Bitter Sweet Love

651 76 20
                                    

Seçimler her zaman iyi olmayabilir, hatta tam tersi seçimler kötü de olmayabilir. Bunun bir ortası yoktur. Hiçbir seçime iyi veya kötü denilemez çünkü o seçim ilk başta iyi gelse de sonradan işler değişir ve kötü bir seçime dönüşür.

Asıl önemli olan sadece bir seçim yapmaktır. Sonucu ne olursa olsun, acıyı beraberinde getirmesi yüksek ihtimal olsun, hiç fark etmez. Bazen insanı asıl yaralayan şey seçim yapamamasıdır. Pişmanlığı tatmamak için bir seçim yapmak gerekir.

Genç hemşire yaptığı seçimin nasıl bir seçim olduğunu bilmiyordu. İyi veya kötü diye nitelendiremezdi çünkü o anda çok doğru gelen bir seçim sonradan hayatını mahvetmeye meyilliydi. Bir süre sonra bundan vazgeçmek zorunda kalmıştı. Sadece bir seçim yapıyordu, doğru ya da yanlış olması önemli değildi.

O gün Jimin bir seçim yapmıştı ve bu seçimin sonuçlarını görmekten korkmuyordu. Şu ana kadar bir korkak gibi davranmıştı. Artık böyle yaşamak onu boğduğundan korkak olmayacağını söyleyip duruyordu kendine.

Kollarında yatan bedenin kızıl saçlarını yavaşça karıştırdı ve onun yumuşak tutamlarının kendisine verdiği hazla gülümsedi. Şimdi tam olarak ne yaptığını biliyordu. Belki de o da aklını kaybetmişti ancak kim kaybetmemişti ki Jiminde duracaktı?

Hoseok'u öpmek iyi hissettirmişti gri saçlıya. Sanki onun dudaklarından akan bir şelale vardı ve Jimin onu her öpmeye devam ettiğinde akış hızı sürekli artıyordu. Nasıl bir duygu olduğunu açıklamak için kelimeler yetmezdi ama Jimin'in tek bildiği şey çok sevmişti. Onun gözlerine bakmayı, dudaklarını tatmayı, ruhuna biraz daha yaklaşmayı çok sevmişti.

Onlar için nasıl bir gelecek vardı, bundan emin değildi gri saçlı. Daha bugün dahi ne olacağını kestiremiyordu. Her zaman böyle devam edemezdi, bir süre sonra elbette ki Hoseok'u iyice tanıdıkça ve onun sırlarını öğrenince hoşuna gitmeyen şeyler olacaktı. Ama şimdilik bunu düşünmek istemiyordu Jimin. İstediği şey, kıpırdanmaya başlayan güzelliğine bakmaktı.

''Günaydın...'' dedi hafif çatlamış sesiyle Hoseok. Saçları dağılmıştı ancak böyle bile bütün mükemmelliği elinde tutuyor gibiydi.

''Günaydın, iyi uyudun mu?''

Dudaklarını ele geçiren gülümsemeyle baktı gri saçlı ona. Onun yakınında olmasını, onun sıcaklığını hissetmeyi sevmişti.

Hoseok kafasını salladı. Ardından yatakta doğruldu ve Jimin'in kendi saçında olan eli yatağa düştü.

''Dün, aramızda başka bir şey olmadı değil mi?'' demişti Hoseok Jimin'e bakarak. Yüzündeki ifadeyi çıkartmak zordu, ne düşündüğü belli olmuyordu.

''Hayır? Hatırlamıyor musun, halbuki sarhoş da değildin.''

Jimin küçük bir hayalkırıklığı ile bakışlarını kaçırdı. Sonra üstündeki yorganı yavaşça sıyırdı. Kalkmak ve gidip yüzünü yıkamak istiyordu. Hala dün gece olanların etkisinde sayılırdı. Uzun bir süreden sonra Hoseok'a bu kadar yakın olmak bünyesine iyi gelmemişti belli ki.

''Aslında, öyleydim.'' Kızıl saçlı yataktan kalkmak üzere olan genç çocuğun bileğinden tuttu ve onu tekrar yatırır pozisyona getirdi. Üzerine doğru eğilip ilk önce onu delirten çocuğun bütün kokusunu içine çekti ve daha sonra boynuna bir öpücük bıraktı. ''Dudakların beni sarhoş etti. Bardaklarca şarap içmiş gibi hissediyorum ve daha fazlasını istemekten alıkamıyorum kendimi.''

Fazla söze gerek yoktu. İkisi de birbiri için çıldırıyorlardı ve bu dışarıdan çok rahat bir şekilde anlaşılabilirdi. Gözlerindeki o ifade, kalın bir kitap içine yazılmış bütün sözcüklerden daha anlamlıydı çünkü okumak her ne kadar zor olsa da başlamaya cesaret edebilmişlerdi.

Kızıl saçlı, Jimin'in bileklerini bırakmadan onlara biraz daha bastırdı. Tenini böyle hissetmek, ona dokunmak çok güzel bir duyguydu onun için. Genç çocuğun teni öylesine yumuşaktı ki Hoseok ona güç uyguladığında bembeyaz teni kırmızılaşıyordu ve bu nefes kesici bir görüntüydü.

''Jimin...'' Kızıl saçlı, yatakta sırt üstü yatan bedene yüzünü yakınlaştırmıştı şimdi. Gözleri birbirine kenetlenmiş, öylece kalmıştı. Her geçen saniyede Jimin'in nefes alış-verişleri hızlanıyor ve bu nefesler Hoseok'un dudaklarına çarpıyordu.

Büyük olan, Jimin'in delirdiğini bilerek dilini kırmızılıklarının üzerinde gezdirdi. Ortam fazlasıyla alev alıyordu, bütün duygular vahşileşmişti.

''Sana dokunmak istiyorum. Bedenine izler bırakmak, onları öpmek ve tekrar canının acıdığını görmek istiyorum.''

Jimin farkında olmadan, hipnozun etkisindeymiş gibi kafasını salladı. Hoseok'un ona ne yapacağı umurunda değildi artık. Onu hissetmek ve aklının uçup gitmesini istiyordu.

''Siktir her şeyi. Şu an sana ihtiyacım var.''

Jimin hızlıca öne doğru atıldı ve Hoseok'un dudaklarını ele geçirdi. Hareketleri sınırlıydı çünkü Hoseok hala bileklerini bırakmamıştı. Kızıl saçlıyı öpmek için deliriyordu adeta.

Dudakları hızla hareket ederek ikisini de tatmin ediyordu. Her saniyede dudakları aracılığıyla kalplerine giden sinyaller inanılmaz derecede güçlüydü.

Odaya güneş girmiyor, dışarıda yağmur yağıyordu. Onlar için arkada bir şarkı çalmasa da onlar çoktan kendilerini bir ritme kaptırmış gidiyorlardı. İkisinin öpücüklerinin sesinden başka hiçbir ses yoktu ortamda.

Hoseok, genç olanı etkisine almıştı. Jimin bileklerini bırakması için Hoseok'u daha da sert öpüyor ve yatakta çırpınıyordu ancak Hoseok elini onun bileklerine bastırarak kaçmasına izin vermemişti. Jimin öpücüğün arasında boğuk bir inleme kaçırdı boğazından. Hoseok'un bırakmaya niyeti yok gibiydi. Jimin ne kadar öperse, o da kadar bastırıyordu genç çocuğun bileklerine.

Gri saçlı bu sefer daha sert bir şekilde Hoseok'u itmeyi denedi ve onu sırt üstü yatağa düşürdü. Hoseok neye uğradığını şaşırmıştı. Ellerini Jimin'in bileğinden çekti ve gözleri kızarmış olan tene takıldı.

Jimin hemen eliyle bileğindeki kızarıklığı kapattı. Hoseok tuhaf bir şekilde ona bakıyordu çünkü. Gözlerinde hafif bir pişmanlık vardı.

''Jimin, ben-''

''Şş, sorun yok.'' dedi Jimin. Gülümsemişti. Hoseok'un yanlış şeyler düşünüp üzülmesini istemiyordu.
Yavaşça parmaklarını Hoseok'un yüzüne doğru çıkardı ve sol yanağını okşamaya başladı.

Sonra bedenine daha çok yaklaşarak boynundan, karnına doğru öpücükler kondurmaya başladı. Öpücükleri o kadar yavaş o kadar nazikti ki, az önce Hoseok'un hareketlerinin zıttını gerçekleştiriyordu sanki. Kızıl saçlıyı incitmeye kıyamıyor ve ona elinden geldiğince hafif dokunmaya çalışıyordu.

''Sen, aslında kimsin?'' dedi Jimin, öpücükleri Hoseok'un karnında son bulduğunda. Gözlerinin üstünden turuncu saçlıya baktı. Tamamen kendinden geçmiş bir şekilde kafasını yastığa dayamıştı ancak Jimin'in sorusuyla bir anda karnını sıktı.

''Ne demek istiyorsun?''

Jimin küçük bir gülümseme yerleştirdi dudaklarına. Ardından kendini sırt üstü Hoseok'un yanına attı. Kızıl saçlıya bakmıyordu, sadece tavana odaklanmıştı bakışları.

Nasıl bir cevap alacağını bilmiyordu. Aslında bir cevap alacağını da düşünmemişti. Uzun süredir merak ettiği bir soruydu bu. Hoseok'u tanımıyordu, Hoseok da onu tanımıyordu ancak birbirlerini tanıyormuş gibi davranıyorlardı.

Jimin Hoseok hakkında her şeyi öğrenmeye istekliydi. Ne olursa olsun onu öğrenmek ve nasıl bu hale geldiğini bilmek istiyordu. Gerçekten JHope diye bir karakter var mı içinde, yoksa rol mu yapıyor bunu bilmek istiyordu.

Bölümü çok beğenmedim amaa yapacak bir şeyim yok:'( Son günlerde hiçbir şey yapasım yok o yüzden kusura bakmayın dostlar

Escape Moon × JiHopeHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin