like ghosts in the snow

3.3K 372 117
                                    

Bugün 1 Eylül, sonbaharın ilk günü. Ayrıca çok yakında açılacak olan okulların habercisi. Yazın son kırıntıları kendisini gösterse de herkes şimdiden sonbahar ve kışın önlemini almaya başladı. Özellikle de Taehyung'un annesi.

Oğlunun hasta olmasını asla ama asla istemeyen ve bu konuda oldukça titiz olan Bayan Kim yüzünden Taehyung yarı yarıya soğuk aylardan nefret ediyordu. Çünkü etrafta tıpkı bir kıyafet yığınından yapılma top gibi dolanıyordu. Bu çok sinir bozucuydu, rahat hareket edemiyordu. Üstelik annesi atkıyı biraz fazla sıkı bağlıyordu, nefes alamıyordu!

İşin en güzel tarafı ise bu günün Jeongguk adlı güzel çocuğun doğum günü olmasıydı. Taehyung doğum günlerine bayılırdı. Jeongguk'a en güzel doğum gününü yaşatmayı planlıyordu. Düşünecek olursak bu onların birlikte kutladığı ilk doğum günü olacaktı. İki arkadaşın heyecanı hafiften soğumaya başlayan havayı sımsıcak yapacak kadar belirgindi.

"Anne, mavi ve sarı renkli olanları hep yan yana koymuşsun ama! Biraz beyaz ve pembe kat." Esmer çocuk mızmızlandı ve minik parmağıyla bir yeri işaret etti. Bayan Kim son bir saattir uğraştığı şeye baktı, sonra da kendi kendine güldü. Oğlu fazla mükemmelliyetçi davranıyordu. Yaşına başına bakmadan da emir yağdırıyordu.

Ah, ne kadar hızlı büyüyorlar. Kim bilir ergenliği nasıl olacak bu çocuğun?

"Sihirli kelime neydi?" Demişti kaşlarını kaldırıp Taehyung'a beklentiyle bakarken. Küçük beden ellerini çenesinin altında birleştirerek başını hafifçe sola eğdi ve şirin bir tavırla gözlerini kırpıştırdı. "Lütfen!"

"Taehyungie, çok tatlısın." Büyük bir coşkuyla oğlunun saçlarını karıştırdıktan sonra tam istediği gibi sarı ile mavilerin arasına biraz pembe ve beyaz ekledi. Yaptıkları şeye hala alışamamıştı ama oğlu böyle istemişti. Jeongguk'un hediye ona göre herhangi bir hediye gibi olmamalıydı. Jeongguk gibi olmalıydı.

Bakanın yeniden baktığı ve bazen ise bakmak için ölümü göze aldığı en eşsiz şeymiş gibi. Kelimelerle anlatılmıyor ama görenlerin de zihninden bir an olsun silinmiyor. Nadir bulunan bir mücevher sanki.

"Aa, bir dakika! Ben fotoğrafları unuttum!" Aklına gelen şeyle hızla odasına doğru koştu. Halıya takılıp yere düşme tehlikesini son anda atlattığı için içten içe sevinirken kırmızı duvarlı odaya girdi ve çalışma masasının üstünde duran bir tomar fotoğrafı alıp geri annesinin yanına gitti.

Dizlerinin üstünde çömelip fotoğrafları heyecanla annesine uzattı. "İşte buradalar."

"Tamam, bunları dalların sonuna mı yapıştırmam gerekiyor?" Diye sordu Bayan Kim. Taehyung kaşlarını çatarak bir süreliğine kocaman kartonu izledi, sonra da kafasını olumlu anlamda salladı.

"Evet ve lütfen." Dedi cümlesinin sonuna hafiften alay eklerken. Annesi gözlerini devirip yanağını sıkmış ve Taehyung'un homurdanmasını sağlamıştı. Hediye yapımı boyunca çoğu kez anlaşmazlığa sürüklenseler de -ki bu genellikle Taehyung'un inatçılığı yüzünden oluyordu- en sonunda Bayan Kim'in tatlı dili sayesinde olay çözülüyordu.

"Ah, gel de şuna bak." Annesinin sesiyle parmaklarına bulaşan yapıştırcıyla boğuşmayı bir kenara bırakıp yaklaşmış ve dizlerinin üstüne çömelmişti. İri gözleri merakla annesinin ince parmağıyla gösterdiği fotoğrafta gezdi. "Hatırlıyor musun bu günü?"

"Tabii ki de! Hiç unutur muyum?" Heyecanlı sesi gereğinden fazla yüksek çıktığında Bayan Kim kıkırdamış, oğlunun yumuşak saçlarını sevmişti.

nothing like us Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin