Genç adam bütün bir gün karısından uzak durup düşündükten sonra ona büyük haksızlık yaptığını fark etmişti. Kızın üzerine çok fazla gitmişti. Duygularını ve arzularını her şeyin önüne koyup bencilce hareket ederek Ashley’yi zorlamıştı. Bu yaptığı eşekliğin cezasını büyük ve derin bir vicdan azabıyla ödüyordu. Kızın haklı olduğuna karar vermişti sonunda.
Başını kaldırıp vakit öğleden sonra olmasına karşın karanlık olan göğe baktı. Açık mavi olması gerekirken kapkaraydı. “Fırtına yaklaşıyor.” diye mırıldandı kendi kendine.
Saklandığı gözetleme direğinden aşağı kaydı. Korkaklık yapmaya an itibariyle son vermişti. Gemiyi turlayarak karısını aradı. Kapıyı arkasından çarpıp çıktığı o sıcak anlardan sonra kızı tüm gün boyunca hiçbir yerde görememişti. Tahmin ettiği üzere karısı kamarasındaydı. Yatağına oturmuş, bacaklarını vücuduna çekmiş boşluğa bakıyordu. Sawyer kapıyı tıklatıp içeri girdiğinde irkilse de başka bir harekette bulunmadı. Yüzüne bile bakmamış olmasının kocasının cesaretini kırıyor olduğunun farkında bile değildi.
“Ashley?” diye mırıldandı Sawyer, derin bir nefes aldıktan sonra. Genç kadın kıpırdamadı. Onu duyduğunu belli edecek hiçbir sözde veya davranışta bulunmadı. Sawyer bir iki kez daha nefes aldı ve devam etti. “Bak, söyleyeceklerim benim için pek de kolay şeyler değil. Senden tek istediğim bitirene kadar sözümü kesmemen.” Ashley bir şey diyemeden Sawyer karısı hariç her yere bakarak konuşmaya başladı.
“Biraz önce sana ne kadar baskıcı davrandığımı fark ettim. Yaptıklarımın doğruluğu tartışılabilir, elbette sen de masum değilsin. Ancak arzularımın esiri olmamam, sana özellikle o konuda böyle baskıcı davranmamam gerekirdi. Sen… benim için fazla masumsun. Daha önce hiç bir bakireyle birlikte olmamış, buna teşebbüs dahi etmemiştim. Bunun nasıl olduğunu bilemem ve hazır olmadığın sürece seni zorlamak istemiyorum. Özür dilemeyi beceremem. Ancak sana, bir daha zorla dokunmayacağıma ve seni bu konuda zorlamayacağıma söz veriyorum. Ne kadar saklamaya çalışsam da seni istiyorum, Ashley. Bunun inkar edemem. Fakat arzularıma gem vurabilirim. Ve yapacağım. Sen kendini hazır hissedene kadar bir daha asla bu konuyu açmayacağım. Ben sadece huzurlu ve mutlu bir hayat istiyorum. Senden vazgeçemem, ama arzularımı göz ardı edebilirim. Lütfen benden daha fazlasını isteme.”
Karısının şok olmuş ifadesini görmeden sözünü bitirir bitirmez arkasını döndü ve kapıyı kapatarak kamaradan çıktı. Sırtını kapıya dayamıştı. Kalın ahşap malzemeye rağmen kapıya atılıp kırılan şeyin çıkardığı gürültüyü duymuş, ahşaba çarpışını kürek kemiğinin hemen yanında hissetmişti. Harika, Ashley ondan nefret ediyordu.
Ashley ondan gerçekten de nefret ediyordu! Ne kadar kalın kafalı bir adamdı böyle! Ne dediği hakkında bir fikri yoktu. Yada sözlerinin Ashley’ye neler yaptığı hakkında.
Derisine batan camın acısından attığı çığlıktan beri kocası bir tuhaf davranıyordu. Ashley ne olduğunu bile anlamıyordu. Sawyer odayı terk ettiğinde bir süre titreyerek odada kalmış, aralarında olan şeyin ne olduğunu düşünmek istemişti. Fakat zihni o kadar bulanıktı ki kocasının sıcacık, iştahlı öpücükleri dışında bir şey düşünemiyordu. En sonunda odasına gitmeye karar vermişti.
Kolundaki ufak kesiği düzgünce temizleyip sardıktan sonra aklı bir an olsun başına gelmişti ve Sawyer’ın neden böyle davrandığını anlamıştı. En azından, o gelip de açıklamasını yapana kadar anladığını sanmıştı. Bu adam kör müydü?
Ashley’ye neler yaptığını göremeyecek kadar kör olması mümkün müydü gerçekten? Kesinlikle öyle olmalıydı. Diğer türlü, neden böyle şeyler söylesindi ki? Peki, Ashley’nin derdi neydi? Başından beri istediği bu değil miydi? Sawyer’ın ondan uzak durması. Şimdi zafer kutlaması yapıyor olması gerekiyordu. Kendine acıyarak yatağında uzanıyor olması değil. Kazanmıştı. Sawyer’ı alt etmiş, istediğini almıştı. Neden ağlamak üzere olduğunu anlamıyordu.
