18; saç tokası

601 58 92
                                    

🍁

2 ay sonra.

''Jeongguk-ah! Buraya gel, burada çok farklı ve değişik çiçekler var!''

Badlar, (rüzgarlar.) dağların zirvelerinden eteklerine aheste aheste (yavaş yavaş.) eserken renk renk, dalan dalan (biçim biçim.) birbirinden eşsiz çiçekleri yaylaların, ovaların üzerinden sallandırıyordu. Son yüzyılda pabucu dama atılmış köylerin birinde yaşayan bayan Mei-Ling'in, Lisa'nın babaannesi, amerikan evlerine özenmesinden ve kendi kültürünü içine katmadan edememesinden ortaya çıkan görkemli çatının bahçesinde, oraya yaklaşık 4 yıldır gelmeyen Lisa'nın evde ve bahçesinde yapılan her değişikliğe hayranlıkla verdiği tepkiler Jeongguk'u ve evin terasında oturduğu yerden onu izleyen babaannesinin keyfine keyif katıyordu. Beş yaşındaki masum bir kız evladı gibi yüzünde o şaşkınlıkla şekillenmiş gözleri ve gülüşü onu, anlattığında sahip olduğu geçmişin gerçekten ona ait olduğuna inandırmayacak kadar ayrımlı (farklı.) gösteriyordu.

Jeongguk elinde yakın zamanda edindiği profesyonel kamerasıyla evin dört bir yanını çevreleyen manzarayı Lisa'nın eksilmeyen hevesiyle duyurduğu sesi kulaklarına varana dek dalgınlıkla çekiyordu. Kamerasını gözünden çekip Lisa'ya döndüğünde Lisa onu oyuncağını isteyen bir çocuk gibi parmaklarını dışarı açıp geri kıvırarak çağırdı başına çömeldiği çiçeklerin yanında. Jeongguk onun yanına gitmeden önce, en mükemmel açıyı yakalayıp bir fotoğrafını çekti. Fotoğrafın nasıl olduğuna bakmadan fotoğrafta olduğundan çok daha oflaz (güzel, hoş.) görünen Lisa'nın yanına yürüdü.

Lisa'nın odağını bozmadan incelediği çiçeği gözüne kestirip kopardı genç adam. Lisa ona çiçeği neden öldürdüğüyle ilgili sitem ediyorken çiçeğin sapını, Lisa'nın saçlarıyla örtülü kulağının üzerinden geçirdi.

''Bence çiçek güneşin altında solarak veya susuzluktan ölmektense senin güzelliğine güzellik katarak ölmeyi tercih ederdi.''

Jeongguk gözlerine yine o kalp ısıtan sıcaklığıyla bakarken Lisa, diz kapaklarına koyduğu ellerinin ucundan gördüğü çiçekleri izlemeye, yanaklarında beliren kızarıklığı saklamak için devam etti. Jeongguk onun güneşin altında parıl parıl parlayan saçlarıyla uyum içerisine girip bambaşka görünen çiçeği mest olmuşçasına izliyorken onun utangaçlıkla alçalmış sesine kulak verdi.

''Babaannemin... Bana nasıl seslendiğini duydun, değil mi?''

Başta doğru duyduğundan emin olamadığı için refleksle çıkan mırıldanmanın ardından ortamı bozmayacak şekilde ağırca cevapladı Jeongguk.

''Lalisa. Lalisa diyor değil mi?''

Tayvanca bir isim olduğundan nasıl telaffuz edildiğinden şüpheli bir cevaptı ama doğruydu. Genç kadın başını aşağı yukarı salladı ayağa kalkmadan önce. Jeongguk onunla beraber ayaklandı. Göz kontağı kurarken onlar, sallanan sandalyesinden onları izleyen Mei-Ling fırında bıraktığı çörekleri kontrol etmek adına içeri girdi.

''Senin de bana öyle seslenmeni istiyorum.''

Jeongguk onun sağ omzunu tül perde gibi örten saçlarını sırtına doğru çekti. ''Sen nasıl istersen Lalisa.''

Lalisa ensesine elini atmasıyla sıcakta bir bir ensesine yapışan saç tellerini hissetti. Saçlarını toplarmış gibi tutup elini ensesine yelpaze ederken Jeongguk ile beraber bahçede ufak adımlar atmaya başladılar.

''Saçlarını öreyim mi?''

Lalisa ona yandan, anlamlandıramadığını söyleyen gözleriyle ve hafif çatılı kaşlarıyla baktı. ''Sen mi?''

Jeongguk parmağıyla evin yanındaki dev ağacın gölgesine desen desen dikilmiş minder ve yastıkların bulunduğu ufak çay balkonuna çevrilmiş çim alanı parmağıyla işaret etti. ''Oturalım, yanımda toka var. Sen düşürüp de fark etmediğinde almıştım.''

Lalisa güneşin altında geçirdiği zamanların ona yeteceğini aklından geçirdikten sonra bahsedilen yere doğru ilerledi. ''Ne zaman düşürmüşüm?''

''Bilmem, baya oldu.''

Lalisa çiçeğin takılı olmadığı kulağının arkasına iki parmak kalınlığındaki saçını sıkıştırdı. ''Neden yanında tokamı taşıyorsun?''

Lalisa minderlerden birine bacaklarını bağ kurdurarak oturduktan sonra arkasını Jeongguk'a döndü. Jeongguk önündeki saçlarını da arkaya alıp kumralımsı tutamları üçe ayırırken bir şarkı mırıldanıyordu. ''And I see swimming pools and living rooms and...''

Eşit ayırmadığı için ucunda boşta kalan saçları da örmeye çalışmakla uğraşmadan tokayla yamuk yumuk biçimlenen örgüsünü bağladı. Lalisa Jeongguk'un sesinde ve gölgenin altında serin serin esen rüzgarda bulduğu huzurla kirpikleri el ele, genç adamı dinliyordu. Jeongguk yumuşacık sesiyle sürdürdüğü şarkısına iki saniye ara verip kadının örgüsüyle açıkta kalan boynuna ufak bir öpücük bıraktı. ''Only fools fall for you, only fools...''

Lalisa ona mayışmış bir kedi gibi kirpiklerini ayırmadan yanaşırken Jeongguk onun omuzlarını yavaşça geriye çekti. Başının altına uzanmaya üşendiği turuncu renkli ve çiçek işlemeli küçük yastığı olduğu yerde bırakmaya karar kıldıktan sonra yerini değiştirdi. Kadının yanında oturuyorken bir elini kadının diğer tarafına attı ki onun yüzünün bu ağacın yapraklarının üzerinden sızamayan güneşin sıcaklığına sarılırken ve rüzgar ara ara kahküllerini sağa sola yatırırken oluşan kusurlarıyla kusursuz görüntüyü kesintisiz izleyebilsin. ''The little things you like stick, and I like aerosol.''

Lalisa'nın göğsü dertsizce, tasasızca inip kalkıyordu. Jeongguk kadının yüzüne erişmek için eğilirken elini, Lalisa'nın tişörtünü yukarı sıyırmak için kullandı. Baş parmağının iziyle imzalarken nokta nokta pürüzlenen tenini, dudaklarını dudaklarından eksik etmedi. Lalisa gözlerini o itinayla (özenle.) yerleştirilmiş kirpikleri ayırarak araladı. Genç adamın parmakları arasına itti parmak boğumlarını. Sermest (sarhoş.) gibiydi, tam anlamıyla aşkından mest olmuştu.

''Tokanı yanımda taşıyorum çünkü sen ve sana değen, sana ait olan her şey bana şans getiriyor

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

''Tokanı yanımda taşıyorum çünkü sen ve sana değen, sana ait olan her şey bana şans getiriyor. Buna inanıyorum.''

Lalisa dakikalar önce sorduğu sorusuna aldığı cevap ile yattığı yerden dirseğinin üzerinde doğruldu. Jeongguk'un dudaklarından ayırmadığı iri gözleri genç adamın odaklandığı tek yer olamıyorken genç kadının havada asılan elini gencin yüzüne erişmesini durduran, arkalarından onlara umursamazca bağıran babaannesi oldu.

''Çörekler hazır, aşk kuşları!''

🍁

iki dilhun | lalisa manoban x jeon jeonggukHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin