İstiyordu! Hem de çok istiyordu!
“Öpmek mi?” Demek rüya değildi. Keşke rüya olsaydı!
“Hı-hı. Öpmek. Bilirsin, iki dudak birbirine dokunur. O anda dudaklara hakim olan bedenlerde bir hareketlenme başlar. Bir süre sonra dillerin dansı yeterli gelmemeye başladığında eller de işe karışır. Birbirlerini okşamaya başlarlar. Yavaşça kıyafetlerden kurtulurlar. Her ikisi de çıplak kaldıklarında karşılıklı olarak eşlerini hazırlamaya başlarlar. Erkek, kadının göğüslerini öper ve-”
“Sen aklını kaçırmışsın! Kesinlikle!” Ashley dehşete kapılmıştı. Bu… Bu söyledikleri o kadar… mahremdi ki kadının her tarafı kıpkırmızı olmuştu. Midesi bulanıyordu. Evlendiği adam neydi böyle? Ne çeşit bir zihin böylesi sapkın şeylerden zevk alırdı?!
Karısının gözlerindeki şok olmuş ifadeyi doğru yorumlayan Sawyer yüzünü buruşturdu.
“Bebeklerin nasıl dünyaya geldiğini biliyorsun, değil mi?” diye sordu şüpheyle.
“Elbette biliyorum. Bunu iki yaşındaki çocuk bile bilir.” Sawyer biraz olsun rahatlamıştı. Ancak rahatlığı sadece iki saniye sürdü. “Onları leylekler getiriyor.”
“Leylekler mi?!” Sawyer neye uğradığını şaşırmıştı.
“Leylekleri severim.” Diyerek kendini savunma ihtiyacı hissetti Ashley. Sawyer’ın gözlerindeki bakışlar ne yapacağını bilemiyor gibiydi. Gen adam sağ elinin baş ve işaret parmağıyla burun kemerini sıktı. Bir yandan da gözlerini kapatmış hepsinin karısının espri anlayışının bir ürünü olmasını diler gibi başını iki yana sallıyordu. En sonunda ellerini uzatarak genç kadının hafif kaslı ince kollarını tuttu.
“Bak. Bunu sonra konuşacağız. Konumuza geri dönelim. Senden bir cevap bekliyorum. Hala seni öpmemi istiyor musun?”
Evet!
“Kesinlikle hayır! Öpmek şöyle dursun senden hoşlanmıyorum bile, Sawyer Conard. Hatta senden nefret ediyorum!” Olmuştu. Sonunda söylemişti. Peki bu adam neden dudaklarına bakarak sırıtıyordu? “Ne bakıyorsun?!” diyerek sataştı.
“Tekrar söyler misin?”
“Neyi?”
“Benden nefret ettiğini.”
“Ne? Sen aklını mı yitirdin?!”
“Hayır. Sadece ‘Senden nefret ediyorum.’ derken dudaklarının büzülmesi çok hoşuma gidiyor. Sanki onu öpmemi isteyen çilekli turta gibi.”
Ashley sinirinden çığlık atarak ayaklarını vura vura pruvaya doğru yürüdü. Kocasının kahkahasını çok net duyuyordu. Bu adamdan kesinlikle nefret nefret nefret ediyordu!
Sawyer ise ondan çok hoşlanıyordu. Hele ki böyle sinirli olduğunda! Çenesindeki seyiren kasın bile çekiciliği inanılmazdı. Çok güzeldi. Bu kadarıyla yetinemezdi. Uyuşuk adımlarla kızın ardından pruvaya doğru ilerledi. Sevgili karısının hemen yanına gidip dirseklerini korkuluğa yaslandı. Onun yaptığı gibi denizi izlemeye başladı.
“Sence de bir şeyi unutmadın mı?”
“Daha ne diyeceksin? Hayatımı yeterince mahvetmedin mi?” Ah, bu sefer gerçekten kızmış olmalıydı. “Bu sefer ne diyeceksin? Ne kadar çirkin olduğumu mu? Yoksa bana işkence etmek için beni satın aldığını mı?” Sawyer gözlerini yuvarladı.
“Tanrı aşkına, sen bir saniye susmaz mısın?” Kızın ağlamak üzere olduğunu düşünüyordu. Gözyaşlarındansa öfkesiyle yüzleşmeyi tercih ederdi. Tam da tahmin ettiği gibi Ashley yine öfkeyle bakan yeşil gözlerini ona çevirdi.
“Rahat bırak beni!” Ondan uzaklaşmak için sinirli bir hamle yapmıştı ki Saywer kızı bileğinden yakaladı ve yüzünü kendine çevirdi. Ashley bu öfke bulutlarının arasındayken bir de onun ne kadar uzun olduğunu fark etti. Birbirlerine bu kadar yakınken gözlerine bakabilmek için başını ve omuzlarını geriye atması gerekiyordu. Hiçbiri yetmezmiş gibi omuzlarını geriye atarken göğüslerini onun göğsüne yapıştırmıştı.
Serte karşı yumuşak. Beyaza karşı bronz. Yuvarlaklığa karşı düzlük. Uyumları tartışılamazdı.
“Sadece dün gece nerede olduğunu öğrenmek istiyorum.” Ashley sert bir hareketle kolunu onun çelik gibi ellerinden kurtarmayı denedi.
“Nerede olduğumu biliyorsun zaten. Beni oradan çıkaran sendin, hatırlatırım. Yoksa sarhoş olan sen miydin?”
“Ne demek istediğimi biliyorsunuz, genç bayan. Konuyu saptırma.”
“Ne yaparsın? Beni Atlas Okyanusu’nun ortasında onlara arkadaşlık etmem için yunuslarla mı bırakırsın? Umarım yakınlarda bir köpek balığı vardır da senden bir an önce kurtulurum.”
Ve bana böyle bakmayı kes!
Sawyer ona bu alaycı ama ilgili gözlerle baktığında ona öfkeli kalması çok zordu. Ancak sinirini korumalıydı. Pes etmeyecekti. Eğer azıcık şansı varsa bu yolculuk boyunca onu bıktırırdı ve Amerika’ya adım atar atmaz bulduğu ilk İngiltere gemisiyle onu geri gönderirdi. Bunun ne kadar uçuk bir hayal olduğunun o da farkındaydı, elbette. Yine de, denemekten kim ölmüştü?
“Gerçekten ölmeyi istediğine emin misin?”
“Diğer seçenek sadece seninle birlikte ortalama bir haftalık bir deniz yolculuğu ise… Kesinlikle!”
Ve Sawyer gülmeye başladı. Kahkahası moral bozucu olduğu kadar da güzeldi. Ahenkle yükselip alçalıyordu. Ancak Ashley onun sesinin güzelliğine değil, ne kadar gereksiz bir insan olduğuna odaklanmalıydı.
“Benimle böyle kavga etmen bayılıyorum, biliyor muydun? Bunu her gün yapmalıyız.” Ashley artık tamamen kıpkırmızı olmuştu. Başından ve kulaklarından buhar çıktığına emindi.
“Şimdi, konumuza geri dönelim. Neden gemiden ayrıldın?”
“Seni arıyordum, tamam mı?”
“Peki beni neden arıyordun?” Sebebini gerçekten merak ediyordu. Gemide olduğu zamanlarda ondan uzak durmak için her şeyi yapıyordu, iki dakikalığına gemiden ayrılıyordu ve onu aramaya başlıyordu. Bu kadın gerçekten tuhaftı.
“Gerçeği mi istersin yoksa şu anda uydurduğum seni ya yerin dibine sokacak yada devasa egonu okşayacak bir bahaneyi mi?”
“Gerçek her zaman ilk tercihimdir.”
“Senin bir kadınla yiyişiyor olduğunu düşünüyordum.” Sawyer’ın gözleri şaşkınlıkla açıldı. Gerçekten ‘yiyişmek’ mi demişti?
“Yiyişmenin ne olduğunu açıklamanı isteyebilir miyim?” Ashley şimdi köşeye sıkışmıştı işte. Arkadaşlarının aldatan erkekler hakkında böyle söylediklerini duymuştu.
“Senin orada olacağını düşündüğüm için bara gittim ve Connor’la karşılaştım. Olanlar bu kadar. Bir dahaki sefer bana haber vereceğini umuyorum, kocacığım.” Alayla söylenmiş bu son sözcükle onu alt etmeyi planlıyorken Sawyer’ın yüzüne ukala bir gülümseme yayıldı.
“Aslında karıcığım, sana haber vermek için kamarana gelmiştim. Seni banyo yaparken bulunca da rahatsız etmek istemedim.” Şey, en azından gerçeğin bir kısmı böyleydi. Saklamak yalan söylemek anlamına gelmezdi.
Son sözleri Ashley’nin aklını kurcalamıştı. Yani… Gözleri kocaman oldu ve yüzünden tüm kanın çekildiğini hissetti.
“Sen… Banyo yaparken beni mi dikizledin?!”