Genç denizci şanslı günündeydi. Masaya oturduğundan beri kaybettiğinin beş katını kazanmıştı. Tabii bunda su gibi içilen sert konyakların etkisi olsa da gencin zekası küçümsenemezdi. Eğer diğerlerinin zihni görebilecek kadar açık olsaydı bunu kurnazlıkla ışıldayan buğulu yeşil gözlerinden anlayabilirlerdi. Yine de konyakların devreye girmesi onun için hiçbir sorun teşkil etmiyordu. İşine geldiğini bile söyleyebilirdi.
“Kahretsin, zaman geldi.” Dave isimli denizci oturduğu sandalyeden sallanarak kolunu uzattı ve salyasını masaya akıtarak horlayan arkadaşını dürttü. Uyuyan adam homurtuyla başını kaldırdı. Anlamsız gözlerle etrafına bakındıktan sonra başını daha fazla tutamayarak yeniden masaya koymak istedi. Hedefi ıskalayacağını hesaba katmamıştı. Koca bedeni yere devrildi ve orada horlamaya başladı. Başka bir yerde olsaydı bu tuhaf kaçabilirdi, ama burada çok normaldi.
Tipik bir denizci barındaydılar. İçilen sigaraların dumanı içeriyi aydınlatmada yetersiz kalan yumuşak mum ışıklarının da etkisiyle küçük mekanın her köşesini kaplıyor, bayat alkol ve eskimiş kusmuk kokusunu biraz olsun bastırıyordu. Denizci barlarının olmazsa olmazı olan hayat kadınlarının şehvetli ve sarhoş kahkahaları sarhoş adamlarınkine karışıyordu. Arada bir patlak veren kavgalar da şamataya katkıda bulunuyordu.
Derin dekoltesini sergileyen kötü kadınlardan biri omuzlarına masaj yapmak adına ona derin dekoltesinin harika manzarasını sunarken genç denizci sigarasından derin bir soluk alarak sandalyesini arka ayakları üzerinde dengeledi ve keyifle arkasına yaslandı. Ciğerlerinde bir süre beklettiği dumanı halkalar halinde serbest bıraktı. Ani bir hareketle öne eğilince sandalyenin ayakları hızla ahşap zemine çarptı.
“Hadi ama beyler, tüm gece sizi beklemekten büyük zevk duyardım ancak yola çıkmak için hazırlık yapmam gerek.” Aksanlı sesinden tembellik akıyordu. Kazanacağını bilen bir tınısı vardı.
Karşısındaki adam içkiden kızarmış gözlerini öfkeyle genç adamın uyuşukça sırıtan yüzüne dikti bir süre. Eğer bu kadar sarhoş olmasa oldukça yakışıklı görünebilirdi. Bıyıklarındaki birayı yaladıktan sonra dengesini toplamak için masadan destek alarak eğildi ve yerdeki sızmış adamın kartlarını topladı. Genç denizci burun kıvırarak masaya dizilen kartlara baktı. Fena sayılmazdı ama kazanmaya yetmezdi. Kaşlarını kaldırarak sağında oturan denizcinin kartlarını açmasını bekledi. Adam başını zor dik tutacak haldeydi. Kartlarını koyar koymaz o da horlamaya başladı. Üçüncü oyuncu da elindekileri açınca kendi kartlarını masaya koyarak yeniden arkasına yaslandı. Kollarını ve bacaklarını uzatıp kaslarını esnetti.
“Kazandım.” dedi kısaca. Dave inanamazlıkla kocaman olmuş kanlı gözlerini bir adamın yamuk sırıtışına bir masada düzgünce duran dört tane birliye çeviriyordu. Aniden ayağa fırladı. Aralarındaki masayı tek eliyle yana devirdi. Masanın üzerindeki tüm içkiler yerde sızmış oyun arkadaşlarının yüzüne döküldüğü halde adam hiç umursamadan horlamaya devam ediyordu.
“Hile yaptın!” diye bağırdı Dave hiddetle. Onun ani çıkışı üzerine genç denizci de ayağa kalkmıştı. Ancak yumuklarını sıkmış Dave’in aksine o kollarını göğsünde rahatça bağlamış, yüzünde ufak bir gülümsemeyle rakibini izliyordu.
“Şanslıydım.” dedi basitçe. Omuz silkti. Gerçekten de hile yapmamıştı. Tuhaftır ki bazı zamanlar şansını kontrol etme yada yaratma yetisi vardı. Bu ödülü kazanmayı gerçekten istemişti. Hayır, istediği para değildi. Yeteri kadar parası vardı zaten. Onu istiyordu.“Üzgünüm ahbap, kızını ben kazandım.”
Bu cümle tüm olayı açıklıyordu. Dave hangi hakla hizmet dünyalar güzeli kızını ortaya sürdüğünü bilmiyordu. Kahretsin! Tüm parasını elinden alan bu lanet olası herifi yenmek istemişti. Geriye kalan tek şeyi gemisi ve kızıydı. Gemisi olmadan bir denizci, bir hiçten bile daha değersizdi. Bunu yapamayacağı için kızını ortaya atmıştı. Teklifinin ne olduğunu duyunca buğulu yeşil gözlerin parladığı şahin gibi gözlerinden kaçmamıştı. Kazanmak istiyordu! Kaybetmesi bir yana, kızını kaçıracak olması olacaktı Dave’in esas intikamı. Ava giderken avlanmak böyle bir şeydi.
Onun hiçbir şey olmamış gibi sakince gülümsemesi tamamen sinirlerini bozmuştu. Bir anda öfkesine yenik düştü ve yumruğunu hızla gülümseyen çenesine doğru savurdu. Adam bunu bekliyor olacak ki çevik bir hareketle yana kaçarak kolayca kurtuldu darbeden. Ne yazık ki Dave o kadar şanslı değildi. Otururken farkına varmamıştı ancak o da içkiyi fazla kaçırmıştı. Savrulan kolunun etkisiyle vücudu dengesini kaybetti ve yere devrildi. Kendiyle beraber birkaç masayı da devirmişti. Masalarının devrilip oyunlarının bozulmasına pek de hoş gözle bakmayan denizciler sinirle haykırdıktan sonra Dave’in yakasından tutup oradan oraya fırlatmaya başladılar.
Kimse ne olduğunu anlamadan barda bir kavga patlak vermişti. Alkolden önlerini göremeyecek kadar sarhoş olan denizciler kim olduğunu umursamadan önlerine çıkan herkese yumruk atıyorlardı. Hayat kadınları gerek aşırıya kaçan kahkahaları gerek de yuhalamalarıyla gürültüye renk katıyor, ortamın daha da kızışmasını sağlıyorlardı.
Bu fırsattan yararlanan genç denizci kahkahalar eşliğinde gözleri parlayarak bardan çıktı ve birkaç gün için kiraladığı küçük odasına doğru ilerlemeye başladı. Bir yandan da ödülünü düşünüyordu. Kazandığı kız hiç tartışmasız ki tüm Britanya’nın en güzel kadınıydı. Güzelliği dillere destan olmasına rağmen hiçbir erkeğe yüz vermiyordu. İnadını kıracak olmanın düşüncesi yüzüne şeytani bir sırıtışın yayılmasına neden oldu. İstediği zaman elde edemeyeceği bir şey yoktu.