Gri saçlı, sıradaki hastayla ilgilenirken düşündüğü tek şey dün Hoseok ile yaptığı konuşmasıydı. Onu gördükten sonra her şey daha da karmaşık bir hal almıştı. Ne zamanki kırmızı renkli bir şey karşısına çıksa aklına Hoseok geliyordu ve bu raddeye ulaşması çok komikti. Bir insan nasıl bu kadar etki ederdi birine?
Onu düşünmemesi mümkün değildi artık. Hoseok o kapıyı bir kere açmıştı ve anılar merhaba diyerek Jimin'in zihnine doluşuyordu. Kaçışı yoktu.
Hastanın kanını aldı ve kan tüplerini laboratuvara götürmek üzere odadan çıktı. Koridorlardan geçerken bile aklında kızıl saçlı vardı. İçindeki korku ve heyecanla onun odasına gidişi, kızıl saçlının onu bir gece koridorda yakalaması ve kenara çekmesi hala dün gibi aklındaydı. Jimin sorununun ne olduğunu bilmiyordu. O birini öldürmüştü ve kanıyla kendisinin ismini duvara yazmıştı. Kendisine zarar bile vermişti ama ona çekiliyordu sürekli. Yanlıştı hissetikleri ama bundan kaçamıyordu. Elinden gelen bir şey yoktu, onu düşünmeden duramıyordu artık.
Belki de en büyük suçlu kendisiydi. O izin vermişti bunlara, şimdi sızlanmaya hakkı yoktu.
Laboratuvara vardığında hemen kan tüplerini bıraktı ve çıktı.
Koridora döndüğünde hiç dilemediği ama aslında içini rahatlatan bir şey görmüştü. Her şey nasıl bu kadar hızlı oluyordu bilmiyordu, sadece rahatlamıştı.
Kızıl saçlı sırtını duvara yaslamış bir şekilde duruyordu. Bakışları tavana odaklanmıştı. Kızıl saçları dağınıktı, büyük ihtimal kendi elleriyle dağıtmıştı. Uzaktan o kadar farklı duruyordu ki, ona söylenecek hiçbir kelime yersiz kalmazdı.
Jimin yavaş yavaş ona doğru yürümeye başladı. Bembeyaz koridorda sadece kızıl saçlı ve kendisi vardı. Bu ona bazı anıları hatırlatıyordu ve yine kendini tutamamıştı.
Ayak adımlarının sesi koridorda yankılanırken kızıl saçlı da ona baktı ve duruşunu dikleştirdi. Düne göre daha harap görünüyordu. Jimin yakınlaştıkça kızarmış gözlerini ve solmuş yüzünü daha iyi seçebilmişti. Dünkü güçlü imajı adeta yıkılmış gibiydi. Gözleri o kadar farklı bakıyordu ki, Jimin ona sarılmak istemişti.
Acı mı çekiyordu yoksa? Bu denli yıkılmış gözükmesinin nedeni ne olabilirdi? Gri saçlının dün söyledikleri mi üzmüştü onu ve böyle gözüküyordu şimdi?
''Hoseok?'' dedi Jimin yanına yanaştığında. Kızıl saçlıdan ağır bir yasemin çiçeği kokusu almıştı. Sanki bir ton çiçeğin üstünde yuvarlanmış da, kokusu üzerine sinmiş gibiydi.
Kızıl saçlı ani bir atakla Jimin'i kavradı ve bedenini göğsüne bastırdı. Jimin bu hızlı davranıştan dolayı ne yapacağını bilememiş ve Hoseok'tan uzaklaşmak istemişti ancak kızıl saçlı buna izin vermedi ve onun sırtını duvara yasladı.
''Özür dilerim, özür dilerim yalan söyledim. Hiçbir düşüncenin gittiği falan yok. Hepsi hala zihnimde dolaşıp duruyor ve ne yapacağımı bilemiyorum. O kadar acıtıyor ki bir şeyler düşünmek, aklımı kaybedecek gibi hissediyorum. Kendimi öldürmek istiyorum.'' Hoseok, Jimin'i kollarının arasından çıkardı ve başını onun omzuna yasladı. Ağır ağır nefes alıyor, içini çekiyordu sürekli.
Jimin ona yaslanmış olan bedene ne tepki vereceğini bilemedi. Onu böyle görmek canını yakmıştı. Söyledikleri canını yakmıştı. Her bir kelimesi aklında tekrar tekrar oynuyor ve bir cam parçası gibi tenine batıyordu. Hoseok gücü bitmişçesine kendisine yaslanmıştı ve hiçbir demeden öylece duruyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Escape Moon × JiHope
FanfictionJimin yeni mezun olmuş bir hemşiredir ve Hoseok ise işleri zorlaştırmayı sever. |11.07.18|