0.5

844 141 30
                                    

bu bölüm beni bekleyen tatlış okuyucularıma ithafen, sizi seviyorum!!

F i v e


Kendi etrafımda döndüm. Hareketleri tekrar ve tekrar ederken bir süre sonra artık başımın döndüğünü, konsantre olamadığım için devam edemeyeceğimi hissettim. Dans ederken ilk defa başıma geliyordu ve Jimin'de bunu fark edince durmam gerektiği konusunda beni uyarmıştı.

Onu dinlememiş olmamın acısını ayağım bandajlı bir şekilde acilde otururken fark etmiştim.

Jimin gereken birkaç evrak işinden sonra yanıma geldiğinde endişeli görünüyordu. "Taehyung'u aradım" dedi. "Arabayla bizi almaya gelecek. Doktor bileğini fazla zorlamaman gerektiğini, bir gün istirahat etmenin senin açından iyi olacağını söyledi."

Jimin'i kafamla onaylarken bileğimi fazla dert ettiğimi söyleyemezdim. Beni bu gece tepeye çıkamayacak olmak üzüyordu ve sızı yüzünden kalkıp işlerimi nasıl halledeceğimi düşünüyordum. Tekerlikli sandalyeyle beni arabaya götürürken Taehyung, Jimin'i kenara doğru itekleyip sandalyeyi devraldı. "Aish, çocuk! Ne kadar ağırsın sen böyle?"

Kafamı kaldırıp yukardan ona bakarken gözleri ileriden yürümeye başlayan Jimin'deydi. Cevap vermedim ve o da umursamadı. Beni arabaya yerleştirdiğinde ve yola koyulduğumuzda yan koltukta oturan Yugyeom yanaklarımı sıkmaya başlamış, "Aman benim kurabiyem bileğini mi incitmiş, sevgi görmeye mi ihtiyacı var." diyerek ses tonunu iyice inceltmişti. Parmaklarını yanaklarımdan çektim ve göz devirdim. "Beni rahat bırak."

Onun beni rahat bırakmayacağını elbette biliyordum. Sadece bana küçük bir bebek gibi davranması bazen sinirlerimi bozuyordu. Araba Hoseok hyungun evinin önünde durduğunda ön koltukta oturan ikiliyi süzdüm. Jimin, arka koltukta oturduğum için kafasını çevirip göz göze gelmemizi sağladı. "Evde yalnız olduğunu biliyoruz ve tek başına kalman sağlıklı değil." dedi. "Bu gece burada yatarsın. Hoseok hyungun sana en iyi şekilde bakacağına eminim."

Onu reddetmek için ağzımı açtığımda Taehyung, "Ya onun evinde kalırsın ya da bizim ev." dedi. Açıkcası onların evinde kalmamak istememin tek nedeni o rahatsız edici koltuktu. Yoksa Bayan Kim çok güzel yemekler yapıyordu. Bu yüzden kafamı salladım ve Yugyeom'un desteğiyle hoplayarak merdivenlerden yukarı tırmanmaya başladım. Çıkışım o kadar da eziyetli olmamıştı. Yugyeom sahip olduğum en baş belası insan olsada ona sırtımı yaslayabileceğimi, güvenebileceğimi biliyordum. Bütün ağırlığımı yüklenmişti ve kolayca üç katı çıkabilmiştik.

İçerideki koltuklardan birine yerleştikten yarım saat sonra Seokjin hyung ve Namjoon hyung içeri girdi. Hoseok hyungun bana moral olması için çağırdığını düşünüyordum ve haksız da sayılmazdı. Namjoon hyung yanıma oturduğunda ve biz konuşmaya başladığımızda kendimi daha iyi hissediyordum. Namjoon hyung ile konuşmak bana her zaman terapi gibi geliyordu. Bugünse ona odaklanamamamın tek nedeni görmek istediğim kişinin daha eve gelmemiş olmasıydı. Her gün akşama kadar dışarıda ne yapıyordu? Saat neredeyse dokuzdu ve hepimizin toplandığını bilmiyor muydu? Peki ben neden bunu düşünüp duruyordum? Parmaklarımla kafatasımı ovdum. Başım ağrımıştı.

"Jungkook" dedi telefonunu benim de görebilmem için çevirerek. "Bunları geçen ay Paris'te çekmiştim." Çektiği fotoğraflara bakarak gülümsedim. "Hyung çok güzel."

"Fotoğrafları dün teslim edebildim. Beş gün içerisinde basabileceklerini söylediler. Senin için klasör hazırlamıştım. Getireceğimden emin olabilirsin."

Kollarımı Namjoon hyunga dolayıp tekrar teşekkür ederken gülümseyerek sırtımı sıvazladı.

"Herkese merhaba!" Namjoon hyungdan kollarımı çekip tekrar koltuğa yaslandım. Yüzünde kocaman bir gülümseme vardı yine de yorgun olduğunu gözlerine baktığımda görüyordum. Onun da gözleri benim ve salon arasında mekik dokuyordu. Üzerinde aynı benim gibi siyah bir hoodie vardı ve yırtık siyah kot pantolon giyiniyordu. Neden ikimiz de çift kıyafetleri giyinmiş gibi görünüyorduk? Belki de sadece ben böyle düşünüyordum. Onu beğendiğim için.

Min Yoongi'yi beğenme düşüncesi çok farklı, bunu kabullenmem ise daha da farklıydı. Ondan etkileniyordum. Gülüşü, davranışları, konuşmaları...

Uzun zaman sonra ilk defa birini düşünüyordum. Yine de bunu kabul ederken yıldızıma haksızlık yaptığımı da biliyordum. Bir yola girmiştim ve daha yıldızımı tanımadan başka birinden etkilenmiştim. Kendime bir dur demem gerekiyordu. Hayatımda yapabileceğim en büyük hataya adım atarken kendimi suçlu hissetmem gerekirdi. En azından farkında olup ayağımı geriye çekmem. Bense bilerek ve isteyerek ona doğru adımlıyordum.

Min Yoongi'de bana doğru geliyordu. Önümde dizlerinin üzerine çöküp minik parmaklarıyla bileğimi tuttuğunda alt dudağımı dişlerimin arasına aldım. Canımın acısından çok bende bıraktığı etkiler her görüşmemizde çoğalıyordu. Üzerimde baskınlık kuruyordu. "Bileğini nasıl incittin?"

İlk günkü soğuk davranışları en son konuşmamızın etkisiyle ortadan kaybolmuş gibiydi ve o oldukça sıcaktı. Sıcaklığı beni cezbediyordu. Bana biraz daha dokunursa eriyip gidecektim. Bu yüzden bileğimi ellerinin arasından çektim ve "Dans ederken oldu" diyerek açıkladım. "Canım acıyor."

Yanlış anlamasını istemiyordum ve bu düşünce ondan çok beni kırıyordu. Minik bedeninde taşıdığı kalbini kırabilecek olma düşüncesi beni mahvediyordu. "Doktor dinlenmesi gerektiğini söyledi, hyung." dedi Jimin. O konuşmaya başlamasaydı odadaki varlıklarını fark etmeyecektim bile. Min Yoongi'nin dokunuşlarıyla darmaduman olmuştum ve sadece bileğimle temas etmişti. Sargılı bileğime dokunduğunda bile dağılıyorsam gerçekten bana dokunduğun-

"Jungkook iyi misin?" Yoongi hyung minik ellerini gözümün önünde sallarken dudaklarımı dişledim ve kafamı aşağı yukarı sallamaya başladım. Yüzüne daha fazla bakabileceğimi düşünmüyordum. Biraz önceki düşüncelerim beni utandırmaya başlamıştı. Kızarmamı engelleyemezken Jimin sol tarafımda boş olan yere oturmuş kolunu omzuma atarak beni kendisine çekmişti. "Ee Jungkook anlat bakalım."

Kafamı omzuna iyice bastırırken dudaklarım ördek gibi öne çıkmaya başlamış, gözlerim kısılmıştı. Min Yoongi hemen önümde diz çöktüğü için onu çok hafif görebiliyordum ve kaşlarının ortası çatık görünüyordu. Konuşmayı beceremediğimi fark eden Jimin, beni bırakmadan baskıyı hafifletince derin bir nefes aldım. "Neyi anlatmalıyım hyung?"

"Sevgilini tabi ki. Yugyeom bize bir sevgilin olduğunu söyledi. Ama ne adı var ortada ne de kendisi?"

Pekâlâ, bunu tamamen unutmuştum. Ortada sevgilimin olmadığını bilen tek kişi Yoongi hyungdu ve ben ne diyeceğimi bilememiştim. Eğer 'evet var' dersem yalancı olduğumu düşünebilirdi. Öteki yandan 'hayır yok' dersem de Yugyeom neden herkese yalan söylediğimi soracaktı. Yoongi hyung tekrar bir yalancı olduğumu düşünecekti. Gerçi ona başıma gelen bütün olayları söylemiştim. Beni anladığını düşünüyordum.

"Çocuğu rahat bırak Jimin" dedi Yoongi hyung ayağa kalkarken. "Anlatmak istediği zaman anlatır."

Jimin omzumdaki elini çekti. Bozulmuş gibiydi. Yoongi ayağa kalktığında, "Nereye hyung?" diye sordu.

"Tuvalete" dedi sinirlendiğini belli eden ses tonuyla. "Gelecek misin?"

Huysuz ihtiyar.

aslında burada bitirmeyecektim fakat uzun zamandır bölüm atmıyorum ve artık atmam gerekiyordu

bu sıralar asırı mutluyum lütfen sal beni mutluluk geri gel depresyonum yoksa bölüm yazamıyorum

gitmeden önce galaksiyi süsleyen en parlak yıldızın gifini bırakıyorum

gitmeden önce galaksiyi süsleyen en parlak yıldızın gifini bırakıyorum✨

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
galaxy Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin