Don't Leave Me

1K 148 13
                                    

Jimin işinin 1. haftasını tamamlamak üzere hastaneye geldiğinde yine, diğer günlerde olduğu gibi, Hoseok'un odasının kapısının önünden geçti ve hafifçe ürperdi. Kendisini boğmaya kalkıştığından beri kabuslar görüyordu ve 4 gündür hiçbir şekilde ondan haber almamıştı. Müdüre rica ederek başka bir hastaya bakması için ısrar ettiğinden aralarındaki ufak etkileşim de sona ermişti.

Şimdi Jeon Jungkook adında genç bir çocuğa hemşirelik yapıyordu. Çocuğun pek bir hastalığı yoktu. Sadece kendisini ünlü bir rock starı sanıyordu o kadar. Bütün gün Jimin'e şarkılar söylemesi ve dans etmesi eğlenceliydi. En azından Jimin, çocuk kendisini boğmadığı için şükür ediyordu.

Jungkook'un odasının önüne geldiğinde kapıyı açtı ve gözlerini etrafta gezdirdi.
Genç çocuğu hemen yatağının üzerinde diz çökmüş kafasını bir aşağı yukarı sallarken yakalamıştı. Ne kadar tuhaf bir şey olsa da gülmesine engel olamıyordu. Kesinlikle gülmemeliydi ancak bir kere dudaklarının arasından o kıkırtı kaçmıştı; geri alamazdı.

''Neler yapıyorsun, Jeongguk?'' dedi gülüşünü saklamaya çalışırken. Genç çocuk kafasını sallamaya devam ediyordu ama Jimin ile konuşabilecek kadar da nazikti. Ya da Jimin böyle düşünüyordu.

''Yeni şarkımla eğleniyordum Jiminie.''

Ah, bir de Jimin'den küçük olmasına rağmen ona lakap takması vardı. Sanki kendisini sinir etmek için bilerek saygı ifadesi kullanmıyordu ama Jimin yine her zamanki gibi görmezden geldi ve karşısındaki koltuğa oturdu.

''İlacını aldın mı bakayım?'' Jimin şüphe dolu ifadesiyle çocuğa baktı, gözlerini kıstı. Almadığından emindi fakat soruyordu işte. Bir şekilde hastasını tanımıştı. Her zaman aldım diyor ama aslında camdan dışarı fırlatıyordu. Bunu geçen gün bahçede dolaşırken fark etmişti.

Genç çocuk kafasını sallamayı bırakıp Jimin'e döndü ve şirince gülümsedi ancak Jimin onun yalan söylemesine izin vermeden hemen kalkarak yatağın yanı başında duran ilacı eline almıştı. Kaşlarını kaldırarak Jungkook'a baktı ve bir tanesini kutudan çıkartıp zorla çocuğa içirtti. Emin olmak içinde ağzını açtırmış ve bir yere sakladı mı diye kontrol etmişti.

Pekala içmişti, yani şimdi sorun yoktu.

''Aferim Jeongguk. İlacını içtiğin için akşam gelip seninle dans edeceğim, anlaştık mı?''

Masumca ona bakıp gülümseyen çocuğun kafasını okşadı, genç hemşire. Onu mutlu etmeyi sevmişti. Diğer hastalar gibi ağır bir rahatsızlığı yoktu. Ne bir psikopat, ne de bir katildi. Sadece kendini ünlü bir rock starı sanıyordu o kadar. Böyle yoğun ilaçlar alması haksızlıktı Jimin'e göre. Her gün bu ilaçları alarak aslında biraz daha aklını kaybediyordu. Jimin ilaçların iyileşmeye etkisi olduğunu kabul etse de sonuç olarak buradaki insanlar günden güne daha çok delirmekteydi. Ama sadece aldığı dersler yüzünden böyle düşünüyordu yani henüz bunu deneyimlememişti. Daha fazla bir şey diyemezdi.

Jeongguk aldığı ilacın etkisiyle mayışmaya başladığında Jimin ona son bir kez baktı ve tebessüm ederek fısıldadı. ''İyi uykular.''

Sonrasında genç çocuk kendisini uykunun etkisine bırakırken Jimin kapıyı sessizce kapatarak koridora çıktı. Öğlen olmasına rağmen koridorlar karanlıktı çünkü koridorlara pencere koymamışlardı. Lamba gibi bir aydınlatma aracı da olmadığından göz gözü görmüyordu.

Genç hemşire diğer işlerini halletmek üzere ana binaya doğru ilerlemeye başladığında da her zamanki gibi ortalık sessizdi. Ancak her şeyden habersiz yürürken onu gözetleyen bedenden haberi yok gibi gözüküyordu.

''Beni nasıl bırakabildin?''

Kolundan tutulup koridorun en uç köşesine doğru çekildi siyah saçlı. Her şey bir anda olduğu için tam çığlık atacaktı ki, ağzına da bir el bastırıldı. Korku içinde karşısındaki kişiye bakarken kemikleri titriyordu. Turuncu saçlı sıkıca kolunu tutmuştu ve bir eli de Jimin'in ağzına bastırılmışken tuhaf gözüküyordu. Jimin karanlıkta onun gözbebeklerini seçemedi ama hayal kırıklığı yaşadığına emindi. Sesinden belli oluyordu.

''Beni sevdiğini sanıyordum, Jimin. Neden böyle yaptın?''

JHope elini Jimin'in ağzından çekti ve sağ yanağını hafif hafif okşamaya başladı. Jimin ilk başta temasla irkilse de konuşmamıştı. Kendini berbat hissediyordu. Hastalar odalarından çıkamadıkları için onunla bir daha karşılaşmayacağını düşünmüştü ama karşılaşmışlardı işte. JHope kuralları çiğnemişti ve eğer bu öğrenilirse sadece kendisi değil Jimin de ceza alırdı.

''S-seni henüz tanımıyorum. Nasıl hemen sevebilirim?'' diye konuştu. Kalbi çok hızlı atıyordu çünkü JHope'un sesindeki çaresizlik onu üzmüştü. Küçüklüğünden beri insanların üzülmesine karşı bir hassaslığı vardı. Kimsenin onun yüzünden incinmemesini diliyor ve elinden geldiğince insanları teselli edebilmek istiyordu.

''Bize bir şans vermedin ki! Neden yaptın bunu Jimin? Seni sevemeyeceğimi mi düşündün? Sana göre ben; bir canavar mıyım?''

JHope tekrar fısıldadı. Jimin bununla birlikte daha fazla dayanamamıştı. Yanağını okşayan elin üzerine elini koydu ve yakınlaşarak JHope'un yüzüne baktı. Gözlerindeki çaresizliği görebiliyordu. Yıllarca burada sıkışıp kalınca insan sağlam olsa bile kafayı yerdi. Sevgisiz, merhametsiz bir yerdi burası. Sıcaklık ne demek uzun zamandır görmemiş olmalıydılar.

Genç hemşire bu düşünceye tebessüm etti ve biraz olsun karşısındaki çaresiz kişiye yardım etmek için gül kurusu rengindeki dudaklarını turuncu saçlının yanağına bastırdı. Hemen çekilmemişti. Birkaç saniye dudaklarını yanağın üzerinde oynattı. Böylelikle JHope'un dudaklarının kıvrılışını hissetmişti.

Jimin onun mutlu olması için dua etti ve turuncu saçlının sol elini tutup parmaklarını iç içe geçirdi.

''Benim için bir canavar değil; insansın, JHope. Bunu unutma lütfen.''

Escape Moon × JiHopeHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin