🍁İki yıldız parladı iki göz bebeğine sığdırılmış gökyüzünün içinde, Jeongguk'un gecesi, zamanını beklemeden dolmuştu içine gündüz vakti. Lisa'nın sözleri kalbine öyle bir çarpmıştı ki, şimdi kalbi dur durak bilmeden onun etkisiyle ileri geri vuruyordu. Öyle sertti ki, kalbinin hızı ellerinin titremesini de bacaklarının boşalmasını da unutturmuştu. Lisa'nın gözlerini hapsetmişken gözleri içindeki yıldızları, kalbi kadar hızlıca davranıp yaklaştı ona, adeta atıldı.
Gözyaşlarının dağıldığı, değdiği cildi ıslattığı yanaklarını oturttu avuçlarına. Yana yatırdı başını sapı kırık bir gül gibi, bastırdı dudaklarını dudaklarına ve bir kelebeğin kanatları daha tamamlanmış oldu. Kirpikleri örtüşürken genç oğlanın, belki de koskoca bir hata, belki de en doğru anda en doğru olanı yapıyordu. Fakat zihninin içinde ne bunun doğruluğuna ne yanlışlığına ayrılmış bir yer vardı. Düşünmüyordu, hissediyordu.
Jeongguk kadının dudaklarından her bir köşesine yara izi bırakılmış, zincire vurulmuş ve parmaklar arasında tutulmuş ruhunun sakladığı duygularının her birinin tadını alabiliyordu. Çok fazla saklı kalmış, saklı kalmak zorunda bırakılmış his vardı içinde kadının, çok fazla cam parçası vardı kalbinde. Paramparça edilen kalbinin üzerinde, ayrı ayrı batırılıp bırakılmış cam kırıntıları vardı. Kalbi attıkça canını acıtan bunlardı işte, nefes almayı ona ziyan eden bunlardı.
Nemli cildini okşadı kadının, göz kenarlarından akan makyajın parmaklarına bulaştığını fark etmeden. Şakaklarını okşadı o gece yapmadığı gibi. Sıcacık boynuna indirdi sonra bir elini, oraya sarılı hayali ipin sıkılığının oluşturduğu izi görüyormuş, biliyormuş gibi. Baş parmağıyla çenesini kaldırdı hafifçe zira öpücüğünün sona ermesini istemiyordu. Elinde olsa, ona kalsa tüm kırıkları toplardı dudaklarından. Sırf öperek iyileştirmeyi dilerdi kadını. Sadece gözlerine bakarak bilsin isterdi kendi acılarını, gözlerinden anlamasını isterdi onu anladığını.
Lisa kalbinin uğultusuna katılan ciğerlerinin sesine kulaklarını tıkadı. Ruhunun su gibi burnunun altındaki iki et parçasının arasından oğlanın içine akıp gitmesine müsaade etti. Bıraktı; kendini, ruhunu, canını, benliğini oğlanın avuçlarına bıraktı. Bunca zaman alıp verdiği de bir şeyin olmadığı nefesini aramadı. Oğlanın tadını damağı ezberleyene dek durdurmadı onu. Kokusu burnundan içeri habersizce sızarken kendini kaybetti lakin içinde gezdiği zamanın büyüsünde, oğlan dudağını bırakıp olduğu yerde durana dek idrak edemedi içine düştüğü durumu.
Jeongguk göz pınarlarına zerre baskı uygulamadan sildi kirpik çizgisini kadın gözlerini kapayınca çizilen. Ardından pamuktan yumuşak göz kapaklarına birer tüy hafifliğinde öpücük kondurup yeniden kadını içine hapsedeceği gözlerini araladı. Kadın ona baktı, ağlamaktan şişmiş, tam açamadığı gözleri ve uyuşmuş ruhuyla. Dinledi,
"Hayır, Lisa."
Her insanın harcı değildi böyle konuşurken gözleriyle anlatmak içinden geçenleri, hele ki böyle sevgi saçıyorsa insanın içi; bambaşkaydı oradan dökülenler, oradan akıp gelenler. Damla damla düşüyordu gözlerinin önüne bu iki yıldızın içinden. Tertemiz bir sevgiydi Lisa'ya hissettirilen.
"Tek bildiğim kaçıp gitmek değil."
Adım adım anlatıyordu sanki aklındakileri. Tek çırpıda söylemek yerine içinde yüzdükleri her dilime döşüyordu sözlerini. Kadının bunu iliklerine kadar hissetmesi için tüm duygularıyla bir oluyordu. Özlem oluyordu, öfke oluyordu, hüzün oluyordu. Ama en çok da aşk oluyordu, aşık oluyordu.
"Ben sevmeyi de bilmem, lakin,"
Aşağı indirdiği bakışlarıyla yeniden yana yatırdı başını. Konuşurken dudakları dudaklarına değsin diye, mesafe bırakmayacak kadar yaklaştı kadına. Jeongguk'un ruhu işte o an Lisa'ya daha önce hiç olmadığı kadar yakındı. Fısıldadı,
"Ben ağlamayı en az senin kadar iyi biliyorum, Lisa."
Lisa'nın gözleri tek bir saniye kaybetmeden yeniden dolarken, kafasının etrafında döndükçe daha da anlamlaşan sözleri zihnine vuran adamın iki milim uzaklaşırken sabitlediği gözlerinde kayboldu. Adam durdu, kadın onu öptü.
Tıpkı adamın onu öptüğü gibi lakin, daha acıklı.
Daha acı.
🍁
Buraya bir açıklık getirme gereği duyuyorum.
Jeongguk'un, "ben ağlamayı en az senin kadar iyi biliyorum"dan kastı şu ki, eğer bunu yaşamamış veya yaşayan birilerinin çevresinde bulunmadıysanız tahmin etmeniz zor, hayatlarında çok ağır olaylar yaşamış, ruhlarında ciddi ağrılar çekmiş insanlar vardır. Bu, soyut ifade edildiği için somutmuş gelmese de: ölenin arkasından ağlayan ile, aşkına ağlayan bir olmaz. Arkadaşına ağlayanla iyileşmeyecek kalbine ağlayan bir olmaz. İnsanların gözyaşlarının rengi aynıdır ama hepsi ayrı bir ton taşır.
Jeongguk, "ben sevmeyi bilmem," diyor zira, ona sevmek öğretilmedi.
Jeongguk gitmeyi biliyor, zira onda, onunla kalan olmadı.
Jeongguk ağlamayı biliyor zira, ona acı, ona azap öğretildi.
Lisa gibi; acının ne olduğunu, yaşamanın ve yaşıyorken her gece bir nefes daha ölüme yaklaşmanın ne demek olduğunu biliyor.
Bu yüzden Jeongguk, Lisa'dan daha iyi biliyor aslında ağlamayı. Çünkü onun canı, bundan çok önce, çok yandı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
iki dilhun | lalisa manoban x jeon jeongguk
Fanfic"Yüreği kavrulan bir erkek ve bir kadın, o gece, ilanihaye unutulamayacak hisleri birbirlerine tattırdı. İki dilhun; birbirlerinin ardından, aylar geçse bile edecekleri figanların hissikablelvukusundan başka bir şey bırakmadılar." Tüm hakları saklıd...