1 yıl sonra...
*******
Başlangıçlar çok tuhaftır. Bazen açıklanamaz, bazen ise ayak uydurulamaz. Kimse nereden başlayacağını bilemez. Genelde herkes 'son' kısımları daha çok sever çünkü o zamana kadar zaten bir düzen oluşmuştur. Başlangıç ise yeni şeyler gerektirir. Yeni düşünceler, yeni kararlar ve yeni bir hayat.
Jeongguk aklındaki her şeyi basitçe böyle açıklayabilirdi. Kendisi de başlangıçları pek sevmezdi çünkü bir şeyleri en başından mahvetmekten korkardı. Çocukluğunu geçirdiği hastaneyi artık evi olarak bellemişken şimdi buradan ayrılmak zorundaydı. Ne yapacaktı? Gittiği yerde huzur bulabilecek miydi? Bilmiyordu. Sadece önünde hararetli bir şekilde konuşan büyükleri izlemekten başka bir şey yapmıyordu, yapamıyordu. Ne dediklerini de anlamıyordu hoş, biraz fazla hızlı konuşuyorlardı.
Yanında duran minik Iron Man'li bavulu ve üstündeki kırmızı-mavi renkteki eşofman takımı ile yanaklarını şişirerek etrafına bakınıyordu. Gözlerini yavaşça açıp kapatıyor, burnunu ve ağzını kapatan beyaz maskeyi çıkarıp atmak istiyordu. Bu maske hiç güzel değildi, kendi maskelerini takmalıydı!
"Beklediğimiz zaman geldi ve küçük Jeon iyileşti, bunun için onunla gurur duyuyoruz. Diğer çocuklara da umut ışığı olduğuna hiç şüphe yok.." Doktorun hemşireyle olan konuşması gelen telefon çağrısıyla kesilmişti ve muhtemelen on dakikadır telefondaki kişiyle konuşuyordu. Jeongguk bunu umursamadı, ayaklarını sallamaya başladı. Canı çok sıkılmıştı. Ayrıca burada oturmaya devam ederse alt tarafları dümdüz olacaktı.
"Evet, merak etmeyin, yanımızda uslu uslu oturuyor ve sizin gelmenizi bekliyor. Tamam. Ne demek, bu bizim görevimizdi. Teşekkürler..."
Jeongguk doktorun iyice incelen ses tonuyla birlikte meraklı gözlerini ona çevirmişti. Hemşire de Jeongguk'a göz kırpıp gülümsemiş ve el sallayıp gitmişti. Pekala, hala bir şey anlamıyordu. Sorun kendisinde miydi?
"Hoşça kalın, Bay Jeon."
Doktor sonunda telefon görüşmesini bitirmişti. Jeongguk ise doktorun son söylediğine takılı kalmıştı; babasıyla konuşmuştu karşısındaki adam!
Parıldayan göz bebekleriyle sevinçle gülümsemiş ve oturduğu yerden hızla kalkmıştı. Yürümeye çok da fazla alışkın olmasa da zorlanmadan doktorun yanına ulaşmış ve kolunu dürterek dikkatini çekmişti.
"Babam beni almaya mı geliyor? Ne zaman burada olacak? Nereye gideceğiz?!" Coşkuyla sıraladığı sorular doktoru güldürmüştü. Jeongguk aile özlemi çekiyordu, sonuçta pek sevgili ebeveynlerini sık sık gördüğü söylenemezdi. Yine de onları suçlamıyordu, muhtemelen işleri vardı ve çalışmak zorundaydılar. Sonuçta para kazanmaları en büyük öncelikleri olmalıydı, yoksa Jeongguk'un tedavisi nasıl tamamlanabilirdi ki?
Kısacası Jeongguk ailesini görmek için çok heyecanlıydı. Kıpır kıpırdı hatta! Buraya vardıkları zaman boyunlarına atlayacak ve sımsıkı sarılacaktı. Hem ne kadar güçlendiğini de göstermiş olurdu. Her zaman sağlıklı beslenmiş, ilaçlarını almış ve vaktinde uyumuştu. Ayrıca hemşireler yardımıyla ufak egzersizler bile yapmıştı. Hiç olmadığı kadar iyi hissediyordu!
Jeongguk'un heyecanına ortak olan doktor samimi bir şekilde gülümsemiş ve elini Jeongguk'a uzatmıştı. "Birazdan buraya varacaklar, gel birlikte onları karşılayalım." Şu an çok da önemli bir işi yoktu zaten. Bakması gereken birkaç ufak dosya vardı ama onu sonra da yapabilirdi. Önemli olan Jeongguk'du, gözlerinin önünde büyüyen çocuk. Onun iyileşmesi fırtınalı kalbinin biraz daha sakinleşmesini sağlamış ve omuzlarındaki yükü kaldırmıştı. On yaş gençleştiğini düşünüyordu hatta.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
nothing like us
Fanficso never tell yourself you should be someone else stand up tall and say i'm not afraid |fluff|