☆STARS'7

1.5K 256 91
                                    

İnsan yalnız sözle insandır ve yalnız sözle bağlanırız birbirimize.

Dakikalar saatleri, saatler günleri kovalaya kovalaya günler göz açıp kapayıncaya kadar geçiyor, yeni güne yeni umutlarla, hayallerle uyanıyordu Abay. Bu sabah da o sabahlardan biriydi... Abay, tavanı basık bu küçük odada gözlerini açıp yatağında doğruldu. Yatağının hemen yanına konmuş küçük kare sehpanın üzerindeki telefonunu eline alıp saati kontrol etti.

"İyi, derse daha bir saat var." diye söylenerek odanın kapısını yukarı doğru kaldırarak açtı. (Kapının menteşelerinden en üstteki arızalı olduğu için kapı aşağıya doğru düşük olduğundan kapıyı açmak veya kapatmak için birazcık yukarıya doğru kaldırmak gerekiyordu.) Kapıyı açtığında salondan gelen sesleri işitti. Evin halkı sabah olmasına rağmen çoktan uyanmış, hararetli bir atışmaya başlamışlardı. Abay, daha elini yüzünü yıkamadan ara ara ses tonlarının yükseldiği salona girdi.

"Elini bahane etme! Madem elin sakat, tek elinle çalışabileceğin bir iş bul kendine." diye gürleyen evin babasıydı. Karşısındaki de eli hala alçıda olan evin tek erkeği Sinan'dı.

"Ne saçmalıyorsun ya!" diye karşılık verdi Sinan, sert bir üslupla. "Ne yani, keyfimden mi çalışmıyorum ben. Heh! Ne güzel ya, bana diyeceğine sen git tek elle çalışabileceğin bir iş bul o zaman... Sanki bilerek kırdım elimi."

Babası bir şey daha diyecek gibiydi fakat Abay, araya girdi.

"Kimsenin çalışmasına gerek yok, oturun oturduğunuz yerde. Daha üzerinizdeki kazağı çıkartacak dermanınız yok, birbirinize laf çarpıtıyorsunuz. Ben çalışırım, siz orasını dert etmeyin." dedi tekrar odasına yönelerek. Babası yine gür bir sesle,

"Okuluna git sen. Git de en azından evimizden bir tane okuyan çıkmış olsun." diye inceden yine Sinan'a laf çarptı.

Abay, okula gidecekti bugün, okuldan sonra günübirlik bir iş aramaya koyulacaktı fakat sabah sabah yaşanan bu kavga Abay'ın fikrini değiştirdi. Okula değil, iş aramaya gidecekti. Telefonu eline alıp Ada'yı aradı. Çok geçmeden de Ada, telefonu açtı.

"Efendim, Abaycığım. Ön sıralardan yer tut diyeceksen hiç o topa girme çünkü daha yeni uyandım." dedi.

"Yok, şey... Ada, ben derse gelemeyeceğim. Onu haber verecektim sana, devamsızlık hakkım da dolmuş olması lazım. Yerime imza atabilir misin?" dedi biraz kırgın, üzgün bir ses tonuyla.

"Neden gelemeyeceksin? Kötü bir şey olmadı değil mi?"

"Yok yok, endişelenme. Annemi doktora götürmem lazım, tek başına gidemez."

"İyi tamam, öğleden sonra dans gurubumuz salonda toplanacaktı, unutmadın değil mi? Muhtemelen ona yetişirsin herhalde."

Abay biraz düşündükten sonra, "Sanırım yetişemeyeceğim ama yetişmeye çalışırım."

"Yetiş yetiş. Hadi dikkat et kendine, hem ben yerine imza atarım, tuttuğum notları da atarım. Hadi öptüm çok."

"Teşekkür ederim. Sağ ol Ada." diyerek telefonu kapattı.

...

Abay, hazırlandıktan sonra doğruca kendisini sokağa attı. Hazırlanmak da pek denmezdi; üzerinde ince bir siyah tişört, altında ise mavi bir kot pantolon vardı. Kahverengi dalgalı saçları omzunun üzerine kadar uzanıyordu. Oval suratı ise duru, oldukça temiz gözüküyordu. Hiç makyaj yapmamıştı ki yapmasına da pek gerek yoktu. Sade, doğal bir güzelliği, naif bir çekiciliği vardı. Önce mahallesinde gezindi, dükkanların camlarını inceledi. Dükkanların camlarında reklamlardan ve dükkan isimlerinin adlarından başka bir şey göremedi. Hiçbir iş ilanı yoktu, mahallesinin dükkanlarında. Fakat karamsarlığa kapılmak yerine daha hırslı, daha inançlı bir şekilde iş aramaya devam etti. Bir minibüse binip şehrin merkezine gitti. Merkez, daha derli toplu, daha kalabalık olduğu için kolaylıkla iş bulabileceğini umdu. Umut etti.

YILDIZLARHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin