♫Günün şarkısı; Reyhani
§Bölüm. 3
Hayatımdaki en zor yolculuğun Ankara'dan, doğduğum, büyüdüğüm, lakin hiç sevmediğim bu şehre gelirken olduğunu sanmıştım. Yanılmıştım, ya da hayatımın en zor ikinci yolculuğu buydu. Hangisi daha kötüydü? Nefret ettiğim bu çukura dönmem mi yoksa yüzünü dahi görmediğim bir adamla evlenmem mi? Bilmiyordum. Zihnimdeki soruların bir sayısı yoktu. Hangi birini düşünmem gerekiyordu ki? Kardeşimin geleceğini mi, babam olacak o şerefsizin bir sonraki hamlesini mi, annemin tek bir gurur kırıntısı taşımayan sevdasını mı, karnındaki kardeşimi mi, yoksa evleneceğim adamı mı?
Ağlamak istiyordum. Bir yandan da bir silah alıp herkes'i, en sonunda kendimi vurmak. Sanırım bu sadece masallarda ya da kötü senaryolu filmlerde olurdu. Kendime gelmem lazımdı. Ben bu değildim. Ben akıllı bir kadındım, güçlüydüm. Oturup ta ölmeyi dilememeliydim, ölümü düşünmemeliydim hatta. Benim şu anki stratejim beni bu çukurdan çekip çıkarmalıydı, beni bu çukura gömmeli değildi.
Yutkundum ve etrafıma bakındım. Herkes Karasu konağının bahçesindeydi. Düğüne burada devam edecektik. Aslında berdel sayılırdı bu, düğünün olması gerekmiyordu. Yani ben böyle düşünüyordum, dahası böyle biliyordum, fakat Hamit Karasu canı oğlunun zurnalı davullu düğününü görmek istemişti.
Aslında bizim bahçede de davullu zurnalı baba evinden gidişimi belli eden eğlence olmalıydı ama ben bunu reddetmiştim. Ben o evden elimi kolumu sallayarak çıkmak daha cazipti benim için. Orası benim baba evim değildi, bana göre. Nedendir bilinmez, Hamit beyler de razı olmuştu. Sanırsam Hamit bey de babam olacak o şerefsizin nasıl biri olduğunu kavramış ve bana hak vermişti.
Düşüncelerimden sıyrılıp kafamı kaldırdım. Ağlamayacaktım. Bugün, bu düğüne davetli olan herkes'in özellikle de babamın gözünün önünde çok mutlu gözükecektim. Bunun iki sebebi vardı. Birincisi, babama artık daha da güçlü olduğumu ve onu mahvedecek kapasiteye sahip olduğumu göstermekti. Diğeri ise Gülümser Karasu ile ilgiliydi.
Ona çok kaba davranmıştım, fakat o, hep bana iyi davranmıştı. Benimle sohpet etmeye çalışmıştı. En azından beni tanımaya çalışmıştı. Dinlemişti. Bence bugün mutlu olmayı en çok o hak ediyordu. İyi bir insan olduğu için. Annem gibi olmadığı için. Güçlü bir karaktere sahip olduğu için. Elalem ne der? diye düşünmediği için. Gerçekten benim ne istediğimi sorduğu için.
Keşanlı atın tipini çektiğinde, at durdu. Atın yan tarafında sıra ile dizili birkaç erkek vardı. Bazıları esmer, bazıları kumral, bazıları ise sarışın. Hamit bey ve Gülümser hanım tam karşıda durmuştu. Hemen yanlarında Nazlı ve Su duruyordu. Nazlı'nın yanında bir adam daha vardı. Sarışın ve mavi gözlüydü. Galiba, bu ortanca oğulları, yani müstakbel eşimin(!) kardeşiydi.
Yan taraftaki adamlara baktım. Bunlardan birinin benim kocam olma ihtimali var mıydı? derken Keşanlı elini bana uzatıp, "Yardım edeyim, yenge?" dedi.
Şal yüzünden yüzüme oturan ifadeyi göremediği için sadece derin bir nefes almakla yetindim ve atın iplerine doğru uzandım. Keşanlı durdu. Tuttuğu nefesi verdi ve nazikçe atın iplerini bana uzattı.
İpleri sıkıca kavrayıp bindiğim gibi attan inmek için harekete geçecekken, "Yardım edeyim." dedi birileri.
Kafamı usulca soluma çevirdiğimde elini bana uzatan birilerini gördüm. Sarışın, kemikli bir surata ve koyu mavi gözlere sahip bir adam duruyordu karşımda. Galiba büyük çocuk bu adamdı, yani benim kocam.
Yüzünde anlamsız olduğunu düşündüğüm bir tebessüm vardı. Neden gülümsüyordu ki? Beni tanımıyordu bile. Benimle evlendiği için mutlu olması çok saçmaydı. Belki o da senin yaptığını yapıyordur, Bahar? Belki o da ailesi için mutlu görünmeye çalışıyordur?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Mavi Umutlar
FanfictionYirmi beş yaşındaki Bahar, günün birinde manevi ailesinin ölümü ile sarsılır. Biolojik annesinden aldığı bir mektupla rüya gibi devam eden hayatı adeta bir kabusa dönüşür. Yıllar önce manevi ailesi ile giden Bahar, yıllar sonra yeniden biolojik aile...