hazır yazmışken atmak istedim bu bölüm sizler için .-.
N i n e
•
Sıradan bir hafta sonu geçiriyordum. Kapım çalınıp zorla dışarı çıkarılıncaya dek. Sınav zamanı yaklaşıyordu ve ailem kafa dağıtıp, biraz sosyalleşmem taraftıydı çünkü, günlerdir masa başında sabahlıyordum ve bu tempo göz altlarımı morartmaya yetmişti.
Yugyeom havalar düzelmeye başlayınca klasik deri ceketlerine geçmişti ve ben kot ceketimin ceplerine ellerimi sokmuş adımlarına ayak uyduruyordum. "İşte böyle" dedi ben onu dinliyormuş izlenimi verirken. "Senin için sorun olmamasına sevindim."
Sorun olacağını bildiğim bir konudan bahsediyor olmalıydı. Bu yüzden onu dinlemediğimi belli ettim. "Sorun ne için olacak ki?"
Gözlerini devirdi ve kolunu kolumdan geçirdi. "Ben sana ne anlatıyorum sabahtan beri? Min Ah'dan hoşlanıyorum, bana boş değil gibi diyorum ya." Boş da kalan eliyle kafama vurdu. "Of! Hiç dinlemiyorsun beni kırılıyorum."
Elimle kafama vurduğu yeri okşadım. "Sana o kızdan uzak dur dedikçe tam tersini yapıyorsun."
"Kurabiyem gönlümün sahibi sensin ama azıcık eğlenmeyeyim mi?" Dudaklarını büzüp kafasını kafama yaklaştırırken onu ittim. "Siktir git, ne yapmak istiyorsan onu yap."
"Sinirlendin mi sen bana? Aman da aman sinirlenebiliyor muydun sen?"
"Yugyeom çocuk olan sensin." dedim fakat sesim küçük bir çocuğun sesi gibi çıkmıştı. Bu halime güldü ve heyecanlı bir sesle "Geldik!" diye bağırdı. Kimliklerimizi göstermemize gerek kalmadığı ve beni gürültülü bir ortama sokmadığı için seviniyordum. Gençlerin takıldığı sıradan bir kafeye gelmiştik. İçmek için sadece barlarda bulunmamıza gerek yoktu ve ben bunu Yugyeom'a anlatamıyordum. Anlaşılan toplanacağımız tayfa da benim gibi düşünüyordu. "Pekâlâ, onlarla daha önce hiç tanışmadın ama anlaşabileceğini düşünüyorum. Yoksa seni getirmezdim tamam mı?"
Kafamı olumlu manada salladım ve ardından omuz silktim. Sırıtıp beni arkadaşlarının yanına doğru çekiştirirken masadaki üç çocuk bir anda ayaklandı. "Arkadaşım fındıklı kurabiye ve bunlar da Mark hyung, Jackson hyung ve Bambam."
Gözlerimi devirdim. El sıkışma ve oturma faslından sonra "Jeon Jungkook." dedim. Adımın fındıklı kurabiye olarak anılmasını istememiştim. Bambam "Seni sürekli duyuyorduk." dediğinde gözlerimi Yugyeom'a çevirdim. Beni herkese anlatıyor olması sorun değildi fakat kim bilir nasıl anlatıyordu. Mark hyung, "Evet açıkcası Hoseok'u etkileyebilecek insan sayısı bir tane diye düşünüyordum. Meğer ikinci de varmış." dedi. Bu da düşüncelerimi kanıtlar nitelikteydi işte.
"Hoseok hyung ile beraber değiliz." dedim tane tane. Kendi aralarında güldüler ve "Evet biliyoruz." dediler ama bana yine de inanan olduğunu sanmıyordum. Hoseok hyung benden hoşlansa o gün Yoongi ile bir araya gelmemizi neden istesindi ki? Ya da hoşlandığı kişi Yoongi olsa ben yanlarından kalktıktan sonra onu neden bana yönlendirsin?
Ve ben yine onu düşünüyordum işte. Kapılarımı kapattıkça kendimi onlardan soyutladıkça onlar ısıtıp ısıtıp önüme koyuyorlardı.
"Pekâlâ!" dedi Jackson hyung. "Oyun oynamaya ne dersiniz? Jungkook'u daha yakından tanımak isterim."
Millet de takmıştı beni yakından tanımaya. Adımı biliyorlardı işte bu yetmiyor muydu? İstemiyordum kimseyi yakından tanımak falan. Bambam, "Birbirimiz hakkında tahmin de bulunalım." dedi. "Doğru tahmin de bulunanlar içmesin, bulunamayanlar da içsin."
Kaşlarımı çatıp Yugyeom'a döndüm. Anlamamıştım oyunu. "Birazdan anlarsın." dedi dudaklarını oynatarak. Mark hyung, "Ben başlıyorum." dedi ve sek bardaklara içki doldurdu. "Jackson kesin gölde çıplak yüzmüştür." dedi.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
galaxy
Fiksi Penggemar[tamamlandı] Jeon Jungkook her gün bir bardak çay alır ve galaksiyi birlikte keşfedebileceği birini beklerdi. s | 18'