"Jeongguk, sana bir sürprizim var!"
Taehyung, kendisini affettirmeye gelmişti.
Dün arkadaşının doğum gününde iken aklı hep Jeongguk'da kalmıştı. Sandalyesinden kalkmamış, en sevdiği şey olan çilekli pastayı bile yememişti. Oflayıp durmuş, Jeongguk'un yanında olmadığı için kendini berbat hissetmişti.
Bugün ise okul çıkışında direkt hastaneye gelmişti, annesinin de yardımıyla Jeongguk'un doktorundan zar zor izin alarak onu parka götürecekti. Jeongguk çok fazla dışarıya çıkmıyordu tek başına. Ama bu sefer onun yanında olacaktı. Emindi ki çok eğleneceklerdi!
"Neyden bahsediyorsun?" Dedi kaşlarını çatarken Jeongguk. Daha yarım saat önce yüksek dozda ilaç almıştı ve o kadar yorgundu ki, konuşmaya bile gücü yoktu. Taehyung'un ne için uğraştığını biliyordu ama bunu gerek görmüyordu. Ona kırgın değildi, böyle bir şey imkansızdı.
Sadece kıskanmıştı.
"Sürprizler söylenmez!" Sinsi bir şekilde gülümseyip Jeongguk'a yaklaştı. Kenarda duran tekerlekli sandalyeyi yatağa doğru çekip derin bir nefes aldı. Şimdi Jeongguk'u oraya oturtturacak ve birlikte bu boğucu odadan çıkacaklardı.
Kollarını iki yana açıp gerindi, sonra da Jeongguk'a uzandı. Esmer oğlanın ne yapmak istediğini anlayamayan Jeongguk, saf saf bakarak ince kollarını Taehyung'un boynuna sardı. Taehyung, Jeongguk'a iyice kendisine çekti, sonra da kocaman gülümsedi. Endişelendiğini hissetmişti, Jeongguk'un bu tip duygulardan arınmasını istiyordu.
Derin bir nefes alıp tüm gücüyle Jeongguk'u kaldırdı. Havalandığını fark eden Jeongguk garip bir mırıltı eşliğinde kollarını Taehyung'un boynuna daha sıkı doladı. Taehyung, yavaş ve dikkatli bir şekilde Jeongguk'u tekerlekli sandalyeye oturttu. Normalde bunu hemşirelerden yardım isteyerek de yapabilirdi ama Jeongguk'la kendisi ilgilenmek istiyordu.
"Taehyung, nereye gidiyoruz?" Diye korkuyla sordu Jeongguk. Taehyung, elindeki Spider Man'li şapkayı Jeongguk'un kafasına getirmeden önce alnını sulu bir şekilde öptü ve cevap verdi.
"Gidince görürsün." Oflayarak arkasına yaslandı Jeongguk. Gergindi, çünkü anladığı kadarıyla Taehyung onu dışarıya çıkaracaktı. Sessizce nefesini verdi ilaç kokulu odaya, içinde nedensiz bir sıkıntı vardı. Sadece burada durup, sarılarak birlikte çizgi roman okuyamazlar mıydı?
Giydiği hastane kıyafetlerinin arasında ufacık kalan cılız, soluk tenli Jeongguk ve arkasında onun oturduğu tekerlekli sandalyeyi süren güleryüzlü Taehyung. Sonunda o odadan çıktıklarında ikisi de rahatlamışlardı ama Jeongguk hala gergindi.
Çok gergin.
Belki de uzun süredir dışarıya çıkmadığı içindi, bilmiyordu.
Taehyung'un her gün geçtiği, Jeongguk'un ise arada sırada -genelde ağlayarak- ilerlediği koridorda, çoğu kişi onlara bakıyordu. Taehyung fazla uzun değildi ve elleri küçüktü, buna rağmen arkadaşını en güvenli şekilde o parka ulaştıracaktı. Zaten hastane kapısının önünde annesi bekliyordu, yani pek bir şey olmazdı.
Asansörün önüne geldiklerinde kapı açılmış, içinden insanlar çıkmış ve asansör tamamen boş kalmıştı. Taehyung gülümseyerek dikkatlice Jeongguk'u asansöre sokmuş ve giriş katının olduğu düğmeye basarak gözlerini ona çevirmişti.
Jeongguk'un yumruğunu sıktığını gördüğünde kaşlarını çatıp elini tuttu hızlıca. Minik eli avuç içlerinin arasına aldı, üstündeki yara ve iğne izlerinin hepsini teker teker öptü. Jeongguk titredi, kalbi hızlandı. Gözlerini kırpıştırdı ve gülümseyerek elini tutan Taehyung'a kalbinde açan çiçekleri göstermek istercesine saf sevgiyle baktı.
"Gerilmeni istemiyorum, somurtmanı istemiyorum, canının kafanda vız vız eden sinek yüzünden sıkılmasını bile istemiyorum.." Diyerek iç çekti Taehyung. Jeongguk'un elini parmak uçlarıyla sevdi ve devam etti: "Gideceğimiz yeri seveceksin, emin ol."
Jeongguk, bu hayatta Taehyung'dan başka kime güvenebilirdi ki? Vücudu bile yarı yolda bırakmıştı onu. O kadar halsizdi ki, kollarını açıp sarılamıyordu bile. Eli ayağı Taehyung olmuştu sanki.
"Sen öyle diyorsan." Cümlesinin sonunda yüzüne taktığı maskeden dolayı gözükmese de gülümsedi, Jeongguk. Onun gülümsemesini görememek sinir ediyordu Taehyung'u. Bazen yüzündeki maskeyi çıkarıp atmak, sonra da doya doya -ki doyamayacaktı- gülümsemesini izlemek istiyordu. Ama Jeongguk'un sağlığı için bekliyordu.
Gülümsediğini gerçekten göremese de gözlerinin iyice kısılması ve yanında oluşan çizgilerle yetiniyordu. Gözlerinden görüyordu o güzel gülüşü.
"Evet, öyle diyorum! Ve..." Asansörün kapısı açıldığında Taehyung tekerlekli sandalyeyi ileri ittirerek çıkardı. "Gidiyoruz!"
Dakikalar sonra Bayan Kim'in de yardımıyla oyun parkına gelmişlerdi. Jeongguk'un şaşkın ama mutlu bakışlarını gören Taehyung, kocaman gülümsemiş ve yine annesinin yardımıyla Jeongguk'u salıncağa oturtup yavaş yavaş sallamıştı.
Jeongguk aslında hep bu anı hayal etmişti. En sevdiğiyle birlikte koşarak parka gitmek, doyasıya orada eğlenmek, pamuk şeker yemek, daha sonrasında ise kahkahalar eşliğinde eve geri dönmek. Tek fark buraya koşarak değil tekerlekli sandalyeyle gelmişti ve döneceği yer aile sıcaklığıyla harmalanmış ev yerine kokuşmuş hastaneydi.
Yinede mutluydu Jeongguk. Sonuçta ne de olsa buradaydı ve tüm bunlar bir yana, yanında Taehyung vardı. Onu hafifçe sallıyor, komik şeyler söyleyerek gülmesini sağlıyordu. Jeongguk'a bu bile yeterdi. Hatta artardı.
Taehyung'da halinden oldukça memnundu. Jeongguk'la birlikte parka gelmek, diğer arkadaşlarıyla birlikte parka gelmekten çok daha farklı hissettirmişti. Gerçekten eğleniyordu ve mutluydu. Jeongguk'un tatlı kıkırtılarını duyduğunda ise keyfine diyecek yoktu.
"Hey, şu çocuğa bakın! Çok garip gözüküyor."
"Resmen bir deri, bir kemik kalmış. Ailesi yemek yedirmiyor galiba."
"Kafasının arkasını gördünüz mü? Küçük yaşta yaşlılık diye ben buna derim. Resmen kelleşmiş."
İğrenç insanlar ve onların mideye dokunan sözleri; Jeongguk'un dışarıya çıkmama nedenlerinin başını çekiyordu.
Kalbinin küçük, yırtık bir kağıt olup buruştuğunu hissettiğinde titrek bir nefes çekti içine. Ciğerleri yanmış, vücudundaki yaralar sızlamıştı. Başını öne eğdiğinde sol gözünden bir damla yaş aktı.
Kalbim acıyor diye sol gözümden akmaya başlıyor sanırım, diye düşündü. Ellerini önünde birleştirdi, sessizce ağladı.
Taehyung ise bayağı sinirlenmişti. Hatta şuan burada annesi olmasa saçma sapan konuşan çocukların kendisinden büyük olmalarını umursamadan kavgaya başlardı. Dişlerini birbirine bastırmayı bırakıp annesine seslendi.
"A-Anneciğim, lütfen gidelim."
Bayan Kim ne olduğunu anlamasa da oğlunun titreyen sesi yüzünden endişeye kapılmış, salıncakta oturmaya devam eden minik Jeongguk'u kucaklayarak tekerlekli sandalyesine oturtturmuştu dikkatlice. Esmer oğlan, ağacın arkasından Jeongguk'a bakıp konuşmaya devam eden çocuklara kısa bir bakış atıp annesinin arkasından, elleri cebinde olacak şekilde yürüdü.
Taehyung, saf pişmanlığı hissetti; Jeongguk ise acı gerçeklerle yüzleşti.
******
Batırdım bu bölümü, istediğim gibi olmadı, üf.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
nothing like us
Fanfictionso never tell yourself you should be someone else stand up tall and say i'm not afraid |fluff|