''Hoseok?'' diye tekrarladı genç hemşire. Sanki onun burada olduğuna inanamıyormuş gibiydi çünkü birinci kişilik uzun zaman ortada gözükmemişti. Şimdiyse, Jimin'e hiçbir şey olmamış gibi gülümsüyordu. Gülüşünde gizli bir anlam vardı. Alaycı bir tavır ama bir o kadar da ciddiydi.
''Seni boğazlamadığım için şaşırdın değil mi? Ben de şaşırdım açıkçası. Yüzünü gördüğüm zaman içimde bir şeyler kafanı kopartmamı söylüyordu ancak içimdeki' ''şey'' ben değilim ve bana ne yapacağımı söylemesini sevmiyorum.''
Jimin dudaklarını birbirine bastırdı ve kafasını başka tarafa çevirdi. Nasıl bir şey yaptığını yeni yeni anlıyordu. JHope'u hastaneden çıkardıktan sonra yakalanmamak için kaçarlar sanmıştı ama işler sandığı gibi ilerlemiyordu. Sanırım, bir şeyleri mahvetmek cümlesi bu durum için uygundu.
JHope'a güvenmişti ama JHope, Hoseok'un bedeniyle var olan bir kişiydi. Kontrolü ele alamazdı. Jimin bunu yeni anlıyordu.
''Şu anda sakin olma nedenim beni kurtarmış olman. Bunun için teşekkür ediyorum, cidden. Eğer biraz daha orada kalırsam gerçekten kafayı yiyecektim.'' dedi kızıl saçlı. İfadesi rahat, oturuş şekli fazla özgüvenliydi. Bir çocuğu kandırmış ve başarısıyla gurur duyan genç bir adama benziyordu. Ancak o çocuk, genç adamı gururlandırmayı hiç istememişti. Kandırılmayı kabullenmek zordu onun için. Genç adam duygularını köreltmiş ve henüz elinde hiçbir şeyi olmayan çocuğun her şeyini bir çırpıda çekip almıştı.
Jimin yerinden kalkmak zorunda kaldı. Ne yapacağını bilemiyordu. Ne yapmıştı? Aldığı onca ders nereye gitmişti? Duygular ve zayıflık yoktu mesleğinde; peki neden böylesine bir zayıflık göstermişti karşısındakine? Bu meslek için uygun olmadığını birçok kişiden duymuştu ama öğretmenleri ona bu yolda gitmesini söyleyip vazgeçmemesini tembihlemişti. Şimdi anlıyordu ki, çabalar boşunaydı. Jimin, her zaman olduğu gibi yine duygularına kanıp bir aptallığın peşinden sürüklenip gidiyordu.
''Benden... neden nefret ediyorsun? Beni tanımıyorsun dahi.''
''Annene veya babana beni sormayı deneyebilirsin.''
''Annem ve babam öldü.'' diye karşılık verdi Jimin. Kafa karışıklığıyla konuşmuştu. Annesi veya babasının Hoseok'u tanıyor olması arasında bir anlam kuramamıştı.
Hoseok aynı Jimin gibi ayağa kalktı ve oturma odasındaki, masanın üzerinde duran, fotoğraflara doğru yöneldi. Masanın üzerinde birkaç çerçeve ve bir vazodaki yasemin çiçeklerinden başka bir şey yoktu. Fotoğraflara göz atmaya başladı kızıl saçlı. Fotoğrafın bir tanesinde minyon tipli bir kadın elindeki bebekle beraber gülümsüyordu. Bir sonrakinde ise bir adam 3 yaş civarındaki çocuğu sırtına almıştı. Herkes mutluydu fotoğraflarda. Geçmişe bir sünger çekilmiş gibiydi.
''Küçükken, hiç hastanede tedavi gördün mü? Ya da ameliyat oldun mu?'' Kızıl saçlı Jimin'e döndü ve sordu.
Jimin kaşlarını çatarak Hoseok'un gözlerine bakmıştı. Genç adamın söylediklerini anlamakta zorlanıyordu.
''Hayır, küçükken çok sağlıklı bir çocuktum. Öyle ki ailem grip bile olmadığımı söylerdi.''
Hoseok bu cevaptan sonra Jimin'e yaklaştı. Jimin ise ani yaklaşımla geriye doğru kaçmak istemişti ancak olduğu yerde kaldı ve kendisine dikkatle bakan gözlere aynı şekilde karşılık verdi. Baskı altında hissediyordu ve Hoseok'un ailesinden bahsetmesi onu korkutuyordu. Ailesi üniversiteye geçtiği yıl vefat etmişti. 5 yıldır onlarla ilgili konuştuğunu hatırlamıyordu. Bu his garipti onun için.
''Damarlarında akan kanın nasıl hissettirdiğini biliyor musun peki?''
Bir parmağını Jimin'in sol el bileği üzerinde yavaşça gezdirdi kızıl saçlı. Fazla yavaştı. Genç hemşirenin damarlarındaki sıcaklığı hissetmek istiyordu. Dışarıdaki soğukluğa rağmen bu bedenin içindeki sıcaklık kendisini çekiyordu. Onda kendine ait bir şeyler vardı sanki.
''Sanırım bilmiyorsun. Merak etme, sana öğreteceğim. Kurtarıcın değilim belki ama yaşamanı sağlayabilirim. Çünkü yaşamak için bana ihtiyacın var. Ben senin zehirinim ama aynı zamanda panzehirinim de. Sana hem zarar veririm hem de iyileştiririm. Ben Hoseok'um; o ise JHope. Aradaki fark bu. Gözlerini aç.''
Genç adam, Jimin'in bileği üzerinde gezen parmaklarını durdurmuştu. Onun yerine sıkıca bütün bileği sıktı ve Jimin'in canını yakarak inlemesine sebep oldu. Güzel gözleri bir farklı bakıyordu. İnsanın içinde fırtınalar koparacak kadar derindi bakışları.
Bakan kişi Jimin olsa dahi kendisinden bir parça buluyordu Hoseok'ta şimdi. Birden bütün bu olanlara sinirlendi, herkesi suçlamak istedi.
Hoseok'u JHope'tan ayıran fark belki de buydu: bakışları. Bakışları kime dönerse, istediği şeyi düşündürecek kadar etkiliydi.
''Bu bedeni yaşatacak kişi benim. O yüzden, bedenine iyi bak. Bir dahakine elini tekrar kırmak istemem.''
××××××××××××××××××××××
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Escape Moon × JiHope
FanfictionJimin yeni mezun olmuş bir hemşiredir ve Hoseok ise işleri zorlaştırmayı sever. |11.07.18|