Eflâl'le mutfakta baş başa geçirdiğimiz o sayılı dakikalar göğsümün bütün çatlaklarına dolanarak hemen sonra öleceğini bildiğim zehirli bir sarmaşığın çiçekler açmasına sebep oluyor. İstesem de istemesem de, kabul etsem de etmesem de yıllar sonra böyle karşılıklı durup konuşabiliyor olmanın verdiği ağrılı zevki inkâr edemiyorum.
Yine de bu geçici masala inanmayı arkamı dönüp gitmekten çok daha baştan çıkarıcı buluyor olmalıyım ki o geceden sonra ilk uçakla geri dönmek için parmağımı bile oynatmıyorum. Aksine Emir'in devam eden doğum günü kutlamalarına katılabilmek için Eflâl'in orada olacağını bile bile kalkıp aralarına katılıyorum.
İçeri girer girmez Tarık'la yan yana oturuyor olduğunu görmek Eflâl'in etrafında olmaktan duyduğum hain zevkin bütün vücudumdan çekilip gitmesine sebep oluyor. Tekrar kemikleri boş, ruhu ağır bir adama dönüşüyorum. Yine de yeşil gözleri bana değdiğinde, o tanıdık ifade mimiklerini sıyırıp geçtiğinde kendimi buradan çekip gitmeye ikna edemiyorum. Mevzu bahis Eflâl olunca kendi zihnimle ve ayaklarımla hangi tarafta olduğumu bir türlü seçemediğim, alacalı bir savaşa tutuşuyorum ve her nasıl oluyorsa kendimi hem mağlup hem galip buluyorum.
Karşılarına oturduğumda içimde kaynayan, köpüren, dışarı çıkmak için bütün bedenime eziyet eden bir öfkeyle kavruluyorum. Bu yüzden Tarık'ı hedef alan sözlerimden hemen sonra Eflâl'in suratındaki şaşkınlığı görmek beni tahmin edemeyeceğim kadar zorluyor. Onu oradan çekip almak, kendi yanıma koymak, tutup içime katmak için çıldırıyorum. Bir başka yerde, bir başka adamla; üstelik gözlerimin önünde oturuyor oluşu içimde kör bir bıçağı çevirip duruyor. Bütün dünyadan sakınmak istediğimi, benden sakınan dünyaya bin bir türlü küfürler ediyorum.
Yıllar içinde değişmeyen tek şeyin Eflâl'in inatçı huysuzluğu olduğunu fark edebilmem için Tarık'a gerçekten minnet dolu sözlerle hitap etmesi gerekiyor. Burada bulunan her şeyi kırmak, içimdeki kırığı gösterebilmek için her nesnenin üzerinde bunu uygulamak isteğimle baş edemiyorum.
Tarık'ın ısrarcı soruları beni hedef aldığında ise öfkenin harladığı bir ateşle acımasız sözler dilimden dökülüyor. Nasıl alıştığım, hiçbir eksiklik duymadığım. Yalanlar. Kendimi bile inandıramadığım, inanmadığım halde bir bir tutunduğum gösterişli yalanlar.
Sonra aniden konu beklenmedik bir kavis alıyor, Emir burada kalabilme ihtimalimden bahsediyor. Bu sabah ısrar kıyamet babamla görüştüğümü ondan başka kimse bilmiyor. Yıllar bana iltihaplı yaralarıma hissiz gözlerle bakabilmeyi öğrettiğinden beri acılı geçmişimle yüzleşmekte düşündüğüm kadar zorlanmadığımı fark ediyorum. Babamın burada kalmam için ısrar ettiğini, bana yeni bir iş teklif ettiğini bir tek Emir biliyor. Bunu asla kabul etmeyeceğimi bildiği gibi.
Bu sırada Eflâl gelen bir haberle kalkmak zorunda kalıyor. Gözlerini bana değdirmeden sıradan vedalaşma cümlelerinden birini mırıldanıyor ve mekânı terk ediyor. Arkasından dinmeyen bir ağrıyla kalakalıyorum. Yanında olmak istediğim tek varlığın gidişine göz yummak zorunda kalmak iltihaplı bir yaraya hissiz gözlerle bakmaktan daha zor geliyor. O kadar yanlış, o kadar eksik hissediyorum ki bu çaresizlik karşısında acziyetimde boğuluyorum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kayıp Şarkı
RomanceASIM KARASOY Arabanın diğer ucunda oturan kız, yağmurun altında benimle o garip bakışmayı paylaşan kızla aynı kişi. Aynı keskin yüz hatları, neredeyse huysuzluk olarak tanımlanabilecek bir ifadeyi süsleyen hafifçe pembeye boyalı kalın dudaklar, bu m...