15. Bölüm

9.5K 451 4
                                    

Sevgili Günlük,

     Bu söyleyeceklerimi aslında bir pedere anlatıp günah çıkartmak isterdim fakat bu şapşal denizcinin gemisinde bir tane bile peder yok. Ona da anlatamayacağıma göre paylaşabileceğim en iyi kişi sensin.

      Tanrı ben, affetsin, kendi kocama, O’nun huzurunda yemin ettiğim kişiye sürekli yalan söylüyorum. Biliyorum, itiraf etmem ve bir daha söylememem lazım ancak beni deli ediyor! Söyler misin bana, böyle bir adamla tüm ömrümü nasıl geçireceğim? Sürekli ondan kaçamam ancak benden istediğini de yapamam. Ben büyük bir günahkarım. Tanrının cennetini hak etmiyorum. Ulu İsa davasını sonuna kadar savundu ve kafirlerin işkencelerine göğüs gerdi. Oysa ben onun yanında ufacık bir acıdan korktuğum için yalan söylüyorum. Ama ne yapayım, korkuyorum işte!

      Tamam, tamam korktuğum şeyi söyleyeceğim. Ben… onun yatağına girmekten korkuyorum. Sırf bu korkaklığım yüzünden her seferinde yalan söylüyorum. Ona bulutlara ve leyleklere inandığımı söyledim, inanabiliyor musun? O andaki yüz ifadesini görmeni isterdim aslında. O mükemmel yüz hatlarına yerleşen mükemmel şapşallığın ve şaşkınlığın ifadesi harikaydı. Hele be yapacağını bilmez hali… Bu sefer onu avlayan ben oldum.

      Aslında merak etmiyor da değilim. Bana yapacaklarını yani… Öpüşürken bile içimde gıdıklayıcı bir his yaratmayı başarıyor. Sence bu normal mi? Unut gitsin. Evet, Tanrım, evet, bana yapacaklarını deli gibi öğrenmek istiyorum ancak korkuyorum! Ne olur bana yardım et! Ne yapmam gerekiyor? Yani, bir kendime, bir ona bakıyorum., o… kocaman! İstemeden bile olsa beni incitecek, canım acıyacak…

      Lütfen saçmalamayı keser misin? Ben ve kalbimi ona kaptırmak? Jacques’in karısı olmayı tercih ederdim! Tamam, belki o kadar değil ama… Evet, kabul ediyorum, aslında ondan hoşlanıyorum. Ancak hepsi bu-

      Sawyer birden bire kamarasına dalınca genç kadın yerinden zıplayarak günlüğünü çekmecesine fırlattı. Karşısında kocasını görünce derin bir nefes aldı. Kurabiye çalarken basılmış afacan çocuklar gibi yanakları kızarmış, gözleri suçlulukla parlıyordu. Sawyer onun bu haline kaşlarını kaldırsa da bir şey demedi.

“Akşam yemeğini yanık seviyorsun sanırım ancak senin aksine ben yanmamasını tercih ederim.” Dedi imayla. Ashley küçük bir çığlık atarak kamaradan fırladı ve hızla mutfağa koşturdu. Sawyer bir süre onun arkasından baktı. Ancak dikkatini Ashley’nin hızla sakladığı günce çekmişti.

     Bunu yapmayacaktı.

     Kesinlikle yapacaktı!

     Koridoru kontrol edip Ashley’nin gelmeyeceğine emin olduktan sonra yavaşça çekmeceye yanaştı ve günceyi eline aldı. Küçük defteri pantolonu ve gömleği arasına sakladıktan sonra hiçbir şey yokmuş gibi güverteye çıktı. Serin, gece havasını içine çektikten sonra kaptan köşküne giderek kapısını kapattı. Yanan mumlar etrafı görmesine yetiyordu ancak okumasına yetecek kadar ışık yoktu.

     Bir gaz lambasını yaktı. Lambayı köşedeki ufak sandığın üzerine koyarak önceki gece Ashley’nin ilacı yüzünden uyuyakaldığı divanın üzerine uzandı. Kalın kapaklı defteri açarak sararmış sayfalardaki düzgün, biçimli el yazısını okumaya başladı.

      Son sayfaya geldiğinde şaşkınlığı yüzünden ve açık kalan ağzından belli oluyordu. Belki de Ashley’yi ve kurnaz zekasını fazla küçümsemişti. Aslında onun zekasından haberdardı ancak bu kadar cesur olacağını hiç düşünmemişti. Kendisine yalan söyleyeceğini hiç düşünmemişti. Bu davranışı affedilemezdi ve kesinlikle cezalandırılmayı hak ediyordu.

      Oysa Sawyer bambaşka bir şey yaptı. Kahkaha attı! Genç, inatçı ve vahşi karısının bu oyunu gerçekten işe yaramıştı! Yedi denizlerde adı korku masallarına karışmış büyük komutan Sawyer Conard küçük bir kız çocuğu tarafından alt edilmişti. Hem de ikinci kez. Ashley sırf bu davranışı ve cesareti yüzünden bile tebrik edilmeyi hak ediyordu.

      Genç adam aniden gülmeyi kesti ve düşünceli bir hale büründü. Her zaman gurur duyduğu güçlü, sağlıklı bir bedeni olmuştu. Özellikle düşmanları karşısında cüssesi en çok işe yarayan etmenlerden biriydi. Bu büyüklüğünün bir gün başına bela olacağını nereden bilebilirdi ki? Ashley başından beri ona kafa tutuyor, her sözüne cesaretle yanıt veriyordu. Ondan korkuyor olabileceği Sawyer’ın aklının ucundan bile geçmemişti.

     Birden öfke bedenini ele geçirdi. Bu sersem kadın ona asla zarar vermeyeceğini neden anlayamıyordu? Onu önemsediğini daha ne kadar kanıtlaması gerekiyordu? Kendini ispatlamak için daha ne yapması gerekiyordu?

      Tanrı yardımcısı olsun, bu cevapların hiçbirini bilmiyordu. Bu küçük kadına zararsız olduğunu bir şekilde öğretmek zorundaydı. Sawyer her geçen gün onun cazibesine daha fazla kapılıyordu. Bunu kendine itiraf edecek kadar dürüsttü. Aslında onun da korktuğu bir şey vardı. Kalbini ona verdiği halde Ashley’nin kalbine sahip olamamak… En büyük kabusundan bile beterdi.

      Ne yapacağını düşünerek günlüğü kızın odasına bıraktı. Kapıyı arkasından kapatmak üzereydi ki Ashley’nin hemen arkasında durduğunu fark etti. Bu sefer kızarma sırası Sawyer’da, kuşkucu bakışları kullanma sırası karısındaydı.

“Ne yapıyorsun?” diye sordu genç kadın şüpheyle. Sawyer omuz silkti.

“Seni arıyordum.” Dedi umursamazca. Ashley’nin gözleri kısıldı.

“Yemeğin hazır olduğunu söylemek için ben de seni arıyordum. Ne tesadüf ama, değil mi?” Genç adam yeniden omuz silkti.

“Tesadüflere inanmam. Şansımı kendim yaratırım.” Bu sözlere ne anlam yüklemesi gerektiğinden emin olamayan Ashley arkasını dönerek peşinde Sawyer’la mutfağa doğru hareketlendi.

      Genç kadın az miktardaki gaz lambalarını stratejik noktalara yerleştirerek küçük mutfağın muntazam bir şekilde aydınlanmasını sağlamıştı. Genç adam karısının pratik zekasına bir kez daha hayran oldu.

     Yemek tabakları çoktan masaya konduğu için Ashley’nin yemekleri tabaklara doldurması ve yemeye başlamaları fazla uzun sürmedi. İkisi de kendi düşüncelerine gömülmüş sessizlik içinde karınlarını doyuruyorlardı. Bu sabahki omlet sayılmazsa Ashley ilk defa yemek yapıyordu. Sawyer’ın midesine sıcak bir şeyler girmeyeli epey olmuştu. Genç kadın onu bir kez daha şaşırtmıştı. Güveç inanılmaz lezzetli olmuştu. Fakat Sawyer bu güzel tada pek odaklanamadı. Aklı sürekli Ashley’nin parmaklarından günceye dökülen cümlelere kayıyordu. Açık açık ondan korktuğunu söylemişti.

     Aslında kadının kocasından korkması normal karşılanabilirdi. Ancak bu mesele Sawyer’ın canını tahmininden daha çok sıkıyor, bütün iştahını kaçırıyordu. Karısının kalbini kırmayacak bir miktar güveç yedikten sonra kaşığını bir kenara bırakarak tabağını masada öteye ittirdi. Gözlerini vahşi güzelin üzerine dikerek onu izlemeye başladı.

      Ashley kocasının bakışlarından biraz rahatsız olmuştu. Sanki bir şeyleri çözmek ister gibi derin bir dikkatle bakıyordu yüzüne. Genç kadının zaten kapalı olan iştahı iyice kapandı ve çok geçmeden o da tabağını öteye ittirerek bakışlarını Sawyer’ın konsantre olmuş yakışıklı yüzüne çevirdi.

     Ne kadar olduğunu bilmedikleri bir süre boyunca birbirlerinin gözlerinin içine baktılar.  Sawyer birden ayaklandı. Göz temasları hala devam ediyordu.

“Seni asla ama asla incitmeyeceğimi biliyorsun, değil mi?” diye mırıldanarak Ashley’nin dudaklarına minik ama ateşli bir öpücük kondurarak küçük kamarayı terk etti. Genç kadın ne yapacağını şaşırmıştı. Söylediği gizemli sözcüklerin mi yoksa bu yakıcı öpücüğün anlamını çözmenin daha zor olduğuna karar veremiyordu. En sonunda bu adamı hiçbir zaman anlayamayacağın anladı. Yine de aklını kurcalamaya yetiyordu.

      Bulaşıkları yıkayıp kamarasına döndü ve yeniden günlüğünü eline aldı. Daha önce yazdığı büyün kelimelerin üzerini çizdi ve tek bir cümle yazdı.

“O da beni seviyor olabilir mi?”

İlk Conardlar'ın HikayesiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin