4. Bölüm

10.8K 476 8
                                    

     Ashley gerçekten de hiçbir şey yemedi. Midesini doyurmaktan aciz, zavallı, küçücük elması dışında. Sawyer’ın yemeğini bitirmesini beklerken ecel terleri döktüğünü elinden geldiğince belli etmemeye çalıştı. Çatal bıçağını masaya bırakıp ağzını temizlemeye başladığı an izin isteyerek hemen kamarasına doğru koşturdu. Göz yaşlarını tutmalıydı.

      Sawyer onun bu inadından etkilenmişti. Gerçekten azimliydi. Ağzının suyu masaya damlayacak olsa bile yemeklerin hiçbirine dokunmamıştı bile. Gözleri kendi tabağı ve Sawyer arasında gidip geliyordu. Tabii içlerindeki anlam her seferinde değişiyordu. Tabağına bakarken dünyayı yiyebilecek kadar aç, Sawyer’a bakarken dünyayı yakabilecek kadar öfkeli görünüyordu. Genç adam gülmemek için kendini sadece tabağıyla ilgilenmemeye zorlamıştı.

      Yeterince burnu sürtülmüş olmalıydı şimdiye. Ona biraz daha zamana vermek ister gibi ağır hareketlerle bir tepsiye bifteğinin yanında yemesi için biraz üzüm ve bir kadehte hafif, baharatlı kırmızı şarap koyduktan sonra kamarasının yolunu tuttu.

     Ashley geceliğini giymiş neredeyse uyumak üzereydi. Ellerini karnında birleştirmiş, top gibi büzülmüş yatıyordu ufak yatağında. Genç adam kamaraya girdiğini belli etmek ister gibi ayağındaki kalın botlarıyla bir iki kez tahta kapıyı vurdu. Ashley hızla başını kaldırarak öfkeli bakışlarını bir saniye üzerine diktikten sonra başını yeniden yastığa dayadı.

“Git buradan.” Sawyer onun çatallı bir sesle verilmiş emrine aldırmadan elindeki tepsiyle yatağının köşesine oturdu.

“İnatçılığın çok etkileyici ama bir şeyler yemen lazım.” Dedi yumuşakça. Ashley aldırmadan uyumaya devam etti. Denizde pek kıpırtı olmadığı için midesinin gurultusu tüm kamarada oldukça rahat duyuluyordu. Ashley’den bir tepki alamayınca bir meleği bile yoldan saptıracak kadar şehvetli bir sesle konuşmaya başladı.

“Bifteğin arkandan ağlıyor. Üzümlerin gözyaşları o mayhoş aromalarını tüketiyor. Miden onlar için durduğu yerde dört dönüyor. Kabul et, sevgilim. Onu istiyorsun. Bu yiyeceklerin sana, senin de yiyeceklere ihtiyacın var. Şu anda seni İtalya’da bir restorana götürmek isterdim tabii ki. Pizzaların o yumuşak hamuru, sünen mozerella peynirinin hafif tuzlu ve yağlı tadı ağzında erirken tadına vara vara çiğnemeni, gözlerinin zevkle kapanmasını izlemek isterdim. Ve olmazsa olmaz makarna. Sıcacık soslarıyla servis edilirken kekik ve domatesin o muhteşem kar-”

        Ashley bir inleme eşliğinde Sawyer’ın elinden tepsiyi kaptı ve açlıkla yiyeceklere saldırdı. Lokmaları büyük büyük ağzına atıyor, neredeyse çiğnemeden yutuyordu. Kabul etmeliydi ki çok iyi mücadele etmişti.

      Sawyer için karısının yemek yemesini seyretmek çok eğlenceliydi. Daha önce her statüden insanla yemek yemiş olmasına rağmen böylesi bir iştahla yiyen hiç kimse görmemişti. Kızın zayıf, minyon bedeni ve yediği yiyecek miktarı arasında uçurum vardı gerçekten.

      Tabağı bitmek üzereydi ki genç kadının başı boynu üzerinde sallanmaya başladı. Gözlerini zorlukla açık tutuyordu. Şarabını içerken çenesinden akan damlanın farkında bile değildi. Ama Sawyer farkındaydı. İşaret parmağını uzatarak o damlayı geceliğine düşüp kirletmeden önce yakaladı ve parmağını emdi. Kızın teninden mi bilinmez sıradan şarabın tadı birden çok daha güzel gelmişti.

     Ashley en sonunda yemeğini bitirip kedi gibi kıvrıldı yatağına. Başını koyar koymaz uykuya dalmıştı. Zayıf bedeni bugün bir çok duygunun etkisinden geçmişti ve güçten düşmüştü. Kendini toparlaması lazımdı.

“Bu gece güzelce dinlen, benim güzel karım.” Diye fısıldadıktan sonra alnına ufak bir öpücük kondurup kamaradan dışarı çıktı. Ashley uyuyabilirdi ama gece Sawyer için uykudan çok uzaktı.

***

    Ashley gözlerini açtığında vücudunun epey dinlenmiş olduğunu fark etti. Gözlerini açmadan önce dün yaşananların bir rüya olmasını, kendi yatağında uyanmayı diledi. Yatağının sallanmasından boş bir umut olduğunun farkındaydı. Yine de denedi. Gözlerini açınca hayal kırıklığını engelleyemedi. O lanet gemide, hayatında gördüğü en sinir bozucu adamla birlikteydi. İç çekerek yataktan kalktı ve üzerini değiştirmeye başladı.

      Güverteye çıkarak Sawyer’ı aramaya başladı. Karnı hala açtı. Kahvaltı yapmak istiyordu. Aslında kendi başına bir şeyler yapabilirdi ama yine dün geceki gibi bir duruma düşmek istemiyordu. Bunun yerine kocasına sormak en iyisiydi. Büyük ihtimalle yiyeceğin hepsini kendi kamarasına depolamıştı. Aklındaki düşüncelerle bilinçsizce yürüyordu ki onu gördü. Nefesi boğazında tıkanmıştı.

      Sawyer oradaydı. Güverteyi temizliyordu. Ve çıplaktı. Taş yapıt gibiydi. Heykellere yaraşır vücudu yakıcı haziran güneşi altında ince bir ter tabakasıyla ışıldıyordu. Yer yer yara izleriyle süslenmiş altın rengi cildi sağlıkla parlıyordu. İnanılmazdı. Bir meleği bile yoldan çıkaracak kadar güzeldi. Ashley’nin gördüğü en tahrik edici ve en mahrem şeydi. Şey, daha önce babasını ve ağabeylerini de böyle görmüştü ama…

     Sawyer bir şekilde ayrıydı işte! Hayatında hiç görmediği bir çekiciliğe sahipti. Bu kadar sinir bozucu bir insanın böylesi tapılası bir bedene sahip olması Tanrı’nın aklını kaçırdığına bir kantı olmalıydı! Ama yine de çok güzeldi! Ashley gözlerini ondan alamıyordu. Bakışları beline doğru süzülen bir ter damlasına kaydı. Pürüzsüz cildinde zorlanmadan aşağı kayıyordu. Ashley birden parmaklarıyla o cildi okşamak, damlanın tadına bakmak istedi. Düşünceleri yoldan çıkmıştı.

     Bir şekilde ses yapmış olmalıydı ki Sawyer ona döndü. Bir an duraksadıktan sonra hiçbir şey olmamış gibi gülümsedi.

     Aslında genç adam meteor çarpmışçasına sersemlemişti. Ashley dün üzerinde olan elbiseyi çıkarmış, üzerine erkeklerin giydiği türden krem rengi, bacaklarını ve kalçalarını tahmine pek de yer bırakmayacak şekilde ortaya çıkaran bir pantolon ve ince beyaz ipekten, yakasında göğüslerinin yuvarlaklığını gizleyecek kadar düğme olmayan bir gömlek giymişti. Beline bağladığı siyah geyik derisinden bir kemerle kostümü tamamlanmıştı. Harika görünüyordu. Giysilerinin kadınsılıktan çok uzak biçimine rağmen içindeki vücudun etrafına yaydığı cazibe o kadar fazlaydı ki onun bir kadın olduğunu hissetmemek mümkün değildi. Bunun en büyük kanıtı onu gördüğü andan itibaren yön değiştiren kan akışıydı belki de. Zorlukla yutkundu. Onu arzuluyordu. Gördüğü ilk andan beri onu arzuluyordu. Ve bir an önce kendini toparlamalıydı. Gülümseyerek hiçbir şey olmamış gibi davrandı ve dikkatini dağıtmak için yeniden işine odaklandı.

“Günaydın.” Dedi Ashley hafif bir sesle. Onun cevabını beklemeden devam etti. “Kahvaltı için bir şeyler hazırlamayı düşünüyor musun yoksa ben başımın çaresine bakayım mı?”

“Kaptan köşkünde seni bekliyor.” Diye yanıtladı Sawyer kızın yüzüne bakmadan.

     Kaba şey, ne olacak! Görüntüsünün getirdiği bütün artılar bu basit cümleyle koca birer eksiye dönüşmüştü. Azıcık daha kibar olamaz mıydı sanki? Yada en azından yüzüne bakma zahmetini gösterebilirdi. Bütün bir ömür bu adamla nasıl geçerdi? 

İlk Conardlar'ın HikayesiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin