29. Bölüm **
//Jonghyun//
Konser için dünya turundayız... Çıkışımızın ikinci yılı! Mensup olduğumuz şirketin toplu olarak yaptığı festivalin bir ayağı da İngiltere. Üç gün önce Japonya'dan döndük. Şimdi ise Heatrow Havalimanına ineli sadece dakikalar oldu. Yarın akşam konsere çıkıp sürekli artmakta olan fan kulübümüze yenilerini ekleyeceğiz. Menajerlerimiz eşliğinde güvenlik biriminden geçerken pasaportlarımızı kontrol ettirdik. Sebebini bildiği halde yine de ziyaretimizin sebebini soran memura ifadesizce bakıp cevap verdim.
"Konser için." Oldu mu? Memnun musun? Usançla kontrol noktasından ayrılıp valizlerimizi alacağımız yere yürüdük. Chan ve Seo Min arkamda konuşurlarken Jin Woo'da önümde kulaklıklarıyla asil bir şekilde gidiyordu. Şirketten diğer bir kız grubundan Bo Ra ile yakınlaşmışlardı ancak ortalık yerde pek görünmek istemediklerinden şimdilik arkalı önlü temassızca yürüyorlardı. Onlara gözlerimi devirip hareketli banttan gelecek olan valizime konsantre olmaya çalıştım.
On dakika kadar sonra havaalanının çıkış kapısından çıkıyorduk. Bizi almaya gelen kiralık otobüse binmeden önce gözlüklerimi indirip kasvetli havayı içime çektim. Gözlerimi etrafta dolaştırdım. Belki bu şehirdeydi, aynı havayı soluyor da olabilirdik kim bilir? Her gittiğim ülkede, her şehirde yaşadığım bir ritüel halini almıştı bu olay... Sevgili karımın nerede olduğunu, kimlere komşu olduğunu, ne yemekleri yediğini bilmeyişim üstünden bir yıl yedi ay on sekiz gün geçmişti.
Gözlerimin dolmasına müsaade etmeyecektim ya da gözyaşlarımı başkasının görmesine... gözlüklerimi indirip Chan'in yanında otobüse bindim. Kaçıncı yaşadığım hüsrandı bu. Dünya o kadar da büyük müydü? Neden hiç haber alamıyordum, gidişinin sebebi neydi ki... Her şey harika giderken onu kaçmaya iten ne olabilirdi? Benden uzaklara götüren...
Sevmeyişinden başka sebep gelmiyor aklıma, onu da düşünmek istemiyorum. Kim gerçekten aşık olmadan öyle güzel bakabilir ki?
Idol oluşumuzdan dolayı evli olduğumu gizlememde problem. Beni terkeden o olmasına rağmen bunu saklayışımdan dolayı kendimi ihanet ediyor gibi hissediyorum. Şirket yönetimi, evli olduğumu ve eşimin ortalıkta olmadığını biliyorlar hatta bunun için bana boşanmayı bile teklif ettiler ancak benim içim bunu yapmaya el vermiyor. Ondan boşanamazmışım gibi, bu bana yasakmış gibi. Gerçi bunu kabul edersem babam beni evlatlıktan reddeder, her şeyden önce.
Ellerimi hırsla saçlarımdan geçirip cama yaslandım. "Neden lanet olası neden? Nerdesin?" Yanımda oturan Chan, bana anlayışlı bakışlar atarak omzuma bir iki tane geçirdi. Bu erkek dilinde 'senin yanındayım' gibi bir şeydi. Ona bakmadım.
Londra'nın bulutlu gökyüzüne kaldırdım bakışlarımı... Aynı bulutlar görüyor muydu bizi? Şu karanlık bulut olmak isterdim. Böylece bu şehri baştan ayağa kontrol edebilirdim. Onu başkasıyla görürsem ne olurdu?
Hayır! O hala evli bir kadındı. Benimle evli!
////
Şimdilerde iki yıl öncesine nazaran onu uzaklarda aramıyordum çünkü o dönmüştü. Kore'ye, evine... belki de bana. Ama bundan emin olamazdım ve sinirim uzunca bir süre geçmeyecekti. Onu yaklaşık dört yıl boyunca bekledikten sonra olanları kolayca göz ardı edemezdim. Geçen zaman boyunca ona olan sevgim nefrete dönüşüp dönüşmemek arasında gidip gelmişti. Şimdi ne durumda olduğunu ben bile bilmiyordum ama onu gördüğümde kırıcı kelimeler etmekten ve ona kötü davranmaktan kendimi alamıyordum. Sebepsiz gitmiş sebepsiz dönmüştü.
