'Ölmek istemiyorum...'
'O çiçekler beni mutlu eder mi sandın?'
'Tatlım, bir ailen olmadığı için biz sana yardım edeceğiz.'
'Daha fazla kan vermek istemiyorum...'
'Jimin bugün bayılmış. Neden ona gözkulak olmadın ucube?!'
''Kafamda dönüp duruyor bütün bu sesler. Durduramıyorum. Aklımı kaybetmiş gibi hissediyorum...''
Genç çocuk elleriyle, gözlerinden süzülen tuzlu suları silmeye çalışırken nefesi tükeniyor gibiydi. Ne zaman göz kırpsa gözyaşları yeniden çenesine doğru yol alıyordu. Bu küçük odada tıkılıp kalmıştı ve kolları çok acıyordu. Sanki bütün damarlarındaki kan tamamen çekilmişti. Son birkaç saattir soğuktan dolayı bedeni bütün işlevini kaybetmişti. Kılını kıpırdatacak hali yoktu.
O gün, o ıslığı duyduğundan beri sürekli bir acı hissediyordu. Bu dayanılmaz acı gri saçlıyı öldürecek kıvama gelmişti. Saatlerce karanlıkta oturuyor ve asla güneş doğmuyordu. Artık gözleri ağlamaktan şişmişti ama Jimin bunu durdurmak için hiçbir şey yapamıyordu. Genç çocuk çaresizce bekledi. Onu buradan kurtaracak bir şeylere tutunmaya çalıştı.
Ancak bir anda yine o ıslığı duymaya başlamıştı. Kulaklarını kapattı, duymamaya çalıştı.
Elinde değildi.
''Sana kaçmanı söylediğimde, neden gitmedin?''
Jimin'in bir zamanlar duymaktan zevk aldığı o ses kulağına ulaştı. Birden bire kalp atışları hızlanmıştı. Ne yapacağını bilemez şekilde Hoseok'un söylediklerini dinlemeye koyuldu.
''JHope kadar acımasız olamam demiştim.'' dedi turuncu saçlı. Ardından hafifçe kıkırdadı.
Jimin her ne kadar büyük olanın yüzünü göremese de, ifadesini çok net bir şekilde aklında canlandırabiliyordu. O soğuk bakışlarını, canı yanmasına rağmen dudaklarına bir gülümseme konduruşunu...
''İstediğim zaman olabiliyormuşum, görüyor musun Jimin?''
Sessiz odada ayak sesleri duyulmaya başlayınca, Jimin nefesini tuttu. Artık bir şey düşünemiyordu. Hiç enerjisi yoktu ve Hoseok onu burada öldürse dahi ona karşı çıkamazdı.
Jimin hep güçsüzdü. Hiçbir zaman güçlü olamamıştı. Hep bir şeylere veya birilerine yenilmişti ve bundan ölesiye nefret ediyordu.
''İlk başta aklımda bunu yapmak yoktu. Ciddiyim Jimin. Onca yıldan sonra seni incitmek gibi bir şey düşünmedim. Ama sen...''
Ayak sesleri kesildi ve derin bir nefes alınış duyuldu.
''O kadar savunmasız görünüyordun ki. Tıpkı eskisi gibi. Ve ben kendime söz geçiremedim. Aklımdaki o gölgeye sus diyemedim. O ne derse onu yapmaya başladım.''
''JHope ve ben ayrı kişiler değildik. O hep benim zihnimde yaşayan bir parçamdı ve bir süre sonra bu bedeni beraber yönetmeye başladık.''
Genç hemşire tekrar gözyaşları dökmeye başlayınca içinden dua etti. Sadece buradan kurtulmak istiyordu. Ne şekilde olursa olsun, onu kurtaracak bir şeyin olması için Tanrı'ya samimi duygularını sundu.
Her zaman, psikolojik sorunları olan insanların nasıl o hale geldiklerini merak etmişti ve bunun üstünde çalışmak istemişti; çalışmıştı da. Fakat elde ettikleri korkutucuydu. Aklında dönüp duran sahneler eğer gerçekse, nedenini de biliyordu artık.
''Ailen gibi aşağılık biri olmamaya söz vermiştim. Çok denedim, Jimin. Senin benim hayatımı mahvettiğin gerçeğini göz ardı edip, senden uzak duracaktım. Ama üniversiteden mezun olduğunu öğrendim. Kim Namjoon, hastanenin müdürü, üniversitenin seni benim kaldığım hastaneye tavsiye ettiğini söyledi. Ve öyle aptal bir insanım ki, ona seni işe alması için yalvardım. Aklımda kötü düşünceler yoktu. Sadece, seni yıllar sonra bir kez daha görmek istemiştim. Ailenin bana yaptığı şeylerden sonra bile sana nefret beslemedim.'' Hoseok sonlara doğru sesini yükseltmişti. Pencere kenarında büzülmüş bir şekilde oturan Jimin'e doğru ilerlemeye başladı.
''Gerçi beni hatırlayacağını sanmıyorum. 7 yaşındaydın ve ben de 12.''
Hoseok, gri saçlının yanına ulaştığında aynı onun yaptığı gibi yere çöktü. Oda karanlık olmasına rağmen Hoseok o küçük bedeni seçebiliyordu.
Jimin ürkekçe Hoseok ile göz göze geldi. Hoseok bu küçük temasla beraber gülümsemişti ama Jimin artık bu gülümseyişi sevmiyordu. O gülümseyiş tüylerini diken diken ediyor ve kusmak istemesine neden oluyordu. Bu yüzden koluyla yüzünü kapattı ve tekrar gözyaşlarının süzülmesine izin verdi.
''O son ameliyattan sonra hiç hasta olmadın. Bütün acıların son buldu. Ama Jimin, ben hasta oldum. Aklımı kaybettim. Her gün, bedenimde kan kalmamış olmasına rağmen, kan kustum. Yine de sana hiç kızmadım, aileni suçladım. Anne ve babanın birer canavar olmasının senin suçun olmadığını hatırlattım kendime.
Fakat hastaneye geldiğinde seni odamda, karşımda görünce içimde dolup taşan nefrete engel olamadım. Yüzüne bakınca babanı görüyordum ve bu beni delirtti. Seni orada öldürmek istedim.''
Hoseok'un söylediği her bir cümle Jimin'in de aklını kaçırmasına sebebiyet veriyordu. Kolu hala yüzünü kaplarken sesli bir çığlık attı ve hıçkırmaya başladı. Daha fazla duymak ve daha fazla hatırlamak istemiyordu.
Hoseok da bunu anlamışçasına çöktüğü yerden kalktı ve son bir kez Jimin'e baktı.
''Senin hatan olmadığını biliyorum ama senden nefret ediyorum. Onca şeye rağmen sana sevgi beslediğim için kendimden de nefret ediyorum. Senin adınla benim adımın yan yana gelmesinden de nefret ediyorum.''
Hoseok kapıyı çarpıp dışarı çıktı ve Jimin'i yine o karanlık, soğuk odada yalnız bıraktı. Jimin ölüm anının ne zaman geleceğini hep merak etmişti ve şimdi kendine soruyordu.
'Peki ya o an şu ansa?'
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Escape Moon × JiHope
FanfictionJimin yeni mezun olmuş bir hemşiredir ve Hoseok ise işleri zorlaştırmayı sever. |11.07.18|