Gözlerini dikerek kocasının ardından kapıya fırlattığı vazoya baktı. Kalbi gibi parçalara ayrılmıştı. Yaşadıkları birden çok ağır gelmeye başlamıştı. Canı ağlamak, çığlık atmak, bir şeylere vurmak, eşyaları parçalamak, en çok da kocasının suratını dağıtmak istiyordu! En son ne zaman böyle hissettiğini hatırlamıyordu bile.
Ağladığını da hatırlamıyordu. Şimdi ise gözyaşları sel olmuş yanaklarından süzülüyordu. Kendini ilk defa gerçek bir kadın gibi hissettiği an, hayatının en tutku dolu anı, bizzat kocası tarafından siyaha batırılmış, beyazlar karalanmıştı. Oysa Ashley’nin tek istediği onun güçlü kollarında kendini kaybetmekti. Bunca kasa rağmen ona dokunurken inanılmayacak kadar nazik olan o parmakların tekrar vücudunda dolaşmasını istiyordu. Kahretsin! Ashley, Sawyer’ı istiyordu!
Gidip hislerini kocasının yüzüne vurmak yerine başını yastığına koydu ve göz pınarları kuruyana kadar acısını yatağa akıttı.
***
Tahmininin doğru çıktığını görmek Sawyer’ı pek de şaşırtmadı. Ancak buna sevinmedi de.
Bir iki saat içerisinde gökyüzü daha bir kararmış ve en sonunda fırtına patlak vermişti. Sanki gök yarılıyor, Tanrı insanlığa olan tüm hıncını bu iki zavallı mahluktan almak istiyor gibi delicesine yağmur yağıyordu. Sawyer, bu yağmurun onlar için bir ceza olduğunu düşünüyordu. Suçlarının ne olduğunu bilmiyordu. Belki de en baştan evlenmeleri bir hataydı. Zaten karısı da bunu istememiş, düğün gününü yas günü ilan etmişti. Cezası neyse, Sawyer bunu çekecekti.
Fırtınayı ceza olarak düşünmesi için oldukça geçerli bir sebebe sahipti. Kovadan boşanırcasına yağan yağmura karşın deniz o kadar hareketsizdi ki, yüzeyine çarpan damlacıklar olmasa göl sanılabilirdi. Tanrı’nın esas amacının ne olduğunu bilmek mümkün değildi ancak Sawyer yine de merak ediyordu.
Düşen ilk damlayla birlikte genç adam fırlayarak makine dairesine inmiş, bütün kazanları kapatarak motorları durdurmuştu. Tek başına olduğu için bu iş oldukça fazla vaktini almıştı. Kapatılacak onca kazan vardı. Gemiyi su basmadan önce içlerindeki ateşin söndürülüp, su geçirmez kapaklarla örtülmesi gerekiyordu. Yine de ıslanmadan işini bitirebildiği için mutluydu.
Son olarak çapayı atıp, sudaki konumlarını biraz olsun sabitledikten sonra yapılacak başka bir iş kalmamıştı. Tabii bu arada epeyce ıslanıp üşümüştü. Uyuyabileceğini sanmıyordu fakat bedeninin dinlenmeye ihtiyacı vardı. Tatmin olamamışlığın getirdiği huysuzluk yüzünden de bu kadar yorgun olması mümkündü. Bunun çaresi yoktu.
Hayır, çaresi vardı. Fakat yapamazdı. Sadece birkaç saat önce yapmayacağına söz vermişti. Hala koruyacak bir onuru vardı. Eğer yaparsa bedeni tatmin olur ve gevşerdi, ama ne Ashley onu affederdi, ne de kendini affedebilirdi. Bunu yapmayacaktı.
Odasına giderek kurulandı ve üzerine kuru, temiz giysiler giydi. Islak olanları kuruması için düzgünce sandalyenin üzerine astı. Üşüyordu. Dışarıda esen rüzgarın uğultusu içeriye giriyor, haziran ayı sıcağını bastırarak üşütüyordu. Genç adam yatağına uzanarak örtüsünü üzerine çekti. Bedeni o kadar gergindi ki uyuması mümkün değildi. Gaz lambasını yakınına çekerek kitap okumaya başladı. Okuduğundan hiçbir şey anlamıyordu. Tek düşünebildiği Ashley’ydi. Dudakları, bronz teninde gül tomurcuğu gibi duran dolgun göğüsleri ve onu görünce attığı çığlıktı. Bunları hatırlayarak kendine işkence ediyordu.
Neyse ki o anda dikkatini dağıtacak bir şey oldu. Kapısı tıklatıldı ve zihninden bir türlü atamadığı o vahşi güzelin başı eşikte göründü.