Evet, bölüm atmayı unutan, ve sonrasında günler sonra farkedip atmayı üşenen bir Ezgi çiziyorum şuraya.
Neyse keyifle okuyun yavrular. Ve şarkıyı herzamanki gibi söylediğim yerde okuyun gencolar (Hikayenin boka sarmaması umuduyla, esenle kalın efenim!)
Kapıya doğru yöneldim ve açtım, açar açmaz kapamam bir oldu. Çünkü Tahir meraklı gözlerle bana bakıyordu.
Kapıya yaslandım, neden gelmişti? ben ona ne diyecektim? ve nasıl konuşacaktık? yüzümdeki şaşkınlığı toparladım. Omuzlarımı ve başımı dikleştirdim, geri arkamı dönerek kapıyı açtım. Kapıyı açar açmaz kokusu burnuma çalınmıştı bile, özlemişim.Soğukkanlı ve ifadesiz durmaya çalıarak ''Ne var?'' diyebildim. Yüzüne itici bir gülümseme yerleştirerek konuşmaya başladı. ''Başkasını sevdiğimi düşünüyorsun, ve bu yüzden çok büyük kavga ediyoruz, ardından sen beni terk ediyorsun. Ne mi var?'' dedi sesini git gide yükseltirken.
Omzunu kavrayı içeri fırlatmaya ''ÇALIŞTIM''ama o omzunu avcumun arasından silkeleyerek kurtarıp, yanımdan sıyrılarak içeri geçti. Ardından bende kapıyı kapadım ve içeri geçtim. En son balkona doğru ilerlediğini gördüğümden mütevellit bende balkona yöneldim. Kollarını balkonun demirine dayamış, bileklerini aşağı sarkıtıyordu. Ve hem şehri dinliyor hemde havayı içine çekiyordu. Sol elimle balkonun demirini tuttum ve neredeyse balkonla bir bütün olacak kadar kendimi ileri çektim.
Tahir burnundan nefesini vererek gülümsedi, ''Ne oldu?'' dedim şaşkın ifademle. ''Bundan sonra ne yapacağımı planlamadım'' dedi, bende aynı şekilde burnumdan nefes vererek gülümsedim, ''Bende'' gözlerini açtı ve doğruldu, yüzünü ciddi bir ifade bürünürken, özlemle bakan gözleri gözlerime bakarak ''Akışına bırak o zaman, çünkü ben öyle yapacağım'' kafamla onaylayıp kısık sesimle başımı eğerek ''peki'' diyebildim sadece. İçeri geçti, ardından ben, yatağımın yanındaki eski sandalyeye oturdum. O çoktan yatağımın bir köşesine ilişmişti zaten.
''Özledim'' dedi, elleriyle küçük bir çocuk edasıyla oynarken.Aniden kafasını kaldırdı, ve parlayan gözleriyle ayağı kalktı ve yanıma yaklaşarak başımda dikilmeyede. Balkondan sızan şehrin gürültüsü bize eşlik ediyordu, başımda dikilirken bende ayağı kalktım. Karşısında çektiğim acıların yorgunluklarıyla, ve ruhumdan kopan parçaların eksikliğiyle duruyordum.
Birsüre nefes alış - verişlerimiz odayı yankılarken, birbirimizin gözlerine hasretle bakmaya devam ediyorduk. Bitkin bedenini,mahçup, yorgun, bir o kadarda özlem dolu gözlerini süzdüm. Değişmişti çok, sakalları, kirpikleri, kurumuş ama hala kırmızı dudakları, kalemle çizilmiş suratı, karışmış saçları ve balkonun kapısından içeri yalpalayan rüzgarın, saçlarını dahada karmaşıklaştırması. Herşeyi!
Ani bir hareketle avuçlarının arasına sol elimi aldı, ona temas ettiğim buzdan ellerim, avuçlarının arasında eriyip gitti. Buharlaştı, varlığımın tek kanıtı olan havaya karıştı. Bulutlara anlattı özlemimi, sonra yağmurlar yağdı, yinede sönmedi içimdeki yangın. Yangınımda eridi, bulutlar sarılmak istedi, soğutmak göğsümü. Gücü yetmedi gökyüzünün. Gönlün gücü yetmediği yerde, gökyüzü hükümsüzdür.
Önce;
Öptüğü dudaklarım.
Sonra;
Başını yasladığı dizlerim kül oldu.
Ağzımı araladım, konuşmak için. ama konuşmaya çalıştıkça bir damla akmak için inat edip durdu göz pnarlarımda. ''Kurumuş kalmış kuyuyu senmi yaşartacaksın?'' dedim ellerimi çekerken.
''Yapma'' dedi sesi titrerken, ''Neyi? Unutmayımı?'' sesim titrerken devam ettim ''Çoktan yaptım bile'' dedim, dokunsan parçalanacakmış gözlerinden mahsun bakışlar attı. ''Unuttum'' dedim sesimin titremesine engel olup, dik durmaya çalışarak devam ettim ''Çoktan'' diye ekledim.
Bakışları yavaşça sertleşti ''Yalan!'' dedi bir anda bağırıp beni irkilterek. ''Yalan? hani şu beni sevdiğin şeyden bahsediyorsun sanırım'' diyip küçük çaplı kakaha attım. Beni kendine çekip dudaklarımı, dudaklarının arasına aldı. Birkez daha kaybolurken, kendimi bulmamla onu ittirdim, pisçe sırıtarak şaşkın gözlerine baktım.
''Bu sefer olmaz Tahir Kaleli!'' diyip bir tokat patlattım yüzüne, istemsizce.
Burda Dinleyin:
Tahir'in Ağzından:
Acıtmıştı,ama kalbimi. O tokat zaten nefes kapısında çıkardığı her kelimeyle yüzüme vurulmuştu, sesizce arkamı döndüm. Zorla çıkardığım sesimle, "Anladım" dedim. Kapıya yöneldim, tam elimi kapıya atmış çıkarken arkamda bitti "Gitme!" Arkamı döndüm, sessizce "Neden?" "Bilmiyorum, nedensiz bir şekilde gitmeni istemiyorum. Sus, konuşma, ama gitme" hafifçe tebessüm ettim. "İnat etma işte." Gözlerini ayakkabılarıma dikerken konuştu" "Herşey zamanla, beni zorluyorsun" "Zamanmı istiyorsun?" "....." "Peki, istediğin kadar. Ama bu ten senden başkasına değmedi, bunu bil" dedim yatağın ucuna tekrardan ilişirken, suskunluğu seçtim. Sadece susmanın ikimizi iyileştirmesini umarak...
.
.
.
.
Geçmedi, geçmeyecekmiydi? 1 kelam bile etmedik, bir kelime bile çıkmadı ağzımızdan. Yatağın diğer ucuna çoktan ilişmişti oda, nefesini duyuyordum ve bu bile beni sakinleştiriyordu, bunu duymam bile yetmişti. Hafifçe içimdeki çocuktan ilham alarak, ona doğru yanaştım beni farkedip kafasını bana kaldırdı. Bende kaldırınca göz göze geldik, hemen gözlerini kaçırdı.
Ellinin üzerine elimi koyunca geri gözlerini gözlerime dikti, elini elimin altından çekti "Ben hergün şu dört duvarda seni, bende kalanlarınla hissetmeye çalışırken neredeydin Tahir?"O an oraya mıhlandım, nasıl onu aramadığı düşünebilirdi? Nasıl onsuz geçirebileceğimi beyninde yankılayabilirdi. Ayağı aniden kalktım "Böyle düşüneceksen eğer, baştan yanımda olma"
dedim ağzımdan çıkan bir Nefesle...Merak etmeyin, etmeyin barışacaklarda nasıl bende bilmiyorum, aktif olamayabilirim yani her hafta atamayabilirim ama elimden geldiğince atmaya çalışıcam bölümleri, malum LGS var.
Esen kalın efenim!
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sevdamısın Sen?
SonstigesTenim törpülenmiş gibi hissiz, ama teninin yumuşaklığı hafızamda. Kokun az önce yastığından başını kaldırmışçasına taze burnumda. Ve tadı dilimin ucunda dudaklarının, ne yesem, ne içsem, ne çeksem geçmiyor. Unutulmaktan korkar gibi saklanmış. Yutkun...