Ashley gözlerini kırpmadan dakikalar boyunca adamın yüzünü izleyebilirdi. Ki yaptığı da tam olarak buydu. Öyle ki artık gözleri kurumuş, ıslanma isteğiyle yanmaya başlamıştı. Ama ne yaparsa yapsın gözlerini bu vahşi zorbadan alamıyordu.
Bir erkeğin böylesi inanılmaz gözlere sahip olması haksızlıktı. Yeşilin içinde dolanan gri bulutlar tam olarak ne renk olduğunu anlamayı imkansız kılıyor, ensesinden ince bir kurdeleyle tutturduğu bal rengi saçları güneş ışığında göz alıcı düzlükler halinde omuzlarına uzanıyordu. Yüzündeki bir günlük sakalı mükemmel hatlı yüzüne vahşilik katıyordu. Ve dudakları… Dudakların asil olması mümkün müydü? Yada sadece öpüşmek için yaratılmış olması?
Ashley onu izlemeye devam ettikçe saçmalamaya devam edecekti. Tanrı aşkına, hayatında daha önce öpüşmemişti bile! Ve kalkmış öpülmek için yaratılmış dudaklardan bahsediyordu! Bir an önce kendine gelmeli, karşısındaki adamın kumarbaz bir zorba olduğunu unutmamalıydı. Görüntüsünün kendini yumuşatmasına izin vermemeliydi. Ona yüz vermemekte kararlıydı.
“Ben hangi kamarada kalacağım?” diye sordu sonunda kendini toparladığında. Denizci ona hiç bakmadan yanıtladı.
“Kaptan köşkü benim. Bunun dışında istediğin her kamarayı alabilirsin. Benim yanımda kalmayı tercih edersen…” Ashley’nin alaycı bir ses çıkarması üzerine sözünü bitirmedi.
Gerçekten onunla kalacağını mı düşünüyordu? Öyleyse çok yanılıyordu. Bunu yapmayacaktı. Hayır, kesinlikle yapmayacaktı. Burnunu gururla havaya dikerek merdivenlere doğru ilerledi ve gözden kayboldu.
Onun gidişini izleyen Sawyer gülüyordu. Bu asi güzeli ehlileştirmek eğlenceli olacaktı. Bunu yapacağına hiç şüphesi yoktu. Zamanı gelince vahşiliğini alacaktı. İşte o zaman Leydi Ashley Thompson tam anlamıyla kendinin olacaktı. Düşüncesi bile harikaydı.
Gelininin sandığını da yanına alarak kamaraların olduğu bölüme indi. Kamarasını seçmesi için yeterince zaman vermişti. Tam da tahmin ettiği gibi Ashley kaptan köşküne en uzak olan kamarayı seçmişti. Ondan uzak durma planı işe yarayabilirdi; tabii iki kamara arasındaki bağlantı olmasaydı. Hem kaptan köşkünde hem de Ashley’nin kamarasında mahzene açılan gizli bir kapak vardı. Bunu Leydi Ashley’nin bilmesine gerek yoktu. Sawyer kıs kıs gülmesini gizlemek için genç kadının sandığını kamaranın köşesine bıraktı. Ellerini çırparak tozlardan kurtulduğunda onu tuhaf bakışlarla izleyen güzele baktı.
“Nikahımız için üzerini değiştirmek ister misin? Rahip bizi bekliyor.” Nikah sözcüğünü duyan kadının gözleri kocaman açılmıştı.
“Ra-Rahip mi?”
“Hı-hı. Rahip.” dedi Sawyer kelimeleri uzatarak. “Din adamı. Bizi evlendirecek olan adam. Hafif göbekli, başı kelleşmeye başlamış, Samuel isimli, babacan bir ad…”
“Kim olduğunu biliyorum!” Yeşim gözleri sinirle ışıldayan Ashley adamın sözünü kesti. Ne cüretle zekasına laf söylerdi!
“Bana kavuşmak için bu kadar sabırsızlanıyorsan bir kaptan arkadaşımdan rica edebilirim, bizi hemen evlendirir.”
Bu adam kesinlikle Ashley’nin ölümüne neden olacaktı! Bir de şu yamuk sırıtışı olmasaydı! Ciddi yüzünü yumuşatan şeytani sırıtışı genç kadına tüm düşüncelerini unutturacak kadar güzeldi. Sorun da buydu ya, hiçbir şeyi unutmamalıydı!
“Siz bayım, iğrenç, aşağılık, kumarbazın tekisiniz!” Sawyer onaylamaz bir edayla araya girdi.
“Cık. Cık. Cık. Genç bayan, müstakbel kocasınız hakkında böyle konuşmamalısınız. Sizi cezalandırmak için her türlü hakka sahip olduğumu unutmamalısınız.” Ashley öfke ve utançtan kıpkırmızı kesildiğini hissediyordu. Ufak yumruklarını sıkarak ileri doğru bir adım attı.
“Sahi mi? Ne cezası mesela? Bir yere mi kapatacaksınız? Eziyet mi edeceksiniz? Ah durun, yoksa beni babamın evine geri mi yollayacaksınız? Lütfen yapın, Efendim.”
“Aklımdan geçen bunlar değil.”
“Ne yapacaksınız?”
“Öpeceğim.” dedi adam basitçe. Dediğini gerçekten de yapacakmış gibiydi. Tek adımda yanına gelmiş, dudakları arasındaki mesafeyi en aza indirmişti. Ashley dehşete kapılmıştı. Evet, onu öpmek aklından geçmişti, lanet olsun ki bunu istemişti de. Ama böyle değil. İlk öpücüğünü kendisi verecekti. Ondan zorla alınmasını istemiyordu. Yutkunarak dikkatle ondan uzaklaştı. Son hızla atan kalbini sakinleştirmek için hızla kamarasına girerek kapısını kapattı. Bir yandan da neden böyle tepki verdiğini anlamaya çalışıyordu. O öpücüğü istemişti! Çok istemişti!
***
Kilisede siyah giyenler olmuştu. Siyah acının ve kaybın rengiydi onlar için. Ama evlilik töreninde, böylesi kutsal bir olayda siyah giyen tek kişi Leydi Ashley Thompson olmalıydı. Sawyer bu elbiseyi görünce kahkaha atmıştı. Papaz ise onu tanımadığı için neden böyle bir elbise seçtiğine anlam veremeden şaşkınca genç kadını izliyordu.
“Neden siyah giyiyorsun, evladım. Mutlu olman gerekmez mi? Evleniyorsun.” En sonunda dayanamayıp sormuştu.
“Siyah yasın rengi değil midir? Ben de özgürlüğümün yasını tutuyorum, efendim.” Bunu söylerken yumruğunu kalbine götürerek sözüne inandırıcılık katmıştı. Papaz şaşkınlıkla kaşlarını kaldırdı ama Sawyer araya girdi.
“Fazla vaktinizi almadan şu töreni yapsak nasıl olur, efendim?” Papaz başını salladı ve İncil’den bir parça okumaya başladı.
Tören hemen bitmişti. Hiç de Ashley’nin düşündüğü gibi olmamıştı. Tek söylediği şey isteksiz bir ‘Evet.’ idi. Buradaki tek kazancı kocasının adını öğrenmek olmuştu. Demek ki adı Sawyer’dı. Ve Ashley’nin adı da artık Ashley Conard’dı. Biraz tuhaftı. İlk defa duyuyordu ama bir iki kez içinden tekrar ettikçe alışmıştı. Zaten pek de lazım olacak gibi görünmüyordu.
Rahip Samuel elinde tuttuğu İncil’i kapatınca Ashley derin bir nefes aldı. Rahatlamıştı. Bu sinir bozucu adamla bir saniye daha el ele tutuşmaya dayanamayacaktı. Ama sonra rahip o cümleyi söyledi. Ashley’nin nefesini tutmasına, dizlerinin bağının çözülmesine sebep olan o cümle. Aklını kaybettiğinin en büyük kanıtı olan o cümle.
“Gelini öpebilirsin.”