Gözlerimi açıp açmamak arasında arafta kalırken Alp saçımla oynuyordu ve bu hareketi gözlerimi açmamada engel oluyordu. Acaba o olmasa yine şimdiki gibi olabilirmiydim bilemiyorum. Bu kadar çabuk toparlayamazdım biliyorum ama Alp olmasaydı... Düşünmek bile istemiyorum.
Herşeyi Alp ve Eylül ile yapmaya alışmıştım. Onlarla gülmüştüm, onlarla ağlamıştım, onlarla acıyı hissetmiştim ve onlarla yanımdayken mutlu olmuştum. Bir kez daha kaybetme düşüncesi beynimin ücra köşelerini kemirirken ablamın bir lafı geldi aklıma. 8 yaşındayken bisikletten düşüp dizimi yarmıştım. Hemen yanıma koşup beni kaldırdı. Yaramı temizleyip beni sağlık ocağına götürmüştü. Eve kadar da beni sırtında taşımıştı. Gözlerim dolmaya başladığında kapalı tuttuğum için kendime teşekkür ettim.
Beni yatağa bırakıp ayağımın üstüne basmamam gerektiğini söyleyip duruyordu. Sonra yanıma oturup "Düştüğün zaman kalkmayı bileceksin ufaklık." dedi. Suçlu psikolojisine bürünüp ona bakarken "Acıdığı için kalkamadım." dedim ve kafamı önüme eğdim. Çocuktum işte anlamamıştım ne kast etmeye çalıştığını.
"Bana bak mavişim." eliyle çenemi tutup gözlerime baktı. "Herzaman yanında olamayabilirim. Seni her zaman koruyamayadabilirim. O yüzden hep güçlü ol. Düştüğün yerlerden tek başına kalkmayı öğren ve kimseye muhtaç olma." Şimdi anlıyorum abla şimdi seni çok iyi anlıyorum ama dediğin şeyi yapamıyorum. Alp olmasa asla toparlanamazdım.
"Bu koku ne abi yaa." Aras'ın bağırmasıyla düşüncelerimden sıyrılıp gözlerimi açtım. Yağız'ın ayakları Aras'ın neredeyse ağzındaydı. Ayaklarını itince Yağız da sıçrayarak uyandı. "Kaç aydır bu çorapları giyiyorsun oğlum sen? Bu koku nedir çürümüş resmen çoraplar ayağına yapışmış be kardeşim kalıp olmuş artık fosilleşmiş beni çıkart diye yalvarıyor." Aras'ın cümlesiyle Yağız dogrulup "Benim ayağım kokmaz bir kere." dedi omuz silkerek. Ardından ayağını koklamak için kucağına aldı koklayıp geri bıraktı. "Yani kokmazdı." diye ekledi.
Herkes kalktığında elimi yüzümü yıkamak için banyoya ilerledim ama Eylül beni geçip banyo kapısına ilerledi. İçeride de sanırım Elif vardı. Elif'e bağırdım."Elif inşallah bizde yüzümüzü yıkarız seneye." Elif kapıyı açtığında Eylül o çıkmadan içeri girdi. Bana dil çıkartırken ben göz devirmekle meşguldüm. Bora mutfaktan çıkıp "Benim odamdaki banyoyu kullanabilirsin." diyip yukarıyı işaret etti. Eylül'e dil çıkartıp yukarıya koştum. Bora gülümserken Eylül göz deviriyordu.
Odaya çıktığımda ilk dikkatimi çeken masanın üzerine özenle dizilmiş parfümler oldu.
Hepsini teker teker kokladım. Hepsi neredeyse birbiriyle aynı kokulara sahipti. Ama hiç biri beyaz çikolata gibi kokmuyordu. Sanırım o koku Bora'nın kendi kokusuydu ve büyüleyiciydi. Sırf o kokuyu bir daha almak için hiçbir sebeb yokken ona tekrar sarılabilirim.
Parfümlerden birini sıkıp banyoya gittim. Elimi yüzümü yıkayıp aşağı indim. Herkes mutfaktaydı kahvaltıya başladıkları çatal seslerinden anlaşılıyordu. Bora mutfak kapısından çıktığında göz göze geldik "Bende sana bakmaya geliyordum. Bu açlar beklemiyor." dediğinde sol eliyle mutfağı işaret etti. Hafifçe burun kırıştırıp "Ve herşeyi yiyorlar." diye ekledi isyan edercesine. "Bilirim." dedim bende sırıtarak.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Mavi'ye Sürgün
Ficção AdolescenteBu bir siyah beyaz hikayesi değil. Bu bir mavi beyaz hikayesi. Bora. Beyaz. Saf kalbi onu ele geçirdi. Kimse görmesede Mavi bunun her zaman farkında. Kendini 'siyah sanan beyaza' aşık olan bir Mavi... Azra. Mavi. Hayatında ki boşluğu siyah sansada o...