Derin bir iç çekip gözlerimi aralıyorum. Etrafım o kadar kalabalık ki az önce aldığım derin nefes hiçbir işe yaramamış gibi bunaldığımı hissediyorum. Bu kadar insan, bu kadar gürültü bünyeme fazla geliyor, sanki kafam ağırlaşıyor ve aniden gücüm tükeniyor.
Ateşim çıkmış gibi hissederken adımlarımı hızlandırıp temiz hava bulabilmek umuduyla nereye çıktığını bilmediğim kapılardan birini düşünmeden açıp kendimi dışarı atıyorum. Bir anda göğsümden tonlarca ağırlık kalkarken rahatlıyorum.
Bu bir saniyelik rahatlığı yalnız olmadığımı fark etmemim şaşkınlığı izliyor. Bir anda bana dönen bakışlarla nefesim kesiliyor.
Asım karşımda, kalbim göğüs kafesimi zorluyor. İncecik bir gülümseme yüzüne yayılırken, masmavi gözleri sıcacık bir bakışla kısılıyor. Sanki yüzlerce yıl göğsümdeki taşa işlenmiş ağrı yok olup gidiyor. Asım'ın gözlerinin mavisinde bütün dertlerime derman buluyorum. Yaralarıma merhem, ağrılarıma şifa oluyor.
"Seni çok özledim Eflâl." Gözlerimden yaşlar süzülürken elini bana doğru uzatıyor. Asım davet ediyor, ben de icabet ediyorum. Başka türlüsü mümkün değil. Elini tutuyorum, vaktinden önce yaşlanmış yüreğim gençleşiyor. Dokunuşu öyle tanıdık, sıcaklığı öyle yakın ki sadece bununla bile yılların açtığı bütün yaralar kapanıyor. Hasreti bir taş olup boğazıma oturuyor. Beni kendine çekip sarılınca itiraz etmek aklımın ucundan bile geçmiyor. Buna öyle muhtacım ki Asım'ın dokunuşu bütün barajlarımı, iyi olabilmek için inşa ettiğim bütün duvarlarımı yıkıyor.
Sonunda iyi olmama gerek kalmıyor, çünkü iyiyim. Savaşmama gerek yok, çünkü galibim. Ölmeme lüzum yok, çünkü devam edebilirim. "Seni çok özledim Eflâl." diyor tekrar. Ona sıkıca sarılıp gözlerimi kapıyorum.
Derin bir nefes alıp gözlerimi tekrar açtığımda karanlık her yerimi sarıp ciğerlerime kadar dolarken birkaç saniye boyunca ne olduğunu anlayamıyorum. Sonra aniden güçlü bir yumruk göğsüme inip o tanıdık ağrıyı bana yeniden armağan ediyor. Asım kollarımın arasında değil. Asım gideli öyle çok oldu ki artık ona sarılmanın nasıl bir şey olduğunu bile doğru düzgün hatırlayamıyorum.
Ancak yalancı rüyaların oyununa gelip birkaç saniye her şey düzeldi sanmışken tekrar aynı kuyuya düşmüş olmak beni paramparça ediyor. Yutkunmakta zorlanırken gözlerim doluyor. Hasretle dolup taşıyorum. Özlem boğazıma sarılıyor ama öldürmüyor. Birkaç saniye inanmıştım, geçtiğine, bütün bunların bittiğine inanmıştım. Birkaç saniye iyileşmiştim.
Oysa şimdi tekrar Eflâl'im. Öylesine yarım, öylesine yaralı. Yattığım yerde dönüp anne karnındaki bir bebek gibi kıvrılıyorum. Yaşlar yüzümden akıp yastığımı ıslatırken sessizce yatıp bu ağrının yavaş yavaş uyuşmasını beklemeye başlıyorum. Asım'a sarılamayan kollarımın pes etmesini, ellerimin vazgeçmesini, yüreğimin o hissizliğe kayıp gitmesini bekliyorum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kayıp Şarkı
RomanceASIM KARASOY Arabanın diğer ucunda oturan kız, yağmurun altında benimle o garip bakışmayı paylaşan kızla aynı kişi. Aynı keskin yüz hatları, neredeyse huysuzluk olarak tanımlanabilecek bir ifadeyi süsleyen hafifçe pembeye boyalı kalın dudaklar, bu m...