these are the words but the words aren't coming out

5.3K 742 175
                                    

Haftasonu. Jeongguk çektiği acıları bir hafta daha gerisinde bırakmıştı.

Taehyung rahatlamıştı. Tüm hafta sınavlar ve sözlülerle geçmişti ama her bir hücresi Jeongguk'da kalmışken doğru düzgün çalışamamıştı. Yinede zor bela hepsini atlatmış, ailesini mutlu edecek notları almıştı. Ders aralarında ise yanına bir metre öteden yaklaşamadığı küçük arkadaşına mektuplar yazmıştı. Mektupları annesinin yardımıyla kendi elleriyle süslediği bir kutuya koymuş, başına da kırmızı bir kurdele yapıştırmıştı. El yazısı pek güzel değildi, çizim yeteneği de çok fazla yoktu. Lakin Taehyung, Jeongguk'un onu tüm kusurlarıyla kabul edeceğini biliyordu.

Şimdi ise çalışma masasının önündeki dönen sandalyesine oturmuş, duvarındaki süper kahraman posterlerine bakıyordu. Ödevlerini bitirmesi lazımdı ama tek bir sayfaya bile el sürmemişti. Kalemleri yerli yerindeydi, çalışma kitabı da öylece duruyordu. Taehyung ona baktıkça huzursuzlanıyordu, ödev yapmayı sevmiyordu.

Yatağının üzerinde duran kutuya çevirdi gözlerini, kocaman gülümsedi. Tom ve Jerry'li olan perdesinin açık bıraktığı kısımdan yansıyan güneş ışığı kutuya doğru süzülüyordu. Henüz sabah olmuştu ama Taehyung çok heyecanlıydı. Hastaneye gidip Jeongguk'a hediyesini vermek ve onun mimiklerini izlemek istiyordu. Sonra da beraber oturur birbirlerine zihinlerinde uydurdukları hikayelerden anlatırlardı.

Her ne kadar böyle güzel anları tekrardan yaşamak istese de olmayacaktı. Küçük bedeniyle koskoca hemşireleri ve doktorları geçemezdi, gücü yetmezdi. Tek yapabildiği şey Jeongguk'un kapısının önünde duran mavi koltuklarda oturup kapıdaki çıkartmaları izlemekti.

Alçılı koluna baktı, üzerine çizilmiş olan küçük resimlere ve atılmış olan rastgele imzaların varoluş zamanlarını tazeledi zihninde. Okula gittiğinde arkadaşları ve öğretmenleri Taehyung'a geçmiş olsun dilekleri sunmuş, hatta ona küçük bir tane kek almışlardı. Taehyung çok mutlu olmuştu, onu ve sağlığını düşünen insanların olması iyi hissetmesini sağlıyordu.

Tüm bunları yaşarken bile aklına Jeongguk geliyordu. Acaba ben onu düşündüğüm zaman iyi hissediyor mudur?, diye düşünüyordu kendi kendine. Ben varım, ailesi var, doktorlar... hepimiz onun yanındayız ama acaba tüm bunlar ona yeterli geliyor mu?

Jeongguk küçük şeylerle mutlu olan, büyük şeyler de gözü olmayan bir çocuktu. Hep böyle olmuştu. Sevdiklerine önem verirdi. Oyuncaklarına bile bir zarar gelmesin diye her şeyi yapardı. Sakindi, sessizdi. Örnek alınması gereken biriydi. Bu yüzden Taehyung hiç dert etmemişti onun yanında olan insanlara karşı hissettiklerini. Lakin gerçekten de yetiyor muydu bu kadar sevgi ona?

Dudaklarını büzerek sandalyesinden indi ve paytak adımlarla odasının kapısına doğru yürüdü. Ayakları çıplaktı çünkü çorap giymeyi sevmiyordu. Soğuk parkelere bastıkça da vücudu titriyordu ama umursamadı. Odasından çıkışı, merdivenlerden zıplaya zıplaya inişi ve annesinin mutfaktan gelen güzel sesine doğru yürüşü çok sürmedi. Kafasını beyaz kapının ardından uzattığı vakit, masanın üzerinde duran çikolata parçacıklı kurabiyeler gözlerine ilişti.

"Anneciğim, bunları Jeongguk'a götürebilir miyiz?" Oğlunun derin ve yumuşak sesiyle şarkı mırıldanmayı bırakıp omzunun üstünden esmer çocuğa baktı gülümseyerek Bayan Kim. Beline çiçekli bir önlük bağlamış, siyah saçlarını da gelişi güzel bir topuz yapmıştı. Yaptığı yemeğe kısa bir bakış atıp ocakta pişmesine izin verdi ve oğlunun yanına gitti.

"Taehyung, biliyorsun ki Jeongguk'un bu tür şeyler yemesi yasak. Sadece haftada bir kez yiyebilir ve zaten birkaç gün önce seninle birlikteyken yedi." Taehyung'un morali annesinin sözleriyle gitgide bozulurken somurttu ve kurabiyelere bakarak iç çekti. En acısı da Jeongguk'un bu tür güzel lezzetlerden uzak kalmasıydı.

nothing like us Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin