☆Yıldızlar'1

5.5K 499 166
                                    

🍁🍁🍁

Gözler kalbin aynasıdır. Bu sözü ilk gördüğünüzde aklınızdan geçenleri düşünün. Acaba bu sözü söyleyen kişi ne kast etmek istemiştir? Belki,

"Gözlerin güzel görüyorsa yahut güzel gözlere sahipsen tertemiz bir kalbe sahipsin." demek istemiştir. Belki de bu sözü söyleyen kişi dünyadaki en güzel gözlere sahip birisidir. Kim bilir? Tek bildiğimiz, ya da tahmin edebildiğimiz; bu sözü asla görme engelli birisinin dememiş olmasıydı. Çünkü bir köre söylenebilecek en ağır söz, bu sözdü.

Görme engelli bir babanın, sol kolu kalp rahatsızlığından dolayı arada bir uyuşan bir annenin ilk çocuğuydu Abay. Tıpkı adı gibi hayatı da oldukça garipliklerle doluydu. Sırf dedesi albay olarak şehitlik mertebesine ulaştığı için babası tarafından adının Abay koyulması gibi. Garipti. Fakat seviyordu ismini, hayatını, babasını, annesini. Hiç görmediği fakat sürekli kahramanlık hikayelerini işittiği albay Muzaffer dedesini. Seviyordu.

Doğup büyüdüğü şehirde bulunan Ege Üniversitesinde, makine mühendisliği okuyordu. Al işte! Bir gariplik daha. Bir kızın mühendislik okuması değildi garip olan. Sadece Abay'ı tanıdıkça ne demek istediğimi o zaman anlamış olacaksınız. Okulunu seviyordu fakat bölümü pek sevmiyordu. Sevebileceğini düşündüğü için yazmıştı bu bölümü. Makine yağları, iki dişlinin birbirleri ile düzgün bir şekilde çalışabilmesi için gerekli satırlarca matematiksel hesapla uğraşmaktan sıkıldığı için kendisini okulun dans kulübüne yazdırdı.

Tamam. 1.90 boyunda, geniş omuzları ile atletik yapılı, sarı ipek saçlı, mavi gözlü Edis'in dans kulübünün başkanı olmasının da biraz katkısı olduğu söylenebilir. Fakat Abay'ın bu kulübe yazılmasın asıl nedeni; derslerden sıkıldığı için ve dansa duyduğu ilgiydi. Aynı bölümde okuduğu, çocukluk arkadaşı olan Ada ile beraber gidiyordu dans kulübüne. Edis, Ada ve Abay, ilkokulu da aynı yerde okuyan çocukluk arkadaşıydı.

Sıkıcı olduğu kadar zor olan bir dersin sonuna geliyordu Abay ve Ada. Sonunda hoca, "Bugünlük bu kadar yeter." dediği vakit bu sıkıcı dersten kurtulmuş oldular. Ada, hemen yanında oturan Abay'ı kolundan dürttü.

"Hadi, unuttun mu? Bugün dans kulübünde dersimiz var."

Abay, yorgun bir ses tonu ile cevap verdi,

"Allah'ın belası ders bütün enerjimi söküp aldı. Dersin isminde hayır yok ki; Termodinamik diye ders mi olur!?" diye söylenerek kırmızı kapaklı defterini çantasına koydu.

Ada gülümsemeyle karşılık verdi ve beraber kapıya doğru yürümeye başladılar. Abay söylenmeye devam ediyordu.

"J.K Rowling, Harry Potter'i yazarken 'Ruh emicileri' herhalde bu dersten ilham almış olabilir."

"Amma da abarttın. Hadi bırak söylenmeyi de danstan sonra ne yapacağız? Gidelim mi bir yerlere?"

Abay bu soru sonrasında birkaç saniye düşündü. En yakın arkadaşı olan Ada, bilmiyordu fakat Abay'ın bir işe ihtiyacı vardı.

"Yok, benim eve gitmem lazım. Birkaç işim var." diyerek geçiştirdi.

Eve değil, bir iş aramaya gidecekti. Ailesinin maddi durumu pek iyi değildi Abay'ın. Babası görme engelli olduğu için çalışamıyor, evi geçindirmek ise 19 yaşındaki genç delikanlıya, Abay'ın erkek kardeşi Sinan'a kalıyordu. Bir fabrikada çalışan Sinan, fabrikada geçirdiği bir kaza sonucu sol elinin dört parmağını kırana kadar ailesini geçindirmekten hiç de şikayetçi değildi. Fakat neredeyse tamamen işlevsiz bir el ile işine devam edemezdi. En azından 2-3 ay.

Kardeşinin parmaklarını kırması ile artık ailenin mesuliyeti Abay'a kalmış gibi gözüküyordu. Kardeşinin kenarda birikmiş parası vardı, zor günler için, ayrıca babasının aldığı 'çalışamaz' raporu sayesinde devletten aldığı üç kuruş para da vardı. Fakat bu çekirdek aileyi bu para ile geçindirmek oldukça güçtü. Abay, belki de hayatının en zor kararlarından birini vermek mecburiyetinde idi. Okulu bir süreliğine bırakıp bir iş bulmalıydı. En azından kardeşi iyileşene kadar...

Abay, dans kulübüne gitmekten bir anda vazgeçip,

"Ada, cidden benim gitmem lazım. Sanırım bugünkü dersi ekmek zorundayım." dedi.

Ada, biraz şaşırmıştı. Çünkü Abay'ın dansı ne kadar sevdiğini, bu dersi asla asmayacağını da biliyordu. Fakat bu kadar sevdiği bir dersi astığına göre gerçekten önemli bir işi olduğunu tahmin edebilen Ada, ısrar etmeyip,

"Tamam canım. Sonra görüşürüz." diyerek yollarını ayırdılar.

...

Abay, sokak sokak geziyor, dükkanların camlarını kontrol ediyordu. Bir iş ilanı arıyordu. Bir garson, bir bulaşıkçı... Belki de bir satış danışmanı. Fakat yoktu. Kriz ile boğuşmakta olan bir ülkede aranacak en son şeydi iş. Bütün işverenler kapılarına dayanan krizden en az zararla kurtulabilmek için deneyimsiz işçilerini işten çıkarıyorlardı. Bu durumda kim Abay'ı işe alacaktı ki. Bu durumun farkındaydı Abay fakat elden ne gelirdi ki.

Bir saatten fazladır cadde cadde, sokak sokak gezmesine rağmen bir iş bulamamış, hafif üzgün bir şekilde evinin yolunu tutmuştu. Evin eskimiş, duvara sanki zorla tutturulmuş hissini veren kapıyı aralayıp içeri girdi. Salonun kapısını hafifçe aralayıp içeriye baktı. Annesi, yer minderlerinde, babası ise televizyonun tam karşısına konulmuş tek kişilik koltuğunda uyumaktaydı.

"Bu saatte ne uykusu." diye hafifçe söylenerek kapıyı çekti. Kardeşinin odasına yönelip kapıyı iki kez tıklattı. İçeriden ses gelmedi. Abay, kapıyı araladığında kardeşinin de uyuduğunu fark etti. Fakat açılan kapının gıcırtısı ile uyanan Sinan, yatağında doğrulup ablasına baktı.

"Abla?" dedi.

"Ne bu haliniz ya? Herkes bir köşeye geçip bayılmış." dedi sırtındaki çantasını kenara bırakarak.

"İçeridekiler, onlarda mı uyuyor?"

"Evet." dedi kardeşinin yatağının kenarına oturarak.

Sinan, ablasının yüzündeki kederi fark etti.

"Ne oldu? Ayrıca senin dans dersin yok muydu bugün?" dedi. Uykusu tamamen geçmiş gibiydi.

"Sinan, sana bir şey söyleyeceğim fakat annemlere filan söylemeyeceksin, tamam mı?" dedi.

Sinan, meraklanmıştı.

"Söyle."

"Söz ver."

"Ya söyle!"

"Ben okulu bırakacağım. En azından sen iyileşene kadar. Hatta iyileşsen de çalışacağım. Bütün yük senin omuzlarına binmesi pek adil değil."

Sinan, üzerindeki battaniyeyi bir kenara bırakıp ablasının yanına oturdu. O koyu siyah gözlerini ablasının gözlerine yerleştirip,

"Öyle bir hata yapmayacaksın. Sen oku, ben para kazanırım. Merak etme sen."

Abay, kardeşinin başından öpüp,

"Sen de yaşa lan hayatı. Sen çocuk değil misin, senin de eğlenmeye hakkın yok mu? Neden ben okuyorum da sen çalışıyorsun. Olmaz öyle şey. Ben de çalışacağım."

"Beni boş ver abla. Sen okulunu bitir de ondan sonrasına bakarız."

Abay, kardeşine sarılıp,

"Söz veriyorum bir gün bu zor günler geride kalacak. Söz veriyorum." dedi.

1. BÖLÜM SONU

#Arkadaşlar, bu bölüm burada bitsin. Umarım sıkılmadan okumuşsunuzdur. Bu hikaye ilk aklıma geldiğinde hemen kalkıp bir yerlere not ettim. Çünkü gerçekten, özellikle hikayenin ortalarına doğru gerçekleşen olaylar ile çok farklı bir kurgu bulduğumu, zevkle okunacağını düşündüğüm bir kurgu bulduğumu düşündüm.

YILDIZLARHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin