15; son perde

592 64 4
                                    

🍁

Bazen insanların hafızalarında yer edinen olayları onlara herhangi bir zamanda laf arasında sorarsanız, sorduğunuz olayla ilgili ve benzeri diğer olayları sorduğunuz kişi kolaylıkla ayırt edemez ve size emin olmadığı bir cevap verir. Emin olmadığından dolayı verdiği cevap olması gerektiğinden çok uzayabilir. Lakin bazı anlar olur ki, normalinde soracağınızda hatırlamayacağı şeylere o an duyularının beynine ilettiği tüm ipuçları zihnine ışık tutar ve söz konusu kişi, adı kadar emin olduğu bir tozlu dosyayı çıkarıp önüne koyabilir. Lisa'nın zihni ise aynı bu şekilde: duyduğu sözler, karşısında konuşan erkeğin ses tonu ve tınısı, sesin barındırdığı hisler, insanın en zor unutacağı unsur olan koku ve o an kafasındaki bulanık görüntü ile birebir uyuşturduğu bir çift göz ile aydınlandı.

O geceyi unutmamıştı. Hissettikleri ve o gece hayatında önemli bir şeylerin yaşandığını sabah gözlerini açtığında da biliyordu ama kişinin nasıl göründüğü, kokusunun nasıl olduğu veya dokunuşunun nasıl hissettirdiği aklında yer edinemeyecek kadar soyut kalmıştı veyahut o böyle olduğunu kabul etmişti. Bulundukları, her geçen saniyenin geçmiş, her bekleyen saniyenin gelecek ve içinde gezdikleri saniyenin ise şimdi olarak adlandırıldığı zaman diliminde ise Lisa, daha kırpmadan gözünü baştan sona yıkamış yaşların yanaklarına yağmur damlası kadar hızlı düşmesiyle, hareketsizce karşısındaki oğlana bakmayı sürdürmemesi gerektiğini idrak etti. Bir adım geriye attı ve yumruklarını sıktı.

Onun karşısında neden bu kadar silahsız, savunmasız, cephesiz kaldığını bilmiyordu. Sanki bir savaşın ortasındaymış, Jeongguk da onun düşmanıymış gibi.

"Ne yapmaya çalıştığını anlamıyorum."

Tek isteği poşetlerini de o saatten sonra aklından çıkmayacak anıları da duygularını uzun zamandan beridir öylesine dorukta yaşamadığı o geceyi de orada bırakıp gitmekti, tıpkı Jeongguk'un onu o gece o şekilde yüklemeye uğraştığı suçluluk duygusuyla beraber bırakıp gittiği gibi. Lakin bunu yapacak ne gücü ne kuvveti vardı. Ağzını açıp iki laf etmeye bile hali yokmuş gibi hissediyordu çünkü içinde bulunduğu zaman ve onun geçirdiği her saniyesi gücünü emiyor, enerjisini tüketiyordu.

"Neden geri geldiğini bilmiyorum ama, ama,"

Jeongguk ise onun karşısında tıpkı onu o gece bıraktığında olduğu gibi tüm saflığı ve ruhunun boşluğuyla gözyaşı akıtıyor olmasına dayanamıyordu. Dünya onu gördüğünde çoktan durmuştu. Çevrelerindeki insanlara kör, konuşulanlara sağır, öylece Lisa'nın yanaklarındaki görünmez izlere bakıyor ve kalbine benzin döküyordu. (Troye Sivan, Gasoline. Sevgiler.) An, bundan ne fazla ne eksikti.

"Geri git."

Jeongguk Lisa'nın kendini sıkmaktan kaskatı kesilen bedeninin farkına vardığında, dolan gözlerini ve akan burnunu elinin tersiyle alelacele silip ona yaklaştı. Onun dudaklarından sızan her cümleyi elbette duyuyordu ama duydukları bir kulağından girip bir kulağından çıkıyordu. Geri gitmeye, hiçbir şart ve koşulda niyeti yoktu.

"Lisa, haydi. Haydi poşetlerini alayım ve evine gidelim. Orada konuşuruz, lütfen. Etrafta insanlar var,"

"Daha kim olduğunu bilmiyorum ve seni ne sıfatla-"

Jeongguk'un kızarmış burnu tıkandı, kadınınkiler gibi titreyen elleri iki yanında sallandı ve gözleriyle çevresine kısa ama ani bir bakış attı. Bir köşede durmuş onları izleyen iki üç insan bile vardı ve burada film çekmedikleri öyle barizken buna bir son vermesi gerektiğinde karar kıldı. Son sahneyi, Lisa'nın sözlerini ve aynı zamanda nefesini kesecek kadar sıkıca ona sarılmakla, kulağına sakinleştirici birkaç fısıltı bırakmakta ve yavaş yavaş oradan uzaklaştırmakla kapattı.

Asla unutamayacağını aklına kazıdığı kadınla film sahnesi gibi anlar yaşadığından çok bunu bir marketin önünde, kadının iki yanında duran poşetlerle ve çevrelerinde onları izleyen insanlarla yaptığına inanamıyordu.

Bu öylesine komik geliyordu ki içinde bulunduğu durumu ciddiye alamıyordu.

🍁

iki dilhun | lalisa manoban x jeon jeonggukHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin