♫Günün şarkısı; Müslüm Gürses- Seni yazdım
Bölüm. 13
Siyah beremi aldım ve çekmeceyi kapattım. Yeni bir güne başlamıştık. Kahvaltıdan sonra Yavuz beni Eylem ile buluşacağımız restorana bırakacaktı. Eylem ile gece mesajlaşmıştım. Okula geçmeden önce buluşacaktık ve sonra birlikte okula geçecektik. Selma konusunu ona danışmak istiyordum. Çünkü biliyordum, tanımıştım onu. Bana mağdur bir kadına yardımcı olmamda yardım edecek bir insandı o.
Belki de onunla yakınlaşmak için erkendi, fakat beni anlayacak olan yegane insan oymuş gibi hissediyordum. Selma mevzusunu düşünüp durmuştum bütün gece boyunca. Ona yardım etmeyi çok istiyordum. Üzülmüştüm ona. Derya'nın yaptığı nankörlüğü hazmedemiyordum bile. Onun da hakkından bir şekilde gelecektim elbet, fakat önce Selma ile ilgilenmeliydim.
Mutluydum aslında bu sabah, diğer sabahlara göre. Selma olayı başımı ağrıtmadan çözülmüştü. Beni en içten anlayacağını düşündüğüm bir arkadaş kazanmıştım. Gönül rahatlığı ile anne diyeceğim bir kadınla aynı evi paylaşıyordum ve kocam olacak adam diğer adamlar gibi değildi. Şanslıydım ya da seçilmiş bir bireydim. Elimdeki imkanlarla nice kadını kurtarabileceğim gibi, nice çocuğu da okutabilirdim. Ben, bunu başarabilirdim...
Yavuz banyodan çıktığında aklımdaki düşüncelerden çabucacık kurtuldum. Derin bir nefes aldım ve gülümsedim. Siyah balıkçı kazağı gözlerini ön plana çıkarmıştı. Gözleri kesinlikle çok güzeldi. Gözleri yüzündeki en dikkat çekici noktaydı. Koyu kıyafetler tercih ettiğinde daha koyu ve parlak gözüküyordu. Mavinin bambaşka tonu gibiydi gözleri. Belki bir ismi yoktu mavinin bu tonunun, ama ben bir isim düşünmüştüm bile onun mavisine. Bu mavi, Yavuz mavisiydi...
"Ne oldu?" dedi, küçük bir tebessüm eşliğinde bana doğru ilerlerken. "Neden öyle bakıyorsun bana?"
Kendime geldiğimde panikledim ama taviz vermemek adına omuzlarımı kaldırıp indirdim ve, "Dalmışım..." dedim.
"Neye?" dedi tek kaşını kaldırarak.
"Öylesine işte, Yavuz. Neye olacak ki başka?" dememe rağmen kızarmıştım.
"Bilmem." deyip karşıma dikildi.
"Ne ima ediyorsun?" diye fısıldadım ürkek bir şekilde.
"Bir şey var bu sabah sende..." diye fısıldadı ve elini gözümün önüne düşen saç tutamıma doğru uzattı.
"Ne demek istiyorsun?"
"Mutlu gözüküyorsun..." diye fısıldadı ve yüzünü yüzüme yaklaştırdı. "Gözlerinin içi gülüyor."
O, saç tutamını kulağımının arkasına sıkıştırırken ben aval-aval suratına bakıyordum. Cidden gözlerimin içi gülüyor muydu? Elini yavaşça saçlarıma koydu ve yavaşça okşadı. Gözlerinin içine baktım bu sefer. Mavi... Nasıl bu kadar mavi olabiliyordu gözleri? Okyanus gibi, deniz gibi, gökyüzü gibi...
"Mutluyum sanırım..." diye fısıldadım.
"Mutlu olmanı her şeyden çok istiyorum..." diyerek elini yanağıma bastırıp hafifçe okşadı. "Eylem ile iyi anlaştın galiba."
"Hıhım," diyerek geriye doğru bir adım attım. "Bu sabah Eylem ile buluşacağız. Kahvaltı yapacağız birlikte. Ordan geçeceğiz okula."
"Haberim yoktu..." dedi gülümsemesi solarken. Ona söylemediğim için üzülmezdi herhalde değil mi?
"Evet." Gözlerimi kaçırdım. "Dün akşam konuştuk, aniden gelişti."
"Dün bir, bugün iki..." dedi hemen. "Yeni tanıştınız sonuçta."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Mavi Umutlar
Fiksi PenggemarYirmi beş yaşındaki Bahar, günün birinde manevi ailesinin ölümü ile sarsılır. Biolojik annesinden aldığı bir mektupla rüya gibi devam eden hayatı adeta bir kabusa dönüşür. Yıllar önce manevi ailesi ile giden Bahar, yıllar sonra yeniden biolojik aile...