11; bay kumadam

627 70 17
                                    


🍁

Güneş ırakta, uzun binaların ardında kaybolalı beş saat oluyordu zira genç adamın canı güneşin ortadan kaybolduğu an ufak bir kafese konulup hapsedilmiş gibi sürekli rahatsızlık hissiyle sızlanıyordu. Jeongguk parasını yediği babasının araba almaya yettiremediği malını inatçı bir çocuk gibi harcamaya ısrar etmediği için kullanmak mecburiyetinde bırakıldığı otobüsten nerede olduğunu bilmeden ve yüksek ihtimalle merak etmeden indi. Arkasından baktığı otobüsün egzoz gazı havaya dağınık bir koku yayarken cebinden çıkardığı telefonu ve düzgünce sardığı kulaklığı kavrayıp rastgele bir müzik açtı. Şarkı sözlerine daha önceden baktığı, hatta ezberlediği bir alternatif müziğin melodileri kulaklarından sızarken bomboş yola bir göz attı. Görünürde kimsenin olmaması bir yana, bir araba bile geçmiyordu bu yoldan. Jeongguk şehrinin yokluğunda indiği için ne yapacağını, nereye gideceğini ve bunlardan önemlisi nasıl geri döneceğini bilmiyordu. Dert ettiği durumlar arasında bunun olmadığı ise, şarkının sözlerini dudaklarının arasından mırıldanırken gözlerini huzur içindeymiş gibi kapatmasından kolaylıkla anlaşılabiliyordu.

''Bir rüya göster bana,

O kadını gördüklerimin en sevimlisi haline getir, ona yoncalar ve güller gibi iki dudak ver.

Ve ona, yalnız gecelerinin bittiğini söyle.

Kumadam, çok yalnızım. Kendi kendime seslenebileceğim kimse yok. ''

Kadının simasının göz kapaklarının ardına boyanmış tablosunu birbiri üzerine örttüğü kirpikleriyle izlerken, tenha bir yerde bir başına dikilen, öylece gözlerini kapatmış bir oğlandan fazlası olup olmadığını aklından geçirdi. Ne yapıyordu, neden buradaydı? Burada durmak ne kadını geri getirecek, ne Jeongguk'un kötü anılarla çepeçevre sarılmış zihnini pisliklerden arındıracak ne de kafasında dolaşan tilkileri kovalayacaktı. Belki de insanların olmadığı ve hiçliğin ortasında olduğunu düşündürten bir karanlığın içine gizlenme fikri ona sakince düşünebileceğini aşılamıştı lakin bu gerçekten başarılı sonuçlanacak bir karar mıydı, henüz belli değildi. Şarkının aynı satırları, beyninin içine asılı kaldı.

''Çok yalnızım.''

Ve bir fikir getirdi bu şarkı sözleri aklına. Onu rüyalarında mutlu edecek bir Kumadam'a sahip değildi çünkü rüyaları gerçek hayattan bilincine sızan bilgi ve görüntülerden oluşuyorken, kendisi hala nefes alıp veren bir varlıkken, geceleri onu bekleyen iblislerin peşini bırakıp rüyalarında başka bir alemde gezmeyi beklemesi, saçmalıktı. Gerçek hayatta bulduğu kadından gelecek mutluluğu rüyalarında yaşayamazdı, nefes alıp verdiği dünya bu dünyayken bunu istemezdi de.

Onu bulması gerekiyordu çünkü bu gül rengindeki yonca dudaklar ona rüyalarında bir büyücü tarafından getirilemeyecek kadar gerçek ancak bunu düşündürecek hayaliydi. Gözlerini açıkken görmeyen dalgınlığından kurtarıp hemen önünden geçen araba ile düşüncelerinden hayattaki farkındalığa döndü ki bununla beraber kaldırımın ucunda kendini yola bırakacakmış gibi durduğu gerçeği onu ürküttü.

''Kim unutmak için sever ki?'', Hae böyle söylemişti. Her ne olmuşsa, o kadın neden ve nasıl terk edilmişse bunu öğrenmeyi ancak onu bularak öğrenebilirdi. Zaten bu, hiç de sandığı kadar zor değildi zira kadını, kendi evine bırakmıştı. İsmini bile bilmediği bir kadının ev adresinin zihninde buzdolabına yapıştırılan bir not gibi durması garip olsa da onun kadını gördüğü an aslında ona vurulması, çoktandır yeterince hatta fazlaca garipti.

Kendi gibi dayanamadığı bir acının içine düşmüş bir kadına aşık olduğu bir gerçekse eğer, geriye yapması gereken şeyin ne olduğunu bulmak kalıyordu ki bu zaten kaçtır üzerindeki tozlu örtünün çekilmesini bekliyordu.

Ona gitmesi işte bu kadar kolaydı ama peki o, kaçabileceği bir seçenek varken gelecek miydi?

Acep hatırlıyor muydu o geceyi? Hatırlar mıydı Jeongguk'un parıltısını yıllar önce kaybettiği gözlerini? Yoksa öylece bakar mıydı suratına o sorgular ifadesiyle?

🍁

iki dilhun | lalisa manoban x jeon jeonggukHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin