İki sene sonra.
Arabanın motorunu durduktan sonra derin bir nefes alıp birkaç saniye gecenin karanlığına bakıyorum boş gözlerle. İçimde bir yaprak dahi kımıldamıyor. Buna şaşırmam gerektiğini hissediyorum, buna rağmen içimde bir yaprak dahi oynamıyor. Sonunda arabanın kapısını açıp indiğimde akşam ayazı yüzümü yalayıp geçiyor. Adımlarımı gösterişli binaya doğru hızlandırıyorum, görüş açıma giren tanıdık yüz sırıtmama sebep oluyor. O da beni fark edince aynı gülümseme yüzünde vuku buluyor.
Önce elimi sıkıp sonra sıkı sıkı sarılırken "Yüzünüzü gören cennetlik Asım bey." diye şakadan sitem ediyor. Ayrılınca yüzüne bakıp mahcubiyetin beni ele geçirmesine izin veriyorum. Amerika'ya gittiğimden beri bir kez olsun geri dönmemiş, arkadaşlarımın çağrılarına olumsuz yanıt vermiştim. Ne var ki bu sefer farklıydı. Emir doğum günü için büyük bir parti veriyordu. Daha doğrusu maskeli balo. Herhangi bir şey beni aptal bir maske takmaya ikna edemeyeceği için benim için sadece bir doğum günü partisinden ibaretti bu etkinlik.
Geçen sene de doğum gününü kaçırmış olduğum için bu yıl bir sürpriz yapmaya karar vermiştim ve ona gelemeyeceğimi söylediğim halde işlerimi ayarlayıp gelmeyi başarmıştım. "Meşgul bir insanım oğlum, sizin gibi aylak değilim."
Tarık samimiyetimize dayanarak şakama gülerek karşılık veriyor. "İçerisi cümbüş yeri gibi ama senin geldiğinden kesinlikle haberi yok."
"Çok iyi. Olmayan aklını da kaybedecek şimdi."
Arkadaşım söylediğim şeye tekrar gülmeye başlarken beraber içeriye doğru yürümeye başlıyoruz. Müzik sesi kulaklarımıza dolmaya başlarken garip garip kıyafetler giymiş insanların yanından geçiyoruz. Emir ve Emel'in beraberliğinin dünyanın delilik oranını arttırdığı konusundaki teorim giderek güçleniyor gördüklerimle beraber.
Bir yandan içimde neden olduğunu tam olarak çözemediğim bir rahatsızlık hissi baş gösteriyor. Tarık'ın bir şeyler söylediğini duyuyorum ama tam olarak algılayamıyorum.
"Asım," diyor sonunda ilgimi çekebilmek için adımın üstüne bastırarak. "Nasıl görünüyorum?"
Bir saniye durup birbirimize bakıyoruz. "Gayet iyi." diyorum düz bir sesle. "Hayırdır?" Yüzüne yayvan bir sırıtış yayılırken hiçbir şey söylemesine gerek kalmadan ne olduğunu anlıyorum. "Tek tek evlenin de kurtulayım artık sizden."
Huysuz cevabımla birlikte tekrar yürümeye başlıyoruz. "Melek gibi bir kız." diyor. "Bir görsen."
Hevesli sözlerine sadece küçük bir baş hareketiyle cevap veriyorum. Zira giderek yaklaştığımız kalabalık içimde garip bir ağrıya sebep oluyor. Eflâl'in düşüncesi kor bir ateş gibi içime düşüyor ama hiçbir yeri yakmıyor. Öylece içimde sonsuzluğa uzanıyor. Körelmiş hislerim, uyuşuk bir uzvun ağrısıyla karıncalanıyor. Sadece Eflâl'in düşüncesi bile bunlara muktedir olabiliyor.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kayıp Şarkı
RomanceASIM KARASOY Arabanın diğer ucunda oturan kız, yağmurun altında benimle o garip bakışmayı paylaşan kızla aynı kişi. Aynı keskin yüz hatları, neredeyse huysuzluk olarak tanımlanabilecek bir ifadeyi süsleyen hafifçe pembeye boyalı kalın dudaklar, bu m...