23; hep ve hiç

420 40 74
                                    


🍁

Genç adam, önünde bulunan ağaç yaprakları gibi darmadağın lakin dizi dizi dosya kağıtlarının boşlukta bıraktığı siyah kupasının kulpuna parmaklarını sardı. Son yudumunu aldıktan sonra kahvesinden, basit bir tanesinden de olsa mezun olduğu üniversitesinin onu zor durumundan kurtarabileceği her türlü iş haberinin ve öylesine bir yerlerden çıktığı için dağınıklık yapan evrakların başından kalktı. Kollarını başının üzerinde gerdirip iki yana uzanarak vücudunun uyuşukluğunun uzaklaşması için esnerken duvardaki sade saate bir göz attı: 02.20

Saçlarını parmaklarıyla karıştırıp dağıtırken eli bir yüzüne indi elmacık kemiklerini, gözlerini ovuşturdu bir de geriye gidip ensesini kaşıdı. Açık bırakıldığından boşuna harcama yapan banyo ışığını kapattı. Ardından uyuyor olmasını beklediği kadını düşünerek yatak odasının kapısını araladı fakat kadın uyumuyordu. Gece lambasının loş mor ışığı, açık bırakılmış perdenin kapatması gereken pencereden dışarı sızıyordu. Jeongguk ufak bir şaşkınlıkla, kendini sanki yorgun bir günün ardından olduğu gibi yatağa atmış ve dakikalarca yerinden oynamayıp sızlayan kemiklerini dinlemiş gibi yatağında uzanan kadınla konuştu. ''Oh, uyumuyor muydun? Geç oldu.''

Kadın başının iki yanına attığı ellerinden sağını, başını olumsuz anlamda sallarken dudaklarının üzerini kapatmak için kullandı. Göz bebekleri yeniden, sanki ötesinde bulunan yıldızları görüyormuş gibi tavanda durdu. Genç adam onun bir cevap vermesini beklerken yaklaştığı gardıropun çekmecesine çıkarttığı tişörtü katlayarak yerleştirdi. Göz ucuyla baktığında kadının neyi böyle derin derin düşündüğünün tahminleri zihninde belirmeye başladı. Yatağa yaklaşıp dikildi. ''Lalisa.''

Kadının bakışlarını yakaladığında aheste aheste tırmandı yatağa, daha çok kadının dört yana saçılmış uzuvlarını ezmemek için örümcek gibi üzerine çıktı. Bacaklarının arasında kendine yer ayırabildiğinde Lalisa'nın ağzından çekmediği eliyle boşluğu yansıtan gözlerine teker teker ve saniyelerce baktı. Sebepsizce, kadının bu görünüşü içini titretmişti. Ürkütücü bir hali vardı, yaşayan bir ölüyü andırdı.

''Neyin var?''

Genç adam, kadının sağına koyduğu elini hafifçe sürterek çarşafa, kadına yaklaştı. Kaşlarını çatmıştı zira kadının bu tepkisizliği gittikçe garip bir hal almaya yüztutmuştu. Kadın konuşmadı, onun yerine başını yana çevirip gözlerini kaçırdı. Jeongguk endişeleniyordu. ''Neden konuşmuyorsun?''

Jeongguk kadının yüzünün bir kısmını saklayan elini nazikçe tutup başının üzerinde kırışan çarşafın üzerine koydu. Bir ağacın yaprakları arasından rengiyle parlayan meyve gibi önünde öylece duran boynuna dökülen saçları, her bir tutamı gelincik yaprağıymış gibi itina içinde ensesine doğru itti. ''Konuş benimle bebeğim. Sorun ne?''

Lalisa, erkeğin dokunuşuyla gözlerini kapattı. Konuştuğunda duyurduğu sesi, üzerinde bırakılan narin dokunuşların etkisinden midir bilinmez, öylece titredi. ''Jeongguk.''

Birbirine sarılmış kirpikleri ayrıldıklarında, yer yer nemlendiklerini gördü genç adam. Kadının gözleri dolu dolu, sanki içinde onu rahatsız eden bir şeyler varmış da adını koyamıyormuş gibiydi. Genç adam kadının şakaklarındaki saçları baş parmağıyla okşarken şefkatle yanıtladı. ''Efendim yüreğim.''

Kadının gözyaşı, bulunduğu yerdeki tatminsizliğini alelacele kendini kadının göz kenarından bırakarak dile getirdi. Kadın ellerini indirip genç adamın göğsüne dokunduğunda, hiçbir şey farklı değilmiş ve değişmemiş gibi, ilk günkü duyguların tazeliğindeki hissiyle atmakta olan kalbi avcunun içindeymiş gibi hissetti.

''Öp beni. "

Jeongguk kadının gözlerine baktı. Onun söylemek istediklerini neden bu isteğin gerisine attığını öğrenmek istiyor ve cevabını kadının ıslak gözlerinde arıyordu. Lalisa onun sessizliğine cevap verdi.

''Beni hiç bırakmayacakmışsın gibi öpmeni istiyorum, bu gece.''

Jeongguk onun kalbine yaralar açan, yaralarına tuz basan düşüncenin hassasiyetinin ne denli güçlü olduğunu, midesindeki bu haz verici kasılma ile idrak etti. Kadının ıslanan cildinde kaydırdı parmağını. Gözleri gözlerine değerken o unutulamayacak ses tonuyla yanıt verdi.

''Seni her öptüğümde aynı tadı alıyorsun.''

Kadının bal dudaklarına, kalbine akıttığı duygularıyla dilediği tadı ona bahşetti. Bacağını bir yana atarak ve kadının göğsündeki ellerini tutup yeniden başının üzerinde çarşafa yaslayarak duruşunu değiştirse de kendininkileri arasında kıstırdığı dudakları serbest bırakmadı. Hiçbir asabiyet yansıtmadan, kadının hakettiğini düşündüğü nezaketle, ayrılmadan kadınla öpüşürken, onu asla bırakmayacağını haykıran dudaklarının izinin yanı sıra ona bunu nasıl hissettireceğini düşünmeye zemin hazırlayan duygu yoğunluğu zihninin bütünündeydi.

''Benim 'hep'lerim senin varlığın, benim 'hiç'lerim senin yokluğundan ötesi değilken, nasıl bırakabilirim?''

🍁

iki dilhun | lalisa manoban x jeon jeonggukHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin