Eğer, eğer öyleyse bile bu senin ne kadar bencil olduğunu gösterir Agreste. Geri döneyim diye tüm Paris'i nefrete boğacağına gitmeden önce bir kerecik 'seni seviyorum.' demen yeterdi. Ama hayır. Bay Agreste sevgisini bile nefretiyle gösterir."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Maskelerin Ardında... (Ladynoir)
Fiksi PenggemarO adım adım uzaklaşırken benden kalbim fısıldadı usulca gökyüzüne doğru. "Söz veriyorum bir gün buluşacağız. Maskelerin ardında, Eyfel'in tepesinde, Paris'in en güzel gününde. O gün dünyanın en mucizevi günü olduğu için buluşmayacağız. O gün biz bul...