Onu Yi Soo'nun evinde ilk kez gördüğümde beni özlediğini söylemişti değil mi? Öyle ki o kelimeler içimden yağ gibi akmıştı. Onun tadını alana kadar fark etmemiş olabilirdim ancak ben de onu çok özlemiştim. Bunu onu ilk öpüşümde anladım. Özlemle, küçük bir ergen gibi inlememek için kendimi zor tutmuştum. Şiddetli tartışmamız onun 'boşa beni' sözleriyle noktalandıktan sonra arkasından hışımla çıkmış, kendimi binadan öfkeyle dışarı atmıştım. Bir süre arabayla nereye gittiğimi bilmeden sürdüm. Öyle ki arabayı durdurduğumda nerede olduğumu bilmiyordum.
Ona benimle nasıl doyduğunu hatırlatacaktım. Ne kadar ateşli olduğumuzu... Hem ona hem de kendime. Boşanalım demek o kadar kolay değildi. Önce neden bunları yaşamak zorunda kaldığımı bana anlatacaktı. Anlatmak zorundaydı.
Kapısına dayanmadan önce Chan'den nerede yaşadığını öğrendim. Telefonda konuşurken, onun da benim kadar şaşkın olduğunun farkındaydım. Büyük ihtimal, onlar da tartışmıştı çünkü Chan'in sesi çok öfkeli geliyordu. Yi Soo'nun ağlamaklı sesini duyabiliyordum fakat umursayacak halim yoktu. Benim neler yaşadığımı iyi biliyordu. Telefonu Chan'in yüzüne sabırsızlıkla kapayıp asansörün düğmesine bastım. Saat on iki geçiyordu. Kendimi sınamam gerekiyordu, o hala benim miydi? Hala bana ait miydi? Bilmeliydim.
Kapıyı açtığında, onu uyku sersemi ağlamış gözleriyle gördüğümde bile öfkem yatışmadı. Aksine onu daha çok arzuladım. Bu hallerine benden başka biri ortak olmuş olabileceği düşüncesiyle rahat uyku uyuyamazdım. O dönmüştü artık... Buraya dönmek demek bana dönmek demekti. Ve gidişinin bedelini ödeyecekti.
Kokusuyla sarhoş olarak ona tutundum. O beni kovsa da farketmezdi, artık öyle kolay kaçamayacaktı. Dudaklarına yumulup ona kimin patron olduğunu hatırlattım. Birkaç dakika sonrasında bana karşılık veriyordu hem de sanki hiç araya zaman girmemiş gibi... o hala aynıydı ve biz odamızdaymışız gibi...
Onu kucaklayıp odasına yürüdüm. Elleri yüzümün iki yanında gözleri gözlerimdeyken hiç bir şey düşünemiyordum. Sadece onun gözleri vardı. Kapıyı o açmış ben tekmeleyerek bize yol verdirtmiştim. Şu dakika da beni kimse durduramaz, geciktiremezdi. Yılların özlemi zaten içimde patlama noktasındaydı. Bir kapı benim için hiçti.
Tişörtüme arzuyla saldırmasına karşın gülümsedim. Bazı şeyler hiç değişmiyordu. Sabırsızlandığının farkında olarak o ağzını açmadan ben çıkarıp bir köşeye fırlattım ve bu sefer ben onun üstündekileri çekiştirdim. Ona olan nefretim elle tutulur bir arzu seline dönüşmüştü. Gözlerimiz buluştuğunda içten gelerek gülümsedim. O karşımdaydı, karım. Benim karım. Gitmemişti, buradaydı. Hiç ayrılmamıştı benden. Sağ eli, yüzümü okşarken hayranlıkla açılan gözlerinin nereye baktığını biliyordum. Baş parmağı gamzemin üstünde durduğunda eskiye döndüm. Uzun zaman boyunca ona gösteremeyeceğim gamzelerim yüzünden gülmemiştim bile... Oysa şuraya geleli kaç dakika olmuşken sırıtmaktan kendimi alamıyordum. Onun beni bırakıp gittiği zehiri, yine aklıma ince ince süzülürken somurttum ve işime devam ettim. Ona ve kendime hatırlatmam gereken bir durum vardı.
Kaçıncı kez birlikte olmuştuk hatırlamıyorum ama gün ışıyordu. Çoğunun sonunda mutluluk sarhoşu olmuş vaziyette kendimizi uzanır buluyorduk. Ama bu sefer, gerçekler dibimdeydi. Onları uzağa atamıyordum. Tavana gözlerimi dikmiş, yaşadığım olayları düşünüyordum. Beni bırakışı, tek bir kelimeyle gidişi... Depresyonların kıyısından dönüşüm. Hep bu kadın yüzündendi. Yanımda uzanmış o da benim gibi tavanı izliyordu. Az önce neler olduğunu ikimiz de biliyorduk. Çığlıklar ardında yine o benimdi. Hep benimdi. Bunu kendime kanıtlamıştım... o beni aldatmış olamazdı. Ama kalbimdeki yara kabuk bağlamıyordu işte. Öfkemi dindiremiyordum. Bana taparcasına dokunuşlarına ayrılığı yakıştıramıyordum.
Onun bana baktığını anladığımda daha fazla burada kalamayacağımı anlamıştım. Yataktan fırladım ama onun şaşkın bakışları beni kendime getirdi. Ayakta pantolonumu giymiş tişörtümü ararken onu bu halde nasıl bırakacağım'lar kafamda geziniyordu. Bana ardı ardına sorularıyla kaşlarımı çatıp tişörtüme uzandım ama o geri kaçtı. Üstündeki çarşafın düşmesi dikkatimi allak bullak ettiyse de o bunun farkındalığıyla umursamadan daha da geri gitti. Kendime geri çekilmeyi emretmek o kadar zordu ki, ifadem dayanma sınırlarımın uçlarında gezdiğimi aksettiriyor olmalıydı. Onun alıp yatağa fırlatmamak için kendimi zor tutuyordum ve ne dediğim çokta önemli değildi.
Önemli olan onun canını acıtmaya karşılık benim şehvetimin sönmesiydi. İşe yaradı ki üstünü giyindi ama bu sefer bana söyledikleriyle canımı yakmaya başladı. Hep böyleydik, ben başlatıyordum ve o da sonunu getiriyordu. Yine boşanma lafını atmıştı işte ortaya...
Başka kadınların olduğu doğruydu ama bu onu unutmak adına yaptığım ezikçe hareketlerdi. Etrafımda ünlü olmama paralel olarak kadın sayısı da artmıştı. Gruptaki üç arkadaşım da bunlara meyil ederken benim köşede durmam bir zaman sonra tuhaf kaçmaya başlamış, hakkımda söylentilere sebep olmuştu. Bu durumda yapacağım başka bir durum yoktu.
Sena da susmuyordu. Bana, gözünü kırpmadan 'defol, git' diyordu. Çenemdeki kasların seğirdiğini ben bile hissediyordum. Ama o beni hışımla geri itip kapıyı da yüzüme çarptı.
Bir iki saniye kapıya bakıp yakıcı bir öfkeyle kendimi dışarı attım. Bir saat öncesine kadar yaşanılanlar sanki bizim aramızda değilmiş gibiydi. Ama o olayları doğuran şeyler bile bizim kavgalarımızdı. Ne kadar hakaret edersem edeyim ondan yeterince intikam alamıyormuş gibi hissediyordum.
Arabayı hareket ettirip çocuklarla kaldığımız yurda gittim. Kendimi kontrol etmekte zorluk çekiyordum ve böyle giderse bir kaza yapacaktım.
Kimseyle konuşmadan yurda gidip kendi odama çekilmeden önce sıcak bir duş aldım. Annemin aramalarını duymazdan geldiğimde doğrudur. Telefonu komple kapatıp yorganın altına girdim ve kafamda Sena'yla olan erotik sahneler varken uyuyakaldım.
İşte şimdi de buradaydım. İşyerinden çıkmıştım... uyanır uyanmaz şirketine gelmiş, yılların hasretiyle ona bir kez daha dokunmuştum. Bu sefer daha doğruydu her şey. Ona, onu istediğimi, özlediğimi söylemiştim. Tamam, tam olarak romantik bir ifade değildi ama ağzımdan çıkmıştı işte. O dudaklarıma doğru adımı fısıldarken zevkten dört köşeydim. Onunla masanın üzerinde birlikte olduktan sonra sıkı bir tatmin duygusuyla binadan çıktım. Yaptığım hareketler onun zorunda gidiyordu farkındaydım aslında onunla hiç irtibatta olmasam tam olarak ne kadar sinirli olduğumu gösterebilirdim. Fakat.. fakat ondan uzak kalmak istemiyordum. Her gittiğim ülke de acaba aynı havayı kokluyor muyuz? Diye düşünürken şimdi gerçekten burnumun dibindeydi ve ondan nasıl uzak kalırdım.
Şapkamı kafama iyice geçirip arka sokağa park ettiğim arabama doğru yürüdüm. Ondan uzak olmadan intikam alacaktım. Bana yaptıkları henüz etkisini yitirmemiş, aklımın bir köşesinde sürekli beni rahatsız ediyordu.
Sevgili karımın benden çekeceği çok şey vardı. Onu hem yakınımda hem de uzağımda tutmayı planlıyordum çünkü...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KORKAK AŞIK
General FictionYENI HIKAYEM 'GUZ GÜNEŞI'NE BAKMANIZI ÖNERİRİM, SEVGILI OKUYUCULARIM. YENI HIKAYE, YENI HAYATLAR VE YENI OLAYLAR. VIRA BISMILLAH O ZAMAN. "Beni delirtiyorsun Sena!" "özellikle yapmıyorum" dedim ödüllük performansımla.. " sebeplerim vardı, sebebim v...