Six•
Hava esiyordu. Üzerimde kalın kırmızı kareli bir battaniye vardı. Ayaklarımı uzatmıştım ve uzun bacaklarımın yarısını kapatmıştı. Elimde beyaz bir kupa vardı ve sıcak bitki çayı içiyordum. Yalnız kalmak, yıldızları izlemek istemiştim ve Hoseok hyung bana yardımcı olmuştu. Jimin'in söylediği gibi bana güzel bakıyordu. Ondan çekinmemi gerektirecek bir şey olmasa da bana yaklaştığında ya da benim için bir şeyler yaptığında utanıyordum.
"Yoongi, saçmalıyorsun." Hoseok hyungun sesi yükseldiğinde kafamı yanımda bulunan kapıdan içeri soktum. Salon balkonunda oturuyordum ve ışıklar kapalıydı. Sadece mutfaktan sızan sarı loş ışığı ve Hoseok hyungun gölgesi görünüyordu. Yoongi hyung daha sessiz konuştuğu için onu duyamıyordum. "Kalmanı istiyorum. Bak biz çok eski arkadaşız."
Sesleri tekrar kesildiğinde nefesimi dışarı üfledim ve kapıyı kapatıp tekrar bakışlarımı gökyüzüne çevirdim. Annemi özlemiştim. Onunla telefonda konuşsamda kollarına ihtiyacım olduğunu hissediyordum. Sadece sesi yetmiyordu.
Açık havada bunalmıştım ve sanki etrafımdaki her şey üzerime çekiliyordu. Sol elimi saçlarımdan geçirip geriye atarken sesini duydum. "Selam."
Min Yoongi benim gibi yere çömelip geniş kareli battaniyenin içerisine girerken izin istememişti bile. Sanki rahatsız olmayacağımın ve onu kabul edeceğimin farkında gibiydi. "Selam hyung."
Sesim onun aksine daha kısıktı. Yanıma Hoseok hyungun gelmesini beklerdim ama onun gelmesi beni şaşırtmıştı. "Jungkook hiç arkadaşını kandırdın mı?"
Güzel yüzü ay ışığı altında parlarken yutkundum. Gözleri beni bulmasada yüzünü bana bahşetmiş gibiydi. "Hayır. Sen kandırdın mı?"
Havaya kalkmış olan kaşları yavaşça çatılırken dili dışarıya çıktı ve yavaşça dudaklarının üzerinde gezindi. "Galiba" dedi. "Galiba kandırdım."
Normalde de yüksek sesli konuşan biri olmasada şimdi sesi daha kısıktı. Anlaşılması zordu. Canı çok mu yanıyordu acaba? Gözlerini yıldızlardan çekip bana çevirdiğinde kendimi çölün ortasında kalmış gibi hissettim. Kan akışım hızlandı, dudaklarım aralandı ve kupkuru kesildi. Yutkunamadım. O farkında mıydı bilmiyorum fakat ben kendimdeki değişimleri fark ettikçe içten içe daha da yanıyordum. "Jungkook, kendine bile itiraf etmekte zorlandığın bir şeyi başkasına söylemesen, inkar etsen, ne kadar daha kaçabilirsin?"
Dudaklarım kıpırdadı fakat cevap veremedim. Gözlerimi kucağımda birleştirdiğim ellerime çevirdim. Yutkundum. "Bilmiyorum, hyung." dedim. Sesimi zorla bulmuştum ve o sabırla benim konuşmamı beklemişti.
"Seni daha iyi anlıyorum." dedi. Kaşlarımı çatıp ona dönerken tekrar yıldızlara bakıyordu. "Gökyüzü güzel ve insanı dinlendiriyor."
Ay ışığı altında parlayan yüzüne bakarken yanaklarında ve burnun ucunda ki parıldamalara baktım. Yıldızlar onun güzelliğine dayanamayıp birer buse kondurmuş gibilerdi.
Gözlerim yavaşça dudak kıvrımlarına gitti ve o bunu hissetmiş gibi yavaşça gülümsedi. "Hoseok hyungu mu kast ediyorsun?" diye sorarken buldum kendimi. Biraz daha konuşmasaydım yanlış tercihler ve kötü sonuçlar elde edeceğim işlere kalkışacaktım. Kafasını salladı ama cevap vermedi.
Dudakları eski haline dönmüştü ve ben de Min Yoongi'nin dudak kenarına duyduğum ilginin nedenini sorgulayarak önüme dönmüştüm. Kendimi her geçen gün daha da hastalıklı gibi hissediyordum. Gülüşü, gözleri, çilleri ve şimdi de dudak kenarı. Kendime sağlam bir tokat atmam ya da bunu Yugyeom'dan istemem gerekiyordu. Ki bunu zevkle yapacağından emindim.
"Hoseok, burada kalmamı istiyor." dedi. Yavaşça aşağı doğru kaymış kafasını sağ omzuma yaslamıştı. Saçlarının kokusunu soludukça onun hakkında oluşturduğum listeme bir madde daha ekliyordum. "Burada kalmak istemiyorum."
"İstediğin yerde kal, hyung." dedim. Kurduğum cümleyle gözlerim irileşirken neden bu kadar aptalca konuşuyordum anlamıyordum. Verdiğim en berbat tavsiye bu olmalıydı. Geçen akşam benimle o kadar ilgilendikten sonra ben gerçekten bunu söylediğime inanamıyordum. Düşündüğüm şeylerin aksine o hafifçe güldü ve "Başka kalacak yerim yok" dedi. "Buraya düşündüğümden daha erken geldim."
"O zaman vakit gelene kadar kal."
"Gideceğim" dedi. "Buradaki son günüm bile olabilir. Geri dönmem gerekiyordu zaten."
Beynimin içerisinde kendi sesim yankılanırken, korktum. Onun gitmesini istemiyordum. "Benim evimde kal hyung. Gitmek zorunda mısın?"
"Geri geleceğim sonuçta Jungkook. Temelli gitmiyorum, sadece erken gelmiştim. Kısa bir ziyaret gibi düşün bunu."
"Gitmeni istemiyorum." dedim. Kollarından birini bana dolarken onun kollarından cesaret aldım ve bende kolumu onun ince beline sardım. Minicikti. Onu o kadar kolay kollarımın arasına almıştım ki sanki hep yeri burasıymış gibi hissettirmişti. "Kimse gitmemi istemiyor." dedi. "Ben vazgeçilmezim, mükemmelim."
Söyledikleriyle güldüm ve "Hyung sen çok özelsin." dedim.
•
hop hop yoongi ve twerk queen jeongguk yazmak istiyorum..ama daha var
biraz yavaş ilerliyorum, ders konularım çok birikmiş konuları toparlayamadım gitti
ikisinin birlikte olduğu bölümleri çok seviyorum göz yaşlarım pıt pıt akıyo umarım sizde seviyorsunuzdur
sonra ki bölüm de görüşürüz, öpüyorum
ŞİMDİ OKUDUĞUN
galaxy
Hayran Kurgu[tamamlandı] Jeon Jungkook her gün bir bardak çay alır ve galaksiyi birlikte keşfedebileceği birini beklerdi. s | 18'