"Yağmur yağacak galiba," Demişti Taehyung burnuna doğru düşen minik damla ile. Gökyüzünü gri bulutların yavaşça kaplamasını izledi bir süre dalgın bakışlarla, sonra etrafına bakındı ama koskoca hastane bahçesinde kimseyi göremedi. Yüreği ağzında atarken yutkunmuş, hala papatyaları izlemekte olan arkadaşına dönmüştü.
Yaklaşık bir saat oluyordu herhalde birlikte dışarıya çıkalı, tam olarak tutturamıyordu zamanı. Jeongguk'un yanında iken yirmi yıl geçse yine farkına varmazdı. Mutluluğu ilk günkü gibi ruhunu sararken aklı nasıl saate takılabilirdi ki?
Normalde çıktıkları zaman hava güzeldi, bu yüzden bahçede gezmeyi teklif etmişti Taehyung, Jeongguk'a. Gökyüzünün birden kapatacağı aklının ucundan geçmemiş, zaten oldukça nemli ve sıcak olan havaya karşı üstlerine bir şey alma gereksinimi duymamıştı. Şimdi bundan iyice pişman olurken annesinin neden yanında sürekli hırka ve mont taşıdığını şimdi anladı. Minik alt dudağını dişleri arasına aldı, en azından hala biraz daha sıcaktı hava. Soğukluk pek yayılmamıştı.
"Çiçeklerin canı acıyacak," Jeongguk yüzünde hissettiği küçük ıslaklığı umursamadan gözlerini ayırmadığı çiçeklere bakarak konuşmuştu. Dudak kenarları hafifçe aşağıya eğilmiş, somurtkan bir ifade yerleşmişti çehresine. Taehyung iyice düğüm ettiği düşüncelerinin arasından sıyrılıp tüm ilgisini Jeongguk'a vererek merakla sordu. "Neden?"
Arkadaşının kafasındaki Hulk'lı şapka her ne kadar gözlerini kapatsa da o derinliğin içine çekildiğini hissedebiliyordu Taehyung. Jeongguk'un en küçük şeylere takıldığını biliyordu, çiçeklerle ilgili sorununu konuşmadan buradan gitmeyeceğini de biliyordu. Bu yüzden tekerli sandalyede oturan küçük çocuğun önüne geçmiş ve bağdaş kurarak yere oturmuştu.
"Yağmur damlaları çok sert ve çiçeklerin yaprakları fazla narin. Birbirlerine ihtiyaçları olduğunu biliyorum ama yinede bu güzelliklerin canları yanacak.." Fısıltılı ses ikilinin arasında yankı yapmış, söylenen şeylerin masumluğu dudaklarda buruk bir tebessüm oluşturmuştu. Taehyung çenesini avuç içine yaslamış, dudakları arasından düşündüğünü belli eden mırıltılar çıkartmıştı. Jeongguk ise ona aldırmadan devam etmişti konuşmasına. "İnsanlar çiçekleri evlerine kapatıyorlar, sırf güzel dursun diye. O minik canların sorumluluğunu çoğu kişi almıyor, onlar için sadece süsler. Ama en azından suları veriliyor, güneşe konuluyor. Yağmur yağdığında ise üzerlerine en ufak bir damla bile düşmüyor." Ağzından alaylı bir kıkırtı çıktı Jeongguk'un. "O çiçeklerin, bu çiçeklerden farkları ne?"
Taehyung gülümsedi, gözlerini Jeongguk'un gözlerine çevirdi ve saf sevgiyle baktı. On bir yaşındalardı, sadece on bir yaşında. Ama Jeongguk öylesine güzel konuşuyordu ki bazen, Taehyung ona hayran kalmadan edemiyordu. Bu kadar küçük olmasına rağmen kelimeleri ne de güzel kullanıp kendisini ifade edebiliyordu. Takdire şayandı.
"Jeongguk, yağmur neden yağar biliyor musun?" Diye sordu Taehyung oyuncu ses tonuyla. Beyaz tenli çocuk anlamazca arkadaşına baktı. "Bir hava olayı değil mi?" Taehyung kafasını olumsuz anlamda salladı. "Tanrı, bulutların üzerinde yetişen çiçeklerini suluyor. Öyle çok seviyor ki onları, bol bol su kullanıyor. O suyun geri kalanını da bizimle paylaşıyor, daha çok bitkilerle. Çiçekler, çimenler, ağaçlar ve her türden bitkiler insanların suyuyla değil, tanrının suyuyla ıslandıkları için bu kadar güzeller."
Jeongguk'un şaşkın bakışları kendi bakışlarıyla kesiştiğinde yüzünden silinmek bilmeyen gülümsemesini büyüttü ve çok sevdiği yumuşak, beyaz elleri kendi ellerinin arasına alıp baş parmağı ile parmaklarının üstünü sevdi.
"O yüzden canları acımaz, aksine çok sevinirler. Yani korkmanı veya kızmanı gerektirecek bir şey yok, tamam mı?" Jeongguk Taehyung'un yumuşak sesiyle mayışmış, kendisini onu onaylarken bulmuştu. Yinede birkaç saniye sonra huysuz çıkan ses tonuna engel olamamıştı.
"Ya evlere kapatılmış çiçekler, onlar neden tanrının sevgisini hissedemiyorlar?"
"Hissediyorlar," Demişti Taehyung kararlılıkla. "Hissedemez olsaydılar insanların ellerine geçtikleri an ölmüşlerdi zaten. Onlar hangi şartta olurlarsa olsunlar tanrının sevgisini hissedebiliyorlar."
Jeongguk hafifçe gülümsemiş, ellerini okşamaya devam eden Taehyung'un parmaklarını parmaklarına kilitlemişti. Aniden yağmur bastırdığı sırada, sesini duyurmak için yüksek bir tonda konuşmuştu. "Sende ne olursa olsun beni sevecek misin?"
Esmer oğlan arkadaşının sorduğu soruyla gülmüş, kafasını hızla olumlu anlamda sallayarak onun da gülmesine neden olmuştu.
"Seveceğim," Yağmurun kokusunu çekti içine yavaşça. "Çok seveceğim."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
nothing like us
Fanfictionso never tell yourself you should be someone else stand up tall and say i'm not afraid |fluff|