16; çile

573 74 27
                                    

🍁

Jeongguk koltuğun bir ucunda, elleri kucağında, bakışları beyaz tüylü halının olmayan desenlerinde; Lisa koltuğun diğer ucunda, elinde son on dakikadır sildiği burnunu temizleyen mendili, ellerine indirdiği bakışları ile tüm ortamı özetliyordu. Ne biri ağzını açıyordu, ne yerinden kıpırdıyordu. İkisi de olduğu gibi balmumuna sarılmıştı sanki. Jeongguk nereden başlayıp konuşsam diye aklında tarttığı cümleleri hala toparlamakla uğraşırken Lisa'nın ağladıktan sonraki o zayıf sesi odayı doldurdu.

"Neden geldin?"

Lisa Jeongguk'a bakmak adına başını çevirmişse de Jeongguk ona bakamıyordu.

"Neden geri geldin ve ben neden..."

Lisa'nın yeniden dolmaya başlayan gözleri, içinden gelen ağlama isteğine karşı koyamadığının net bir kanıtıydı. O kalbi kadar kırılgan olmayan sesindeki çatlaklar odayı bir kez daha doldururken çenesi titredi ve düzensizce nefesini yakaladı.

"Neden tanımadığım biri olan sen tarafından ihanete uğramış gibi hissediyorum?"

Mendili yeniden burnuna götürürken titrek nefeslerinden duvarlar bile hüzünlenirken Jeongguk onun saçlarının kapattığı yüzüne baktı. Onu böyle görmek içini öyle yakıp kavuruyordu ki kendine olan kızgınlığı bundan çok ileride kendi içinde patlayacak bir yangının közünü topluyordu.

"Beni bırakıp gitmiş olman neden bana bu kadar dokunuyor? Neden canım bu kadar acıyor, sen gittiğinden beri?"

Lisa ağlarken buruşan yüzüyle döndü oğlana, Jeongguk gözlerini kaçıracak zaman bulamadı.

"Sen varken başlamış bu acı neden sen gittikten sonra dirilmiş gibi hissettiriyor kendini?"

Titreyen ellerinin boğumlarını rastgele göz çukurlarına bastırdı kadın. Saçları yüzünün ıslak bölgelerine yapışıyor, o ise onları itinayla yüzünden çekiyordu.

"Tanımadığım birinin arkasından neden bu kadar üzülüyorum, bu çile de neyin nesi..."

Jeongguk elini uzatıp ağzını açtı ama yine, bir şey çıkmadı, yine dokunamadı.

"Oysa benim ardından ağladığım biri zaten vardı. Gerçi, sen de biliyorsun, ağlamaktan fazlasını yaptığım."

Jeongguk'un kasları gerildi. Kadının söylediği her yeni cümle etmeye yeltendiği her hareketi durduruyor, üzerine sıradakini düşünmesine izin vermiyordu.

"İşe yaramadı. Artık işe yaramıyor. Her gece bir başka insanın yanında olmak, sürekli birileriyle beraber olmak, sarhoş olmak, sigara içmek... İşe yaramıyor artık. Sen hayatıma girip o kahrolası geceyi bana yaşattığından beri, ne yaşayabiliyorum ne ölebiliyorum."

Jeongguk kadının kolunu tuttu ve sertçe kendine doğru çekti. Kendi de kadın da ayaktaydı ama kadın bir cesetmiş gibi gücü altında eziliyordu sadece. Ağlıyor, yakınıyor, kendini bırakıyor ve yönlendirilmek istemiyordu. Sadece konuşuyordu, sadece onun kendisine ne yaptığını anlatıyordu.

"Seni görme umuduyla kendime zarar bile veremiyordum artık!"

İşte bu, Jeongguk'un o gece göremediği bir ayrıntıydı. Kadının bedeninde fark edemediği bir noktaydı ve şaşkınlığını saklayamamış, gözlerini fal taşı gibi açmıştı. "Ne yaptım dedin sen?"

İki kolundan tutup sarstı onu. "Sakın bana kendini kestiğini söyleme, Lisa!"

"Bırak beni, canımı acıtıyorsun!"

Genç adam durdu. Sanki aklını kaybetmişti ve onu gözleriyle arıyordu.

"Hem bundan, bundan sana ne ki,"

Lisa elini burnunun altına tutup bakışlarını kaldırdı. "Senin tek bildiğin çekip gitmek değil mi zaten?"

🍁


#itiraf

Oy sınırı koymuyorum çünkü oy sınırı koyan her yazara sinir oluyorum ve o an hikayesini kütüphaneden çıkarıyorum.
O yüzden oy dilenmeye devam.

("Kesinlikle utanması yok, dilenci.")

iki dilhun | lalisa manoban x jeon jeonggukHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin