Yorumlardan ithaf veriyorum ^^
Duruyorum. Durma eylemini öylesine çabasız bir şekilde gerçekleştiriyorum ki bulunduğum yerden bir santim dahi kıpırdayamayacakmışım gibi geliyor. Asım gittiğinde sokağın ortasında duruyorum. Evime geldiğimde öylece duruyorum. Günler geçiyor, bir pencere çiçeği gibi gözlerim yolda duruyorum. Gün geçtikçe soluyorum, soldukça nefes alamıyorum. Kimsenin gelmesini beklemiyorum üstelik, sadece duruyorum.
Ailem, insanlar ve günler geçip gidiyor yanımdan. Asım'ın gelmeyeceğini biliyorum. Bunu biliyor olmak etimi sızlatıyor, ciğerlerimi yakıp geçiyor ama hareket edemiyorum. Bu bilginin ağırlığı öncekilerden daha fazla geliyor. Dağlanmış yaranın aniden patlayarak ortalığı kan revan edişi karşısında şaşkınlıkla donakalmışım gibi hissediyorum.
Ayrıldığımızda ve Asım gittiğinde bütün bu olanlar ruhumu ikiye ayırdı sanmıştım. Bundan daha fazlasını yaşayamaz, daha fazla üzülmek mümkün olamazdı. Oysa şimdi acım öyle bir raddeye varıyor ki hiçbir şey hissedemiyorum. Acımı bile hissedemiyorum, uyuşukluk zihnimin her kıvrımına yayılıyor. Boğazıma sarılıyor, organlarımı işgal ediyor. Uyuşmaktan hareket ettirilemeyen ağrılı bir uzva dönüyorum.
Bir ucundan tutup kendimi içine katamadığım günlerden birinde Mirza'yla oturuyoruz. O okuyormuş gibi yaptığı kitabının ardından bana temkinli bakışlar atıyor daha doğrusu. Ben kardeşimin kazaklarından birini nasıl olduğunu hatırlamadığım bir şekilde aşırıp üstüme geçirmişim, içinde yok olacak gibi duruyorum. Sanki bu örgüler, ilmekler, iplikler aç bir canavara dönüşüp bedenimi yutacakmış gibi geliyor. Bunu diliyorum, kendime bile itiraf edemediğim bir şekilde öylece varlığımı bırakıp gidebilmeyi arzu ediyorum.
Sonunda kardeşimin bakışlarına dayanamayıp kafamı yasladığım koltuğun kolundan kaldırmadan "Asım geldi." diyorum gözlerim hala açık renk halinin üstüne sabitlenmişken. Bakmıyorum ama kitabından aşırdığı gözleriyle kaymış olan gözlüğünü hızlıca ittirerek bana bakıyor, biliyorum. Çattığı kaşları birisi beni sırtımdan yere bastırıyormuş gibi hissetmeme sebep olurken iki büklüm olmamak için son gücümü de kullanmam gerekiyor. "Gelmişti yani." diye sormadığı halde açıklamaya devam ediyorum.
Mirza beklediği anın sonunda gelmiş olduğunun farkında olarak susuyor. Ağzını bir açsa Asım'a ağza alınmaz şeyler söyleyeceğini ikimiz de biliyoruz. Bu yüzden birbirine bastırmaktan rengi kaçmaya başlayan dudaklarıyla bana bakmaya devam ediyor. Başımı hafifçe kaldırıp ona bakıyorum. "Gitme dedim." Ağlayamıyorum, içimin nehirleri kurudu. "Tekrar gitme dedim. Bu sefer söyledim Mirza."
"O ne dedi?" diye soruyor hiçbir renk belli etmeyen serin bir sesle. Bu serinlik bana iyi gelmiyor, üşüdüğümü hissederken büyük kazağıma iyice sarınıyorum. Bunun cevabı bilinen bir soru olduğunun ikimiz de farkında olarak dudak büküyorum.
"Hiçbir şey." O anı tekrar tekrar yaşarken Asım'ın gidişini ölsem bile unutmayacağımı biliyorum. "Sanırım artık benimle konuşmak istemiyor."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kayıp Şarkı
RomanceASIM KARASOY Arabanın diğer ucunda oturan kız, yağmurun altında benimle o garip bakışmayı paylaşan kızla aynı kişi. Aynı keskin yüz hatları, neredeyse huysuzluk olarak tanımlanabilecek bir ifadeyi süsleyen hafifçe pembeye boyalı kalın dudaklar, bu m...